- 2523 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
AÇIM AÇ
Açım aç!
Doymuyorum bir türlü, çünkü biliyorum ki doyduğumu hissettiğim an duyarlılığımı yitireceğim ve aç olanların halinden anlamayacağım. Doyduğumu hissettiğim an elimdekini paylaşmaktan korkacağım belki, doyduğumu hissettiğim an ekmekleri düşünmeden çöpe atacağım, tıka basa doyurunca midemi açlıktan ölen çocukları, insanları hatırıma bile getirmeyeceğim. Bu yüzden doymaktan korkuyorum.
Nedir açlık? Ansiklopedik bilgilerde açlığın tanımı şöyle yapılmış:
Açlık, karaciğerdeki glikojen miktarı belirli bir seviyenin altına düştüğünde hissedilen ve genellikle beraberinde yeme arzusu da getiren his veya duruma verilen isimdir. Genellikle nahoş olan his hipotalamustan kaynaklanır ve karaciğerdeki reseptörler aracılığıyla salınır. Ayrıca açlık sözcüğü mecazi olarak diğer türlü özlem veya arzular için de kullanılabilir diye de bir parantez açılmış…
O halde kaç türlü açtır insanlar diye bir soru geliyor aklıma hemen.
İki türlü dediğinizi duyar gibiyim: Fiziksel açlık, ruhsal açlık…
Yanılıyor olabilir misiniz? Bence üç türlü açtır insanlar sizin söylediğinize gözü aç olanları da ilave etmek istiyorum ben ve bana kalırsa en tehlikeli insanlardır aç gözlüler. Ben bu tür insanlardan çok korkar ve sakınırım. Doymak bilmezler bir türlü hem çevresindekileri yer bitirirler hem de kendilerini. ‘’Hep bana’’cılardır bu insanlar ve her olayda mutlaka kendilerine bir pay çıkarırlar. En basitinden yakınlarının başarılarında (mutlaka faydaları olmuştur da) kendilerinin varlığını öne sürerler daima ve ben olmasaydım sen bir hiçtin, ben olmasaydım buralara gelemezdin gibi ifadelerle başarının asıl sahibini diskalifiye etmeye gayret ederler. İsterler ki başarılı yakını kutlanır, göklere çıkarılırken onun varlığı da unutulmasın o da tebrik edilsin. Biliyoruz ki hepimiz egolarımızın esiriyiz, yaptığımız güzel işlerden sonra hep takdir edilmek isteriz ama bu tür insanlar kendilerine ait olmayan başarılar için bile alkış isterler, sırf o kişinin hayatındaki varlıklarından dolayı.
Dünya malına karşı da bitmez tükenmez bir açlık içindedirler. Bir varsa iki, iki varsa üçüncüsü için sürekli bir çaba halindedirler ve hiçbir şeyden memnun olmazlar. Aşırı tamahkar ve doymak bilmez egoları hem onların mutluluğuna hem de sevdiklerinin mutluluğuna koyu bir gölgedir de farkına varmazlar.
Bir de ruhsal açlık var ki bu da kontrol edilemezse aç gözlülüğe dönüşebilir ve onun kadar zararlıdır.
Ruhsal açlık kontrol edilebilir mi? Nedir ruhsal açlık?
Somut varlıklara duyulan bir açlık değildir bu. Ruhunda açlık hissedenler bir ruha sahip olmanın gururunu da taşıyabilirler. Ruhsuz, duygu yoksunu, sadece beş duyularından haberdar olan onca bedenin cirit attığı zamanımızda bu elbette ki övünülecek bir meziyet. Neden derseniz ruhun gıdası belli… Hepimiz demez miyiz kaliteli bir müzik dinlediğimizde, hoşumuza giden bir kitap okuduğumuzda ve yahut ruhumuza hitap eden bir filmden sonra ’’ oh be ruhum doydu, ruhum huzur buldu, ruhum dinlendi’’.
