- 1144 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ACILAR DENİZİNDE BİR DAMLA OLMAK
Ölüm karşısında hep zavallıdır insan.
Her insan gibi, evrensel bir sorunun peşindeyim bu yüzden: Sevdiklerimizin ölümü karşısında üzüntülerimiz neden çekilmez boyutlarda seyreder?
Düşünün, annenizle onca yıl acı tatlı birçok şeyi paylaşmışsınız. Annenizin ölüm haberini alıyorsunuz. Hiç ölmeyecekmiş gibi birlikte yaşamaya alıştığınız o insanın ani ölümünde onu artık görememe duygusu sarıyor sizi. Artık o güzel sesini duyamayacak, evine gittiğinizde sımsıcak duygularla sizi karşılayan o güzel insanı göremeyeceksiniz… Daha neler neler geliyor aklına insanın bir anda. Film şeridi gibi geçiyor gözlerinizin önünden hayat ve filmi seyrederken gözyaşlarınız perdeliyor gördüklerinizi, hayat buğulanıyor, buğulanıyor. Yakıcı bir sel olup taşıyor gözlerinizde yaşlar.
Cenaze evine giriyorsunuz, karşınızda yıkanmış bir vücut, yakından tanıdığınız. Binlerce kez öptüğünüz o güzelim eller… Size hep sevgiyle bakan ama şimdi kapalı olan gözler. Bıraksanız açılıp size:” Hoş geldin!” deyiverecek kapalı dudaklar. Ve en önemlisi sizin kahrınızı ömür boyu çekmiş, her çizgisinde sizin de payınızın olduğu bir yüz… Bu, annenizin yüzüdür.
Konuşamayacak ilk kez sizinle. Lakin biliyorsunuz, kalbinin her atışında siz vardınız. Size derin bir uykudan gülümsüyor artık.
Boğazında düğümlü size söylemek isteyip söyleyemediği pek çok sözcük. Aynı güzel sözler gelip tıkıyor boğazınızı. Hıçkırıklara boğuluyorsunuz bu yüzden. Bugünü düşünmeden çektiğiniz bir fotoğrafını hatırlıyorsunuz, gezdirip mutlu ettiğiniz bir ânı ya da. Belki gurbete giderken dile getirdiği veda sözlerini… Belki de telefonda fi tarihinde size duyduğu özlem sözlerini…
“ Ağlama!” der gibi dingindir o yüz şimdi. Rahat. Siz mışıl mışıl uyurken yatağınızda sayısız geceler boyu sizin için sessiz sessiz ağlayan insan karşınızda. Şimdi ona borcunuzu ödüyorsunuz bir parça. Çok az zamanınız var son vedaya. Söyleyin en güzel sözlerinizi ona. Ölüler duyar mı bilinmez. Fakat sonsuza taşınacak bir yük gibi gelir söylenmemiş sözler size sonra. Akıldan hiç çıkmayacak bir veda bu ona göre...
Bir dostunuz arar başsağlığı için o an. Telefonunuzu açar üzüntüyle teşekkür edersiniz verdiği destek için o kadar. Sonra kuzeniniz arar mesela, sizinle yaşıt olan. Annenizin ekmeğini çok yiyen biridir. Üzüntüden tam çıkma anında tekrar hıçkırıklara boğar ortak yaşantılar insanı.
İlk iki gün sabah her mezar ziyaretinde ağlar da ağlarsınız sebepli sebepsiz en içten duygularla. Üçüncü gün mezarlığa çıkınca kendinizi daha rahat hissedersiniz. Bir Kuran okunur mezar başında karanlıkları yaran. İyilik melekleri gelir konar ölünün omuzlarına. Yüreğiniz hafifler birden. Silik bir fotoğraf gibi çocukluktan bir an kopar gelir beleğinize yerleşir. “Annen erkenden uyanırdı ezan sesine uykudayken sen. Dualar ederdi bütün iyilikler adına sana.” diyen bir sesle irkilirsiniz ve başlarsınız tekrar ağlamaya.
Ölüm acısı yerleşir yüreğine insanın. Ortak yaşantılar kaldığı sürece.
