- 4085 Okunma
- 44 Yorum
- 0 Beğeni
RÜZGÂRLA SAVRULANLAR...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Biz aynı ağacın dalında, zamansız sararan yapraklardık. Rüzgârın etkisiyle her birimiz farklı yönlere savrulduk…
“Hayat denilen çarka saçının bir telini bile kaptırsan, ne kadar çırpınsan da nafile, o çark bir yarını koparmadan bırakmaz asla.” Derdi rahmetli annem. “O yüzden hep dikkatli olacaksınız, hayatla dalga geçmeye gelmez!” O zamanlar annemin dizine yatar, ablam ve iki ağabeyimle birlikte annemin hayat hakkında anlattıklarını dinlerken, kıkır kıkır gülerdim. “Hayatla dalga geçmek! Ne komik bir cümle. Hayatla dalga geçilir mi hiç?
Bir sabah annemin ağlama sesini bastıran, babamın bağırmalarıyla gözümü açtım. Yatağımdan doğruldum, terliklerimi giyip, gözlerimi ovalayarak seslerin olduğu odaya doğru yürüdükçe, babamın bağırması, ömür boyu kulaklarımda kalacak yerini almıştı.
---Yazıklar olsun Zeynep’e. Yazıklar olsun verdiğim emeklere. Beni çiğnedi geçti. Sana söylüyorum kadın! O kız bir daha bu eve adımını atamaz. Bundan sonra benim Zeynep diye bir kızım yok, öldü. Anlıyor musun öldü artık!
Zavallı annem başında beyaz tülbendi, ayağında uzun, mavili- morlu gülleri olan basma eteğiyle tekli koltuğa büzülmüş, içini çekerek ağlıyordu. Korktum, koşarak annemin kucağına oturup, sarıldım.
---Ablam nerede anne? Ne olmuş ablama?
---Artık senin ablan yok, gitti. Bundan sonra bu evde O’nun adını anmayacaksınız, diye kükredi babam yine. Şimdi daha sıkı sarılıyordum anneme.
Babam niye, niçin bu kadar sinirle bağırıyordu, biraz daha büyüdüğümde anlayacaktım. O günden sonra, liseyi henüz bitirmeden, sevdiği çocukla İstanbul’a kaçan ablamın yüzünü tam yedi yıl sonra, bir akşam kapımızın zili çalınana kadar göremeyecektim.
Zilin çalmasıyla koşarak kapıyı açmaya giderken, babamın; “Gece vakti sen dur, ben açarım” demesiyle duraksadım. Babam hızlı adımlarla gelip, kapıyı açtı. Karşımızda, gözündeki morluğu güneş gözlüğüyle ne kadar gizlemeye çalışsa da bunu başaramayan, sol dudağında yara olan genç bir kadın duruyordu. Bu kadın ablamdı. Ürkek ve çekingen bir halde babamın ellerine sarıldı. O anda babam, ellerini kurtarıp ablamı geriye doğru itti;
---Buraya bir daha gelme demedim mi sana? Sen seçimini yaptın, bizi terk edip gittin. Ne yüzle geliyorsun buraya?
Babam, yanımıza gelen annemin yalvarmalarına aldırmadan kapıyı kapattı. Dışarıdan ablamın hıçkıran sesi geliyordu;
---Ben ettim, siz etmeyin baba. Bir cahillik yaptım, bedelini senelerdir ödüyorum. Her gece dayak yemekten, içkisinden bıktım. Dayanacak takatim kalmadı. Lütfen baba, affedin beni…
Kızını bu kadar severken, gururuna yenik düşmenin verdiği ızdırapla, ablamın sesini duymaya dayanamayan babam, gözyaşlarını bizden gizlemek istercesine yatak odasına girdi ve uzunca bir süre odadan çıkmadı. Baba yüreği bu, kim bilir nasıl fırtınalar esiyordu yüreğinde! Zavallı ablam, yaptığı hatanın bedelini tamamlamak üzere kocasının yanına döndü.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Ablamın kaçtığının ikinci yılıydı, büyük ağabeyim o yıl Ankara Üniversitesi Ziraat Mühendisliğini kazanmış ve Ankara’ya gitmişti. Babam O’nu okulun yurduna yerleştirmiş, “derslerine iyi çalış, okulunu bitir” diye de tembihlemişti. Babamda bir gurur, bir gurur sormayın. “Benim oğlum mühendis olacak” diyor, başka bir şey demiyordu. Ertesi yıl askeri darbe oldu. Ne demekse! Herkes onu konuşuyor, konuşulanlardan ben bir şey anlamıyordum. Sorduğumda ise “büyü, o zaman anlarsın” diye geçiştiriyorlardı.