Aç bir ruha sahip olanlar bence duygusal, ince bir zekâ sahibi ve sanatçı kişilikli insanlardır. Eğer ki bu açlıklarını kontrol edebilmişlerse. Üretirler, paylaşırlar, zamanlarının büyük bir kısmını kendilerini yetiştirmek ve hep daha iyi ve daha güzele yol almak için harcarlar ve onlar diğer insanlardan farklı olarak on duyuya sahiptirler. Boş zamanları yoktur bu tür insanların. Onlar zamanlarını kendi ruhlarını doyurmak kadar başkalarının ruhlarını da hesaba katarak harcamaya adamışlardır. Yüreklerini koyarlar ortaya ve yürekleriyle görür, duyar, hisseder, tat alır ve koklarlar. Bu yüzden onlar kör olmaktan, işitme ve konuşma yetilerini kaybetmekten, tekerlekli iskemleye mahkûm olmaktan asla korkmazlar. Çünkü bilirler ki yürektir asıl mühim olan ve bilirler ki nice bakan ama görmeyen, işiten ama aldırmayan, dokunan ama hissetmeyen, koşan ama yetişemeyen insandan daha çok haz alırlar yaşamaktan. Tek emelleri vardır öldükten sonra da hatırlanmak. Arkalarında bıraktıkları eserlerle anılmak ve unutulmamak.
Büyük ozan Aşık Veysel ne de güzel söylemiş: “Ben giderim adım kalır, dostlar
beni hatırlasın”
Bana sorsalar yaşamak mı istersin yaşlanmak mı diye, yaşamak isterim derim. Çünkü yaşamadan yaşlanmak bana göre değil. Kısa ama kaliteli bir yaşamdan yanayım her zaman. Kaliteli yaşam derken lüks içinde bir hayattan bahsetmiyorum kesinlikle. Bana göre kaliteli bir yaşam öğrenmekle ve çevremizdeki diğer bütün canlıların yaşama hakkına saygı duymakla elde edilebilir ancak. Her gün yeni bir bilgi edinmek, en azından hiç duymadığın bir kelimeyi kaydetmek hafızana… Solmak üzere olan bir çiçeğe su vermek onu yaşatmak adına, yolda yürürken karşılaştığın küçük bir çocuğun tartısına çıkıp parasını ödedikten sonra bahşiş niyetine yanağına bir de öpücük kondurabilmek en samimisinden, fırından aldığın taze ekmeği evine gidene kadar sokağındaki kimsesiz kedi ve köpeklerle paylaşabilmek… Akşam için pişirdiğin çorbadan en yakın komşuna götürmek bir kase, sokağında koşuşturan çocuklara seslenip kek ve kurabiye ikram edebilmek onlara… Kapını çalan bir dilenciyi imkanların çerçevesinde boş çevirmemek, o günü kaliteli yaşamışsın anlamına gelir.
Gözümüzle bakıp yüreğimizle görelim, kulağımızla işitip yüreğimizle anlayalım, elimizle dokunup yüreğimizle hissedelim. Gönül duyularımız hep açık olsun.
Hicran Aydın Akçakaya
YORUMLAR
Sevgili kardeşim hicran;Açlık illaki karın açlığı değildir.Her insan doğuşta aç doğar, anne sütünün ilk verildiği an gibi,ama insan olgunlaştığında'ki açlık farklıdır !! eğer açlığını basdırmak için abur cubur yersen mideni bozarsın ! birde ruh açlığı vardır'ki çok tehlikelidir ! abur cubur tediğini bir şekilde doktorun ! mideni temizler iyileşirsin ama ruh açlığını hiçbir doktor tedavi edemez . ruhunu sade duru net duygularla beslersen hayat devamkılık arz eder ,yoksa beyın bilgisayar gibidir bir karıştırırsan onun serviside yok çağırıp resetliyesin o zamanYaradana müracaat edersin ,sırada okadar kişi varki sana sıra gelirmi bilinmez ...İşte ,can kardeşim insan ve insan yapısı böyle birşey ! sevgilerle kal esen kal ...
susuz yaz tarafından 3/27/2011 5:55:47 PM zamanında düzenlenmiştir.
Pek güzel izah etmişsiniz Hicran hanım, yazım diliniz öyle yumuşak ki anlattıklarınız hiç bir zaman ders gibi öğüt gibi sıkmadan akıp gidiyor okuyucunun gözleri önünden. Sevgim ve selamla.
Bu cümlelerin altını çizmeden gidemedim, kusura bakmayın:
"Aç bir ruha sahip olanlar bence duygusal, ince bir zekâ sahibi ve sanatçı kişilikli insanlardır. Eğer ki bu açlıklarını kontrol edebilmişlerse. Üretirler, paylaşırlar, zamanlarının büyük bir kısmını kendilerini yetiştirmek ve hep daha iyi ve daha güzele yol almak için harcarlar ve onlar diğer insanlardan farklı olarak on duyuya sahiptirler. Boş zamanları yoktur bu tür insanların. "
asran tarafından 3/23/2011 12:53:50 PM zamanında düzenlenmiştir.