*
* *
İki yıl önce Söz Sanatları adlı kitabımı yayınlarken, matbaacı kitabı baskıya tam girecekken telefon edip: “ Sakın baskıya girmeyin kitabı!” dedim. Matbaacı şaşırdı. “Neden?” diye sordu. Kitaba önemli bir beyit ekleyeceğimi söyledim.
Çok dil döktü ama beni vazgeçiremedi ve o beyit kitabıma eklendi. Bu iki dize, o kadar önemliydi ki benim için… Çünkü sevenleri ölenlere öylesine rahatlatıcı gelecekti ki, belki de kitabımdan bu beyti okuyup ölüm karşısında rahatlayan çok kişi olacaktı diye düşünmüştüm o zaman.
Aradan iki yıl geçmeden bu iki dizeyi hatırlayıp annemin ölümü karşısında onunla avunacağım hiç aklıma gelmezdi. Ne garip şey!
“Ölüm güzeldir, budur perde ardından haber
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber?”
*
* *
Sahi, annemin Sevgililer Günü olan 14 Şubat’ta ölmesi yahut İslam dünyasının efendisi ve annemin birçok Anadolu kadını gibi gönülden bağla sevdiği Hz. Peygamber’in doğumgününde vefat etmesi yalnızca bir tesadüf müdür acaba?
Güzel olmasına güzeldir ölüm; lakin ayrılıklar hiç mi bu güzelliği gölgelemiyor? Annesi ölenlere sormak lazım bunu sadece.
Cemal Süreya’nın, insan yüreğini delen “Sizin hiç babanız öldü mü/ Benim öldü ve iki gözüm kör oldu.” dizeleri sönük kalır anne ölümleri karşısında. Gözleriniz kör olur. Beyniniz felç olur, dizleriniz dermansız kalır…
Mezarında çiçek biter elbet ve renk renk fışkırır baharla yüreğinden. Bir ayet güzelliğiyle sarar yüreğinizi. Birkaç gizemli sözcük dilenip ilham perilerinden:
“Bunca emek bunca kahır ne diye
Ömründe acılar sel gibi anne
Sevgi sundun sen muhtaçken sevgiye
Geldi geçti ömrün yel gibi anne.”
yazdırıverirsiniz mezar taşına.
Hayat gibi eksik ve yarımdır yazdığınız her şiir artık. Söylediğiniz her söz annenizle ilgili… Hep yazılacak eksiksiz şiiri beklersiniz hiç gelmeyecek olan. Hep bir insanı beklersiniz hiç dönmeyecek olan. Hep ağlamak gelir içinizden boşluklarınızı hiç doldurmayacak olan. “Susmak” kaderiniz olacak, hep hayatınızı dolduracak en büyük boşluk olan.
Annenin ölümü, acılar denizinde sonsuz kıyılara kulaç atmaya benzer bu yüzden. Yaşanmadan bilinmeyen ve her insanın ömrünce yalnız bir kez tadabileceği bir acı...
YORUMLAR
Basiniz sag olsun Allah sabir versin cok üzüldüm.
Mekani cennet olsun nurlar icinde yatsin Anneniz degerli dost.
Sonsuz saygimla
nurisagaltici
Her ölümün acısı ayrı ayrı oturur yüreklere ve bir daha da oaradan kalkmaz...
Ben anne acısını tatmadım, tatmak da istemem. 4 yıl önce babamı kaybettim. Acısı yüreğime oturdu ve hep orada oturmakta. Babam evimizin direği, dediğiniz gibi "hiç ölmeyecekmiş" gibi gelirdi hep. Babaydı ya! Hep koruyup, sevecekti beni. Ne yazık ki öyle değilmiş,
Baba acısından daha büyük bir acı gördüm ki, Rabbim kimseye vermesin. Evlat acısı... Evlat acısı yüreğime bağdaş kurup oturdu.
Rabbim kimseye evlat acısı göstermez inşallah...
Her ölüm acıdır. İnsanın yüreğine oturur... Kaleminize sağlık. Sevgi ve saygıyla...
nurisagaltici
Rahmetli annemin ölümü üzerine yazdığım bu yazı, güzel yorumunuzla daha da güzel ve anlamlı. Kaleminize, yüreğinize sağlık...