- 679 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
İtibarsızlaştırma Cezası
Hukuk mühendislerine ithafen...
Hukuk mühendisliği zor zanaat...
Deniz Baykal örneğimiz.
Ağzından çıkan her söze civarının ve uzak halkaların dikkat kesildiği bir başkanın özel yaşamından rızası harici gizlice yapılan bir video kaydı ile makamından çekilmeye zorlanması (çekilmesi rızası ile olmuştur denilirse; kim o konumdan ortada bir zor yokken keyfiyle vaz geçer? Mahalle baskısı korkutuculuğu, baskı krallığı kara şovalyelerinin ceza normu) hukuk açısından derin sosyolojik etüdler barındırıyor.
Tabi olunan rejim ve o rejimin kanunu, onun yaptığına bir ceza öngörmüş müydü? Hayır. Bilakis zina suç olmaktan çıkarılmış ve sadece evliler arasında şikayete bağlı olarak boşanma nedeni addedilmişti.
Eşi ondan boşandı mı? Hayır. Teşebbüsü bile yok.
Mevcut hukuk nosyonuna göre kanunsuz suç ve ceza olur mu? Hayır.
Mevcut yasalara göre suçlu mu? Değil.
Buna rağmen;
bir insana verilebilecek en ağır cezalardan biri ona verildi mi? Evet.
Ceza:
İtibarsızlaştırma...
Bu ceza, topluluk halinde yaşayan insanlar için cinayetin cezasından hafif değildir ve reel bir uygulama olmasına hatta Roma’ya kadar dayanmasına rağmen böylesi bir cezanın varlığı ilkelliğine ve düzeysizliğine, yahut yakıştırılamamaya istinaden olsa gerek Hukuk düzleminde ağza bile alınmamıştır. Fakat malumdur ki bu vardır ve çok etkili bir cezadır.
Bence kanunlarda tarif edilen Anayasal Rejimi yıkmaya teşebbüs tam da budur. Kanunun öngörmediği bir suç ve ceza muhakemesi dipdiri uygulama bulmaktadır ve -sözde- ilerici aydın hukukçuların, olmayan bir şeriatın var olması mümkün olmayacak bir el kesme cezası söz konusu olunca yırtınmaları ürkmeleri vakıa iken, bu kadar ayan beyan bir hak ihlaline dair çıtları çıkmıyor. En yüksek ses olsa olsa ’özel alanı ihlal etmeyin, bu onu ilgilendirir v.s’ söylemleri...
Bu kişinin -hukukun koruyamadığı- kaybettiği itibarına dair ortada somut olarak ne var? Büyük bir hiç...
Genelde Anayasada özde kanunda var olmayan bir suç ve ceza algısı ile bir insanı toplum ve topluluk yaşamından linçvari bir metodla silme gayreti farklı ve yeni bir rejim ihdası çabası değil midir?
Çabacının teşviki, haliyle maksadını kolaylaştıracaktır.
*
Vurguladığım çok ciddi bir perspektif kaymasının tahlilidir. Hukuk farklı ahlak farklıdır ve bendeniz tam da buna işaret ediyorum. Ahlak hukuk değildir. Adil olan, hukuktur.
Örneğin evlenme ile ilgili toplumsal ahlak çok rahat değişebiliyor. Önceden görücü usulüyle evlenmek çok normalken şu an çoğu insan buna yanaşmıyor; ya da Türk toplumunda anneye babaya yaşlılara düşkünlük vardır deriz; ama artık yaşlı ve hasta ebeveynlerle birlikte yaşamak çok revaçta değil. Kimse ’kaynanam gelirse başımın üstünde yeri var’ demiyor. Yani yaşam koşulları toplumsal ahlakı değiştirebiliyor.
Toplumsal ahlak çok kaygan bir zemin. Değişken dinamikleri görünce bir anda kaybolur. Yine örneğin yoksulluk bizim sosyolojik gerçekliğimizde öyle etkilidir ki buradan doğacak ahlak da değişir, hukuk da... Yoksulluk ne kadar değişirse aile kurumu, akrabalık ilişkileri, namus kavramı da o nisbette değişebiliyor. Önceki Ceza Kanununda iffetli kadına tecavüz farklı, iffetsiz kadına tecavüz farklıydı. Toplumsal ahlak evrilmiş ve farklı bir noktaya gelmişizdir.
Kanun topluma şekil vermez. Kanun toplumun kölesi de değildir.
Toplum kan istiyor diye kan davasını hukuka taşımaz. Toplum, ’evlenince kız temizlenir’ diyor diye hukuk, kadınları kurban edemez. Çünkü hukukla geleneğin amaçları farklıdır. eğer öyle olsaydı gelenek her şeyi çözerdi. Hukuk adil olanı yapmalıdır. Gelenek ’kızların tecavüzcüsü ile evlendirilmesinden başka çare yoktur’ der, çünkü geleneğin elinde hukukun araçları yoktur. Hukuk örf ve adeti, geleneği yani sosyolojik gerçekliğin şekillendirdiği hukuk dışı toplumsal kuralları hesaba katarken ’bunun amacı ne der, bu adil mi, insan haklarına uygun mu, bu kime zarar verir, eşitliğe uygun mu’ bunlara bakar.
Bunca sözün hülasası hukuk nezdinde Baykal, geleneğin, ahlakın yargısı neticesi -hukukun değil- çok ağır bir cezaya duçar edilmiş bir mazlumdur benzeri niceler gibi...
Bir örnek ile bunu vurgulamak istedim ...
Not: İlgilisinin gözünden kaçmayacağı gibi yıldız altında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Sosyolojisi derslerinden alıntı yaptım.
YORUMLAR
Pireyi deve yapan günümüz toplumunda, bu olay da bunun benzeridir diye düşünüyorum. Eğer olayda gerçek payı varsa bunun denildiği gibi köylü cahilliği gibi laflarla ilgisi yoktur. Nihayeti o da bir insandır, yalınız bulunduğu konum farklıdır o ayrı konu. Bu insanlar çok şeylere inandılar da, bu işin bir düzmece olduğuna neden inanmak istemiyorlar acaba. Şayet gerçekse onaylamadığımı belirtmek isterim ve derim ki; Bu milletin emeğini, alın terini sömürmekten, yargısız infazlardan daha kötü olmasa gerek. Bizi uçkur muhabbetleri kurtarmaz. Milletçe, at gözlüklerini atarsak neler yapmamız gerektiğini daha iyi görürüz kanısındayım.
Saygı duyduğum bir siyaset adamıydı...Elbette modern düşünce tarzında değerlendirirsek verilen ceza ağır gibi gözükebilir...
Toplum siyaset önderliğine soyunan insanlarında bir sorumluluğu olması zorunludur...
Modern çağdaş düşünen bir kitleye hitap eden onu yönlendiren devlet adamınında aletine sahip olması zorunludur ve bu konumda olan bir insanında bir köylü cahilliğine düşmemesi gerekir..
Bu o konumda olan bir insanın ne kadar sıradan ve o kadarda basit olduğunun göstergesi olmuştur...
Tabiri caiz ise "ne ekersen onu biçersin" köylü atasözü cezasına mahkum olmuştur..
Saygılar.