Bir gün ağabeyim Ankara’dan geldi. Tedirginliğini, yaşımın küçük olmasına rağmen görebiliyordum. Günlerce evden dışarıya adım atmadı. O gün, memleketin her yanında kararan bulutlar sanki evimize çöreklenmiş, bir türlü gitmiyorken, zil olanca hızıyla çalmaya başladı. Annem hiç durmaksızın çalan zili, bir an önce durdurmak için kapıya yöneldi. O ara gözüme ağabeyim ilişti. Gözleri korkuyla açılmış, bir yaprak gibi titriyordu. Annemin kapıyı açmasıyla birlikte, içerisi bir anda askerlerle doldu. O küçücük yüreğim, bir şeylerin yolunda gitmediğini söylüyordu bana. Yine çok korkmuştum, annemin eteklerine sarıldım. Nedenini bilmediğim yaşlar, gözümden akıyordu.
---Cahit Aslan burada mı oturuyor? Diye sordu askerlerden biri. Ağabeyim bir adım atarak,
---Benim. Dedi. Askerler ağabeyimi alıp, götürürlerken, annem deli gibi olmuş;
---Oğlumu nereye götürüyorsunuz? Bir şey yapmadı O! Diye bağırıyor, bir yandan da bana;
---Koş babana haber ver hemen! Diyordu. Koştum…Babama haber verdim. Babam bir yerlere gitti, ağabeyimi aramış, akşam eve bitkin bir vaziyette geldi. Sağ-sol davalarına karışmış, ülkesine ihanet etmiş, siyasî tutukluymuş ağabeyim. Tüm bunlar ne demek di? Sağ- sol neydi? Benim ağabeyim birini mi öldürmüştü, ya da hırsızlık mı yapmıştı! Ağabeyimden bir müddet hiç haber alamadık,
Askerlerin ağabeyimi götürmesiyle evimiz büyük bir yas havasına büründü. Annem sabah-akşam ağlıyor, babamın yüzü hiç gülmüyordu. Babam her fırsatta;
---Ben seni Ankara’ya oku, adam ol diye gönderdim, a eşşek oğlan. Ne işin var senin sağla, solla?
Ağabeyim… O günden sonra O’nu işkencelerle dolu bir süreç bekliyordu. Yıllarca gün yüzü görmeden, siyasî tutuklu olarak hapiste yattı. Nihayet yıllar sonra bedeninde ve yüreğinde acı dolu izlerle eve döndü ama oturduğumuz kasabada duramadı. Çorum da kiremit fabrikasına işçi olarak girdi ve bir müddet sonra, aynı fabrikada çalışan bir kızla evlendi. Şimdi fabrikadan aldığı üç beş kuruş maaşla, iki kızını okutma savaşında. Ne sağ kaldı, ne sol.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Küçük ağabeyim Sacit, anneme-babama karşı, her zaman mülayim bir çocuk olmuştur. Ben henüz küçük olduğumdan, babamın o cümleyi her fırsatta tekrarladığını duyardım.
---Sacit mülayim bir çocuk, O bizi hiç üzmez!
Evet, gerçekten de annemi ve babamı hiç üzmedi Sacit ağabeyim. Okumadı, liseyi bitirdikten sonra vakti gelince askere gitti. Askerden dönünce de baba mesleği, ayakkabı tamirciliğine başladı. O zamanlar şimdiki gibi herkesin çifter çifter ayakkabıları yoktu. Ayakkabının kenarı açıldığında, ayakkabıcıya götürüp, ya kenarı diktirilir, ya da yapıştırılırdı. Ağabeyim evden dükkâna, dükkândan eve gider, gelirdi.
Artık ben de büyümüştüm. O yıl liseye başladım. Bir akşam annem ve babam en şık kıyafetlerini giydiler. Salondaki konsolun üzerinde, yeşil çiçekli jiletinle ambalaj yapılmış, bir kutu çikolata duruyordu. Anladım ki, ağabeyime kız isteyeceklerdi.
