- 951 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ PARADOKSMUŞ
“Ben gelecekle ilgilenirim; çünkü yaşamımın kalanını orada geçireceğim.”
Charles S. Ketterip
Gelecek… Planlanır ve beklenir. Öngörüleri vardır insanların. Çok zorlanır ise altıncı his de denilir buna. Hayal edilir; ama vazgeçilmez. Vazgeçildiğinde yaşam sona ermiş demektir. Kim “yarını yaşamayacağım” diyebilir ki?
On beşinci yüzyıl ve sonrası, köklü değişikliklerle günümüzü, yani kendi geleceğini etkilemiştir. Felsefi akımlar gelişmiş, zaman buluşlarla süslenmiştir. Bilimle ufku açılanlar yeni toprak arayışları içinde, Amerika’yı keşfetmiştir. Sosyal alanlar biçimlenirken, dünyayı görmek adına yeni gözlükler takmıştır insanlar: Pembe, beyaz, siyah… Yirmi birinci yüzyıl ise kendisine miras kalanlarla kendi kaderini belirlemiştir. Bu miras, bir nevi gelecektir.
Geçmişin bıraktıkları üzerinde oynayıp kendi geleceğimize bir şeyler sunuyoruz. Hız, pratik… İletişimin doruklarına göz dikmişiz. Daha iyisi, sonra daha iyisi… Medeniyetin ne olduğunu birbirimize kanıtlamak istermişçesine… Fakat kimse tembel, soğuk, yalnız olduğunu görmek istemiyor.
Ben bugün geçmişimden aldığım imkânlar içinde eğitimimi sürdürüyorum. Peki, ne için? Gelecek için. Yarın için bir yığın hayalim var benim de ceplerimde… Planlarım var… Hepsinden önce küçük küçük kağıtlara program yazıp içine attığım bir kesem var. Çıkartıp bakıyorum ve günü öyle yaşıyorum. Aklımda geleceğin o kaygı kokan düşüncesi ile…
“Kişinin hayatı düşünün rengine boyanmıştır.” diyor Marcus Aurelius. Düşlerimizi yalnızca teknoloji bürümüşken nasıl görebiliriz yeşili, maviyi? Radyasyon sinir hücrelerimizi delip geçerken nasıl hissedebiliriz el sıkışmanın verdiği güveni? Sevgiliye mektup yerine kısa mesaj atınca anlar mı onu ne çok sevdiğimizi? İnsanların utanınca kızaran yanaklarının yerini “messenger” ifadeleri almışken, metalik bir renk ve koku ile baş başa iken kim ispatlar bana balık burcunun duygusal olduğunu? Geçmişimiz mi istedi? Ya da yarın kabul eder mi bunu?
Bugün yarının provası, bundan yüzyıl önce bugünün geçmişi, yüzyıl sonra bugünün geleceği… Bu böyle uzar gider sonsuzdan sonsuza. Demem o ki gelecek gelecektir. Biz de göreceğiz. O, geçecek; geçmiş olacak. Biz de arkasından el sallayacağız. Öyle olur sanırım. Başka bir alternatifi yok. El sallamaya vaktimiz olursa…
Bir başkasının yaşantısıdır dönüp arkamıza bakarsak
Çünkü yaşadıklarımız başkasının yargısına tutsak
Attila İlhan
Geleceğin geleceğini tasarlayan geçmiştir ki geçmişi insanlar yaşar ve belirlerler. Bizler de geçmişimizin bize bahşettiği rollerimizi oynarız akıllıca usluca. Sonra yarına, yalnızca kendimizi düşünerek bir şeyler bırakırız. Bunun diğer adı bencilliktir. Yargılarımızı miras bırakırız geleceğe…
Bir paradokstur zaman. Bizim ise tek derdimiz zaman kazanmaktır. Teknoloji ile zamanda çağ atlar, hız kazanırız ya hani (!) Buram buram kokusunu içimize çekip, yaprak yaprak parmaklarımızı yoracağımız kitaplara tercih ettik hız kazandıran elektronik kitapları. Düne ihanet, yarına haksızlık ettik farkında olmadan. Düşündük; ama yarı mantıkla. Doğru amacı tutturamadık.
Fikirlerim var olduğu sürece varım. Geleceğim fikirlerimin ürünüdür. Ben çalışırsam geleceğim büyür. Bir nevi çocuğum gibi… Ben isterim ki kitaplarım olsun raf raf dizilmiş; tarih olsun, sanat olsun, her ırktan her dili konuşan insanlar olsun. Ama hayat sakin olsun. Ben yazayım, zaman sussun. Bir kalem bir kağıt olsun… Aşk olsun; çok değil istediğim. İçimde insan olsun yeter…
Yarına dair sezgilerimizi ve hayallerimizi bir kenara bırakırsak, yalnızca olana yoğunlaşırsak, görebileceğimiz şey “inanılmaz hızla” modernize oluşumuzdur. Yol uzadıkça zamanda yolculuk ettiğimizi fark ederiz. Hep ileri bakarız. Ufukta görünenle ilgileniriz. Lakin gerçek yolculuk geriye dönüştür…
Ya da geçmişe hürmet diyelim…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.