- 766 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AYAKKABILAR
Vitrinlerde düşlerimize göz kırpan ayakkabılar, en kısa zamanda meta olma yazgısından kurtulamazlar. İster hazır olsun ister arzulara göre sipariş verilmiş olsun bütün ayakkabılar, kullanan için bir metadır. Meta oluşlarının son durağı ise şehir çöplüğüdür.
Bu ortak yazgıyı paylaşan ayakkabılar, kullananların yazgısını da paylaşırlar. Bahar mevsiminde, toprağın ter kokusunda gezinen ayakkabılar, tutsak ayakkabılara dönüşebilir. Koyunların, kuzuların ardından toprak ve güneşin tebessümü, bazen de yakıcılığıyla birlikte yaşayan ayakkabılar, sahibinin suç işlemesi halinde zindanların volta atan ayakkabılarına dönüşebilir.
Bizimle beraber ağlayan, gülen ayakkabılarımız, hüzünlerimiz ve sevinçlerimizde de bizi yalnız bırakmazlar. Düğünlerimizde bizimle beraber dans eder, bayramlarda birlikte ziyarelerimize katılırlar. Ayrılık acısının içimize aktığı ince sızılarda da yine ayakkabının vefası vardır. Savaşlarda bizimle olan ayakkabılar türkülerimizde de bizimledir: ’Kışlanın önünde redif sesi var. Açın bakın çantasında acep nesi var? Bir çift kundurayla birde fesi var.’
Ömrümüz tükenirken ayakkabılarda bu tükenmişliğe boyası dökülerek, derisi eskiyerek eşlik ederler. Birde eskimeyen ayakkabılar vardır. Bunlar sahiplerinin yazgısının bölüşmeyip geride anı olarak kalan ayakkanılardır. Bir hastane ranzasının ayakları dibinde aynı hizada duran bir çift ayakkabı, sahibinin ayağında çıkacağı günü beklerken, bir poşet ya da kapalı bir çantayla çıkabilir. O artık hastaneden çıkan sahibinden geriye kalan bir anıdır. Kalabalıkların biriktiği caddelerde, ya da yollarda üstü gazeteyle örtülü bir kimseden on beş yirmi metre ötede duran ayakkabılar, durgunluk içerisinde bir anı olarak kalmanın en yoğun isyanını yaşamaktadırlar. Belki o telaş içerisinde unutulacak, orada kalacak ve bunlardan haberi olmadan kendilerini bulan yoksul bir kimsenin sevinçlerine neden olacaktır.
Ölüm adetlerimize de girmiştir ayakkabılar. Tüm yaşamını bölüştüğü insanın ölmesi halinde ayakkabı kapının önüne konulur. Oda artık anıların bir parçasına dönüşmüştür. Ölümü simgeleyen ayakkabı, sevinç ve mutlulukları da simgeler. Yine Anadolu’nun bir çok yöresinde anneler ilk çocuklarının ayakkabılarını evin bir bölümüne asarlar. Sevgiyi, sevecenliği, çocuk yüreğini ölümsüzleştirecelerini düşünürler böylece.
Eskiyen ayakkabı kendi eskimişliğine acı ve hüzün duyarken, eskimeyen ayakkabının sahibine acı ve hüzün duyulur. Bu noktada ayakkabıyla onu kullananın yazgısı çelişir. Bu gün büyük kentlerin caddelerinde, parklarında yada dinleme yerlerinde yaşamı tanımayan çocukların sırtlarında bir sandıkla ayakkabı boyadıklarına tanık olmaktayız. Ayakkabı düşlerinden kopmayan çocuklar düşlerin boyanmasına tutsak edilmiştir. Yaşamlarına kente göç eden ailelerinin sorunlarıyla başlayan bu çocuklar, sahip olamadıkları düşlerini boyayarak varlık kavgasına girişmişlerdir. Onlar bizim çocuklarımız. Onlar bir boya sandığına umut bağlayan. Onlar bizim yarınlarımız, düşlerini boyayan...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.