Kızı vermişler, kısa bir süre sonra nışan, ardından da, ablamın ve Cahit ağabeyimin göremediği düğünleri oldu. Düğünden birkaç ay sonra, “hala” olacağım haberini aldık. Bu haberle birlikte, evimizde bayram havası esmeye başladı. Aylar sonra Sacit ağabeyimin dünyalar tatlısı bir oğlu dünyaya geldi. Her gün sevmeye gidiyordum. Ama günler geçtikçe, bebeğin hareketlerinde, diğer bebeklere göre farklılıklar seziyorduk.
Ağabeyim ve yengem, bebeği bizim kasabadaki doktora götürdüler, doktor şehirdeki hastaneye sevk etmiş. Ertesi gün şehirde yapılan muayene ve tetkiklerin sonucunda, doktorlar bebeğin “otistik” olduğuna karar vermişler. Zavallı ağabeyim ve yengem ellerine geçen her kuruşu, yeğenimin tedavisi için harcıyor ama hiçbir iyileşme gözlenmiyordu. Kara bulutlar hâlâ çatımızın üzerindeydi ve gidecekler gibi görünmüyorlardı.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Ben mi? Liseyi bitirdikten sonra, Kayseri Erciyes Üniversitesi, Eğitim Fakültesini kazandım. O yıl annemin yüreği, çektiği evlat acılarını daha fazla kaldıramadı. Yaşadığı bütün çileli hayatı da yanına alarak, bu dünyadan göçüp gitti. O yaşıma kadar bana en ağır gelen acıydı bu. “Ahh be anam, daha öğretmen olduğumu görecektin. Tebessüm etmeyi unutan yüzünü, bir nebze de olsa güldürebilecektim. Ben artık kime “anam” diyeceğim, üzüldüğümde gözyaşlarımı silerken, kim şefkatle sarılacak bana? Kim senin gibi kokacak? Hangi çiçekte bulacağım kokunu anam? Senin yokluğuna daha hazır hissetmezken kendimi, ansızın gitmen oldu mu şimdi?”
Babam da yapayalnız kalmıştı. Yine o yıl babamdan habersiz, yıllarca burnumda tüten ablamı, İstanbul’da arayıp, buldum. Eşi felç geçirmiş, zor yürüyordu. “Artık bakıma muhtaç olduğundan dayak atamıyor” dedi. Yıllar sonra da olsa, sevgiyle ablama sarılmanın mutluluğunu yaşayarak, okulumu bitirdim. İlkokul öğretmeni olarak, Edirne’nin Uzunköprü ilçesinin, Balaban köyüne tayin oldum. Aynı köyde öğretmenlik yaptığımız Kadir’le evlendim. Oldukça yaşlanan ve acılarla yıpranan babamı yanıma aldım. Birlikte yaşayıp, gidiyoruz.
Biz aynı ağacın dalında, zamansız sararan yapraklardık. Rüzgârın etkisiyle her birimiz farklı yönlere savrulduk…
SEVGİ SALMAN…
YORUMLAR
Sevgi Salman
Geç okumanın üzüntüsünü yaşadım inanın değerli kalem dostu.Hak ettiği yeri bulmuş dopdolu akıcı bir anlatımdı kutlarım gönül kaleminiz daim olsun saygılarımla
Sevgi Salman
tebrik ediyorummharika ve duygu yüklü bir yazı olmuş . sanki okurken bir an yaşıyormuş gibi oldum.kaleminize yüreğinize sağlık..not ilk kez okuyorum yazılarınızı değerli şair dostu bundan sonra takip edeceğim yazılarınızı.saygıyla ve sevgiyle kalınız
Sevgi Salman
“Hayat denilen çarka saçının bir telini bile kaptırsan, ne kadar çırpınsan da nafile, o çark bir yarını koparmadan bırakmaz asla.”
..........
Biz aynı ağacın dalında, zamansız sararan yapraklardık. Rüzgârın etkisiyle her birimiz farklı yönlere savrulduk…
Kutluyorum Sevgi Hanım, sevgilerimle....
Sevgi Salman
Sevgi Salman
bir dönemin hüzünlü atmosferi içtenlikle ve ustaca yazıya dökülmüş...tabi ki gönülden tebrik ediyorum....sevgiler...
Sevgi Salman
izmirdeyim...çok yoğundum geç kalmışım bağışla ama kutlamaya yetişdim....hak eden bir yazı....hüzünlüydü kardeş....günler geçiyorda yararak.....yırtarak...kutluyorum saygılar sevgiler
Sevgi Salman
insanı evlatlarının üzmesi tarif edilmez bir acı...annenin ölümünü okuyunca içimden bir şeyler koptu...
