B O Ş … L U K … L A R
Gidenlerin, yitenlerin ardından daha sevimsiz geliyor hayat. Ölenle ölmek, gidenin peşinden sürüklenmek istiyoruz. Hayatımızdan çıkan bizim için önemli olan herkes bizden bir parçayı koparıyor. Yitiyoruz… Eksiliyoruz… Parçalanıyoruz!
Puzzle’ın kayıp parçaları gibi hayatımızdan çıkanlar boşlukları oluşturuyor.
Zaman içinde eskiye ait anılar kalıyor elimizdeki boşlukları sis bulutu gibi dolduran.
Oysa gidenlerin değerini yanımızdayken anlayamıyoruz. Gittiklerinde içimizdeki dopdolu yerleri boşalınca fark ediyoruz.
Çay içtiğimiz kupa kırıldığında tek amacının çayımızı taşımak olmadığını hayatımızda bir yeri olduğunu bir boşluğu doldurduğunu anlıyoruz. Her gün süt verdiğimiz sokak kedisi birkaç gün gelmeyince yokluğunu hissediyoruz. İlk başta bize yabancı gelen, sahip olduğumuz ama sahip olduğumuzu kaybettiğimiz zaman anladığımız her şey içimizde bir boşluk dolduruyor. Yeni kupa alıyoruz, yeni kediler geliyor süt içmeye gidenlerin yerlerini doldurmaya başlıyor.
Yeri dolmayacak, her zaman aranacak olan yitenler, gidenlerse kocaman bir boşluk oluşturuyor.
İnsanın içinde dopdolu bir boşluk nasıl yer bulur?
Dopdolu olan boşluk nasıl doldurulur?
Hep diyoruz ya hayat kısa tokadan başka bir şey takma kafana! Peki, boşluklara toka takılır mı?
Derin nefes aldığında içinde karıncalarla dolu olan kuytuya aldığın nefesin ne kadarı doluyor?
Çizgilerle ya da renklerle ifade edilmeyen, kelimelere dökülemeyen o boşluğu ne baharlar değiştirebiliyor nede kışlar. Ne mutluluk dolduruyor ne hüzün. Zaman zaman bir şeylerle doldurmak istediğinde eskilere ihanetin geliyor aklına vaz geçiyorsun. Boşluk dolmuyor…
Garip, tuhaf bir şey bu. Yerini doldurdukların kadar yerini dolduramadıklarında oluyor.
Bazen içinde YENİ için yer açman gerekiyor boşluk bulamıyorsun, bazen de boşluğu doldurabilecek YENİ olmuyor.
Hayatındaki boşluklar dolup dolup boşalıyor…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.