- 1457 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
AİLE İMAMLIĞINI DEĞİL AİLE İMAMLIĞINA NEDEN İHTİYAÇ OLDUĞUNU TARTIŞALIM
AİLE İMAMLIĞINI DEĞİL AİLE İMAMLIĞINA NEDEN İHTİYAÇ OLDUĞUNU TARTIŞALIM
Boyalı basın ve cilalı medya her zamanki sathi bakışını ve her zamanki kışkırtıcılığını “aile imamlığı” konusunda da gösterdi. Haberlerde olayın aslını değil, ayrıntısını öne çıkartarak, “ailenize imam geliyor, her ailenin imamı da olacak, imam aileye müdahale edecek” gibi kışkırtıcı ve imalı sözlere yer verdi. Önce şunu belirtmek gerek, bir aile kendisine danışmanlık için imam istemiyorsa, elbette ona kimse zorla imam gönderemez. Ancak, bir aile de, “benim meselelerimle ilgilenecek bir imama ihtiyacım var” diyorsa, buna da kimse karışmamalıdır. Konunun özünü böylece belirttikten sonra, asıl şunu tartışmak gerek. Yaşadığımız bu çağda “bu projeye” neden ihtiyaç duyuldu? İşte budur asıl önemli olan. Gelin bunu tartışalım.
Akl-ı selim herkes farkediyor ki, yaşadığımız bu zaman diliminde mutsuzluk almış başını gidiyor. Bu çağa çeşitli adlar takılıyor. Bilim çağı, hız çağı, iletişim çağı gibi takılan bu adlar artık geride kaldı. Bu çağın artık belirgin vasfı “mutsuzluktur”. Bu çağa “mutsuzluk çağı” adını versek, yerinde olacak sanırım. Genel olarak dünyada, toplumda, ailede, fertlerde niye mutsuzluk bu kadar hakim vaziyette? Hiç düşündünüz mü bunu? Bu sorum, “aile imamlığı” diye bas bas bağıranlar ve eleştirenler içindir. Onlar cevap veremezse de cevap çok açıktır. Bu çağda maddiyat olabildiğince öne çıkartıldı. Bu çağda önem ve öncelik hep teknolojiye verildi. Maddi ilerlemeler ve teknolojik yenilikler tek başına insana mutluluk getirebilir mi? Asla ve kata getiremez. Tek kanatlı kuş uçabilir mi? Uçamaz. Bunun gibi maneviyata önem verilmeyen gelişmeler, olsa olsa maddiyat bataklığıdır. Maddiyat bataklığı insana mutsuzluk getirir. İnsanı huzurlu ve mutlu kılacak sistem, yalnızca ve yalnızca maneviyat ve maddiyatın birlikte geliştirildiği sistemdir.
Eskiden aile danışmanlığı ve kişisel gelişim uzmanlığı gibi meslekler mi vardı? Eskiden mutluluk üzerine araştırma ve anket mi yapılırdı? Şimdi bunların hepsi birer gerçek. Konu üzerinde araştırmalar yapılıyor, uzmanlıklar oluşturuluyor. Bu arada Diyanet İşleri Başkanlığı da “bir proje” geliştirmiş. (Diyanet İşleri Başkanlığı yetkililerinin bazı demeçlerinde de belirtildiği üzere, “esasında bu bir mutluluk projesidir.” Adını aile imamlığı olarak belirlemek de gerekmez. Bu aile imamlığı ismini de boyalı basın, cilalı medya bulmuştur.) Bunun neresi eleştirilir, anlamak mümkün değil. Ortada bir mesele var. Bu meseleyi değil de, meseleyi çözmek için geliştirilmiş bir projeyi eleştirmek olsa olsa, izansızlıktır, insafsızlıktır.
Gelin şu toplumdaki mutluluk/mutsuzluk konusunu Türkiye İstatistik Kurumunca (TÜİK) tarafından gerçekleştirilen bir anket üzerinden tartışalım. TÜİK’in her yıl Yaşam Memnuniyeti Araştırması adıyla bir anket gerçekleştirmektedir. İşte bu anketin 2004-2010 yıllarını kapsayan dönemdeki sonuçlarına göre, kişilerin mutluluk kaynağı olarak aile ve sağlık birinci sırada yer almaktadır. İnsanlarımız mutluluk kaynağı olarak aileyi bir bütün olarak (2004-2010 yıllarında ortalama olarak %70 oranında) belirledikten sonra, daha sonra sevgi ve çocukları da ayrı bir başlık altında mutluluk kaynağı olarak belirtmişlerdir ki, bunlar da aile kavramının içindedir. Öyleyse, çözüm yeri olarak “aile aile aile” demek gerekir.
Gelelim tablodaki diğer mutluluk kaynaklarına. Başarı, para, iş gibi değerlere mutluluk kaynağı olarak verilen önem yüzde kaç oranındadır diye baktığımızda, bunların da sırasıyla, (2010 yılı için) % 6, 9, %4,6 ve %3,5 düzeyinde olduğunu görmekteyiz. Diğer yıllarda da benzer oranlar mevcuttur. Bu anketten çıkan sonuç açıkça gösteriyor ki, mutluluk kaynağı ne başarı, ne para ve ne de iş’tir. Mutluluk kaynağı, aile, çocuklar, sevgi ve sağlıktır. Şimdi bunları bir tarafa bırakarak, paraya, kariyere, işe ve başarıya odaklanan bir sistem mutluluk getirebilir mi? Elbette getiremez. Şimdi boyalı basın ve cilalı medya işte bu sonucu gözler önüne sermelidir.