Sevgi Salman
Hayatın karşısında ne kadar küçük kalıyoruz bazen, değil mi? Ve hayallerimiz. Kendi hayallerimiz, bizim için oluşturulan hayaller.
"Çocuklarınız sizin çocuklarınız değildir.
Onlar kendini özleyen hayatın oğulları ve kızlarıdır.
Onlar sizin vasıtanızla gelir, ama sizden gelmezler.
Ve sizinle birlikte olmalarına karşın, size ait değildirler.
Siz onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil,"
Kutluyorum Sevgi Hanım. Sevgiler, selamlar.
Sevgi Salman
Sevgi Salman
Sevgi Salman
Biz aynı ağacın dalında, zamansız sararan yapraklardık. Rüzgârın etkisiyle her birimiz farklı yönlere savrulduk…
Gerçak bir yaşam kesidinin, hüzün ırmaklarında ruhlarımızı yıkadığı yazınızı, etkilenerek ve duygulanarak paylaştım.
Tebriklerim ve içten sevgilerimle.
Sevgi Salman
Canım ben kaçırmışım öykünü. Aşk olsun dün akşam demedin de bana yazı astım diye. Güzel bir seçim olmuş. Tebrik ediyorum canım benim. Sevgilerimle
Sevgi Salman
Sevgi Salman
(:
söylemiştim...bekliyordum
bazan böyle onikiden vurduğum oluyor tahminlerimde.. ve diyorumki kendime başka bir şieymi dileseymişim diye...(:
ama sizin Nevbahara erişmenizde her şeyin üzerinde ziyadesiyle güzel bir arzu tabi...umarım hep birlikte,cennette inş....
hayırlı olsun Sevgi Hanım...sevgiyle dua üzre kalın...
Sevgi Salman
Sevgi Salman
Sevgi Salman
Sevgi Salman
AŞKA AYAK DİRERKEN
Savruldum bir rüzgarla, düşerek beden beden ,
Kamçı yemiş ruhumla geliyorum sana ben !...
Görsen de inanmazdın, gökte yarılan ayı,
Bize vakfedilmiş şey, öğrenmedik vefayı.
Bir gurur geçidinde, kaç zamandır bekledim,
Dağlarına kar yağdı diye çıkıp gelmedim !
Ne kadar benzeşirdi öykülerimiz oysa,
Aynı gün çıkmış gibi, ikimizede yasa.
Neylersin ki akmıyor dereler bir yatağa,
Herkes başını vurur bilinmedik bir dağa !
Suların yasasıdır, akamaz yokuşlara,
Ölürsün baka baka, gelip geçen kuşlara !...
Sağırdır kulakların, çığlık atar sessizlik ,
Çökerken koyaklara, derin bir kimsesizlik !
Yağma olur güllerin, yüz dönmez dağ lalesi,
Kaybedilen bir cengin olurken son hamlesi !
Bunlar hesabedilmez, aşka ayak direrken,
Ölümlerin en zoru, gelir insan gülerken !
Dön de bir bak dağlara, yağan karlar eriyor,
Bahar dallarımız da, yorgunluk gideriyor...
Kışlaklara inmiştik bir yayla türküsüyle,
Herkes başbaşa kaldı sonunda öyküsüyle !...
Bu şiirimle öykünüze katıldım ve yürekten kutladım.Selam,saygı...
Sevgi Salman
Herkes başbaşa kaldı sonunda öyküsüyle !...
Ne kadar doğru...Ne yaşanırsa yaşansın, sonunda herkes kendinle baş başa kalıyor. Hepimizin birer öyküsü yok mu? Her hayat birer öykü aslında.
Şiirdeki usta kaleminize hayranım. Şiiriniz öykümle bütünleşmiş. Çok teşekkür ediyorum. Sevgi ve saygıyla...
Değerli arkadaşım, bu yazına da ikinci ziyaretim, çünkü merakla bekliyordum ve seçkiye değer bulunacağına inanıyordum, bu kalem hiç susmasın, yazılanlar hüzünde olsa biz can dostumuzun değerli şairimizin hep mavide olduğunu biliyoruz, sen hüznü bile o kadar güzel anlatıyorsun ki, her yönüyle takdire şayan, selam ve sevgilerim, Mavide ki Sevgi'ye..
Sevgi Salman
Sevgi Salman
Sevgi'ciğim öykün çok güzeldi ve güne gelmesine inan çok sevindim. Tebrik ederim. Sevgilerimle..
Sevgi Salman
Tahmin etmiştim:) Bugün iki seçkiyi de tahmin etmiştim. Kutluyorum.
Başarılar ve sevgiler.
Sevgi Salman
Yine cok etkileyici hayatin icinden bir yaziydi begeniyle okudum.
Yüregine saglik
Sonsuz sevgimle
Sevgi Salman
Biz aynı ağacın dalında, zamansız sararan yapraklardık. Rüzgârın etkisiyle her birimiz farklı yönlere savrulduk…
Canım benim, hep zamansız sararmaz mı yapraklar, mutluluk beklerken hüzün ekilmez mi yüreklere? Çok güzel bir anlatım, akıcı ve yormayan. Okuyanı içine çeken bir kalem.
Tebrikler arkadaşım, yürek dolusu tebrikler...
sevgimle.
Sevgi Salman
Çok teşekkür ediyorum canım arkadaşım. Sevgilerimle...
Acıyada tat vermek usta işidir...
Siz bu yazınrızda onu yapmışsınız...
Saygılarımla....
Sevgi Salman
Sevgi ve saygıyla...
yüreğin nevbahara erişsin...sevdiklerinle
günün yazısı büyük ihtimal...
tebriklerimle
selam dua...
Sevgi Salman
Sevgi'ciğim yine harikalar yaratmışsın. Harika bir öykü ve güzel bir anlatım. Kutluyorum canım. Sevgilerimle..
Sevgi Salman
Öncelikle şunu söyleyeyim değerli yazarım, sanki ben bu öyküyü bir yerlerden biliyorum, nereden mi biliyorum? Nasıl bilmem ki, hayatın ta kendisi ve öyle güzel kaleme alınmış ki, eminim okuyan herkes kendinden, ya da en azından çevresinden, akrabalarından, dostlarından bir şeyler bulacaktır.
Şimdi affına sığınarak öykü içindeki hayat gerçeğini bölüm bölüm irdelemek istiyorum;
Abla;
Benzeri babamla ablam arasında yaşandı, ablam hiç bir zaman mutsuz olmadı, baba evine de dönmedi, ama babam onaylamadığı, hatta nikaha bile gelmediği bu evlilikte torunu olunca, bizleri ve ablamı kırmayarak onu affetti, öyküdeki baba kız ilişkisi bizim yaşadığımıza göre farklı gelişmiş ama ne olursa olsun, bir babanın evladını silip atması doğru değil, sonuçtada zaten hem evladına acı çektirmiş hem de kendisi acı çekmiş, kısacası büyükler affedici olmalıdır.
Büyük ağabey; işte bu da ben, yani babamla benim yaşadıklarımız, öyküdekine göre yine hafif atlattığımız bir hayat gerçeği, 1980 ihtilalinde büyük ağabeyin yaşadıklarına benzer şeyleri tutukluluk olayı hariç ben de yaşadım, aynı kelimeleri ben de duydum babamdan, benim şansım tutuklanmamaktı, ama babamla aylarca dargın kaldık, evet artık ne sağ kaldı ne de sol ama halen sol yanım acıyor.
Küçük ağabey; bu konuda ben dahil, sana hiç kimsenin bir şey söylemeye ve yorum yapmaya hiç hakkı yok, çünkü evlat acısının ne demek olduğunu en iyi sen bilirsin, halen mavideysen, bu senin güçlü kişiliğinden ve ne kadar acı çekersen çek etrafındakilere acı çektirmeme özelliğindendir.
İşte böyle arkadaşım, kalemin o kadar güçlüki yazılarını hayranlıkla okuyorum ve her yazdığın yazıda hayat gerçeğini buluyorum, şimdi can dostumun bu acı ama güzel öyküsünü yazdığım dizelerle ödüllendirmek istiyorum. Gerisi seçki kuruluna kalmış, sevgilerimle.
Hayatın gerçeğini anlatmış bize mavi
Bu yıkık hayatları kimler yaşamadı ki
Bakmayı bilmek gerek şu hayata masmavi.
Yanlışı yıkmak gerek, o kadar doğru var ki.
MEHMET FİKRET ÜNALAN
UNALAN tarafından 3/16/2011 4:01:53 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sevgi Salman
1980 ihtilalini sen de kaba tabirle ucuz atlatmışsın arkadaşım.
Yazımı beğenmen mutlu etti. Yorumun ve Özellikle dörtlüğün çok güzeldi.Yüreğine sağlık. Sevgi ve saygıyla...
hayatın getirdikleri ve gerçekler
çok severek okudum..tebrik ediyorum, sevgiler..