Kim ne derse desin, ilmî ve vicdanî gerçekler ortadadır. Bu gerçeklere bakarak aile müessesesini güçlendirecek her türlü projeye ve sevgiyi yaygınlaştıracak her türlü çalışmaya destek vermek gerektiği açıktır, vesselam.
Ahmet SANDAL
YORUMLAR
Tamam proje iyi diyelim .Ben bu ihtiyacı karşılayabilecek imam göremiyorum.Bana uyduruktan aldığı altı aylık eğitimle imam yada müezzinler mi bu desteği verecek.Ben bir çoğundan daha iyi olduğumu ve dinimi daha iyi bildiğimi düşünürken böyle bir uygulamanın faydadan çok ortalık karıştıracağını düşünüyorum.
Hakkıyla yapılsa sözüm olmaz.
güzel bir paylaşım.
Teşekkürler ve selamlar
Ahmet Sandal
Değerli yazar/kalem ehli kardeşim, bilirsiniz, üç türlü yalan vardır.
1. Kuyruklu yalan.
2.Pembe yalan.
3. Resmi yalan (istatistik/ azgelişmişlik mantıksallıkla hazırlanmış lineer veriler).
Aile hekimliği, Aile İmamlığı, Aile Yargısı vs.. vb...
Sonuçta: Aile Devleti, Aile Milleti ( bunu efendimiz, Neo Osmalı Devlet-i Ebediyye, sonradan olma ilk padişah RTE Hazretleri ve onun muhteşem Halife-i Ruyi Zemini M.F.G. hocafendi hz.lerinin) dediğiniz öneri, Aile/cemaat şirketi gibi bir kulak duyum/uyum ve tekrar/konsanantına varabilir.
Toplumsal gruplamayı Aile basamağında tutmanız da ayrıca ilginç. Aile/dinasti/sülale gibi zincirleme dizgelemesi yaparsak, bu haliniz hakikaten toplumsal algılamanıza ve yazı mantığınıza da uyuyor ...
Yani, birey ve bireycilik farkı gibi düşünürsek, aile ve aile etrafında maruf ve matuf oluşumlar. Türk (özellikle İstanbul) Boğazlarında ikamet eyleyen seçkinler büyük ailesi diyebileceğimiz,
ülke ölçeğindeki egemenler ve bunun bir üst hiyerarşiğinde yer alan; Dünya'da da Rockefeller, Rothschild aileri gibi kendini "Allah oğlu" bilen -elit-e varma rizikosu bakımından ayrıca izaha muhtaçtır.
Bakın efendim, insan akıl yürüterek ve sorunsallara bölümsel değil, bütünsel bakarak nerelere varabiliyor. Bunun için Yüce Allah'a hep şükretmek gerekiyor; şükrediyorum.
Oysa ve ne olsa, toplumsal yatay ve dikey katmanlaşma, her ne kadar birey ile başlasa da, bireyci değil halkçı bakıyor olabilmelidir. Buradan devamla, aileyi de bir tür toplumsal kabul edip, oradan yapılacak olan bir bakışla konuyu, yine o aşamada sonlandırmakta mutlak yanlış olacaktır...
Bu, yine, bireyden ulusal olana doğru evrilmezse eğer. Birey, insan tanımından çıkar bu bir, bununla da kalmaz; kul olur amma aradaki "Aile"nin "İmamı" efendi ile gerçekleri saklayarak, kulluğu Allah'a değil, onun zamanımızdaki vekili ve aracıları iddialılarına yapıyor olur, bu riski taşır...
Hele bir de insan tanımından ve "Ahsen-i Takvim üzre" yaratılmışlıktan çıkarılmış, sürü-güruh vasfına alınmış olmak var ki; Birtengri bizi bundan esirgesin, kim kimdir, kim nedir; tümüyle birbirine karışır...
Bu hal-i pür melâlimiz de, kimilerinin istediklerini ve de istatistiklerine inanmak ve yapmak olur. Bunu yapmak, halk ve ulus toplumsallığa aykırı olacağı içinde, toplumsal kölelik neticeli olacağından, asla kabul edilir bir şey değildir diyebiliyorum.
En bilinen örnekle, Allah'ın Saygın Elçisi Hz. Muhammed Yalavaç, köleliği kesinkes kaldırmış, ilerici, aydın ve mükemmele erdirilip, Birtengri tarafından tamamlanıp, sonsuza kadar korunan bir dinin resulüdür. Bu minvalden devamla, Siyahi yaratılmış olan Bilal-i Habeşi ve putperest bir Acem olan Selman-ı Farisi Hz.leri sahabelerini hatırla(t)mak, konuyu uzatmamak bakımından yeterli olabilecektir...
Şimdilik bu kadar efendim, esenlik dileği ve saygılarımla...
Göktürkmen tarafından 3/14/2011 8:52:25 PM zamanında düzenlenmiştir.