Sevgi Salman
Sevgi'ciğim, yaşanmışlıkları konu alan, hayatın içinden olabilecekleri öykü diliyle öyle güzel satılara dökmüşsün ki, okurken etkilenmemek elde değil.Nice ailelerin yaşadığı, dramatize hayatlar...
Kalemin, anlatımın çok güçlü, tebrikler arkadaşım, selam ve sevgiler .
Sevgi Salman
sEN ÖYKÜYÜ GÜZEL YAZIYORSUN DOSTUM.
bizim oralarda bir halk türküsü vardır.derlerki;" o bizim yaylalarda keçiler bağırmaz mı/biz altı kardeş idik anamız çağırmaz mı"çıl yavrusu gibi hayatıne dağılmış kardeşlerin yıllar sonra yeniden buluşması..yaşadıkları,çektikleri zor şeyler tabii.hayat daima bildiğini okuyorBizim insanımızın hayatı roman olur...Anadolu topraklarında heba olmuş nice sevgi yürekliler vardır isimsiz adsız yitip gitmeişlerdir...
etkileyici bir bir öykü ama yazı dili de çok güzel...kendi adıma çok beğendim dostum...sevgiler saygılar
Sevgi Salman
Bazen bir parkta otururken ya da çarşıda dolaşırken, insanların yüzlerine bakarım. Bir birine benzemeyen milyonlarca insan ve milyonlarca kaderleri. Şu hayat ne kadar ilginç depil mi? Sevgi ve saygıyla dostum.
Tebrikler her satırını ibretle okudum kurgu harika yani hepsi çok güzel yazan yüreğe saygılar
Sevgi Salman
Biz aynı ağacın dalında, zamansız sararan yapraklardık. Rüzgârın etkisiyle her birimiz farklı yönlere savrulduk…
....Bu cümlelerin bir adı da " YAPRAK DÖKÜMÜ " dediğimiz olayın ta kendisi değil mi?
....Ben oldum olası nesir yazıları bir solukta okuyamam. Ancak, yazınızın anlamı, duygusu ve akıcılığı o kadar hoştu ki bir solukta okuyuverdim. Okuyuverdim de, okurken yazınızdaki duygu ve hüznü de birlikte yaşadım. Yaşadıklarınız ve yazdıklarınız çevremizde o kadar sıkça yaşanıyor ki. Ah bu yanlışlıklar olmasa da bu acılar yaşanmasa diyoruz ama olmuyor işte.
...Bu anlamlı ve anlatımı güzel yazınız için kutluyor, geçmişte yaşanan bu acıların bir daha asla ve asla yaşamamanızı diliyorum.
... Sağlık ve esenlikle kalın.
Sevgi Salman
Sevgi Salman
Hayatı değişik olan var mı ki?
Hepimiz bu konuda aynı kaderi paylaşmıyor muyuz?
Mükemmeldi.
Paylaşım için teşekkürler, saygı öncelikli sevgiler.
Sevgi Salman
film gibi canladın gözümde birer birer her sahne
kurgu olması için temenni ettim
çok güzel bir anlatımdı hayattan kareler
kutlarım arkadaşımı
sevgilerimle
Sevgi Salman
Sevgi Salman
Ne kadar çok hayatlar var birbirlerine benzeyen.
Yeniden buluşmak sararmış renklerle de olsa yine de güzel.
Tebrikler Sevgi Hanım
Saygı ve Sevgiyle kalın...
Sevgi Salman
İçimden geldiğince, doya doya çok güzel diye bağırıyorum buradan :)
Hiç sıkmıyorsun insanı. Karşında biri anlatıyormuş gibi yumuşak ve samimi cümlelerin. Elbette bunlar bana göre böyle...
Yazma aşkın hiç tükenmesin...
Sevgiyle kal.
Sevgi Salman
Ağlamalarım hep gecedir benim, sanki birileri ağladığımı görürse güçsüz diyeceklermiş gibi gelir.Neden kendimi güçlü göstermeye çalıştığımsa ayrı konu.Şimdi kendimi unuttum okuduğum yazıya ve hayatlara ağlıyorum.Oysa güç hayata tutunmakmış.
Allah size mutluluklar versin.
Sevgilerimle...
Sevgi Salman
incidal
Zamansız sararsa da bazı yapraklar savuran rüzgarın topralayan esişinde derlenir ruhlarımız...
Tebrikler...