- 506 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Etnik Ve Kültürel Özgürlük 2
2-]Yeme özgürlüğü! Bana, müsaade ette, ne diyeceğime ben karar vereyim deme özgürlüğü! Herkesin her şeyi, söyleme özgürlüğü! Söylemlerimiz, bölünme ve ayrılıkları ifade etmeyi de içermeli! Dil ve kültürel hak, özgürlüğü! Eyleme geçmeden her şeyi söyleyebilme özgürlüğü vs...
İnsan hakları insanca temel bir kabul ediliştir. İnsanların, insan hakkı; insanın öznel ve sübjektif oluşlarından bağımsız bir gerçekleşme ve kolektif girişmelerle, bireysel kullanımdır. Eş deyişle, yaşam olgusu, ilke olacakla biyolojik gereksinimlerinizin karşılanması düzlemindeki sağlayışların, zorunlu kabul edilirliğine değin, bir anlayış birliği konsensüsüdür. Dışınızda olan bir gerçeklemeğe, herkesin razı ve saygılı oluşturlar.
İnsan hakları bağlamında olanın, en başında yaşama hakkınız gelir. Yaşama hakkınız, iki aşamalı bir gerçek eşmedir. İlki, içsel metabolizma düzeyinde olanlar. İç zamana dek girişmelerle ile girişmelerin dıştan sağlanır olan enerji girdileri konusunun, zorunlu ve engellenmemesi gerekli olan bir hak oluştu anlayışın da, tutum anılır olmasıdır. Yani yeme eylemidir. Diğer yaşama hakkı konuları da, barınmadır, güvenliğin sağlanmasıdır. Cinselliktir. Bunlar temel olan insan yaşam hakkıdır. Hatta bunlara değin duyarlılığın ve dile getirilen zorunluluğun daha ulvisi, temel organik varlılar (canlılar) hakkıdır.
Daha, beslenme hakkını ele aldığınızda, girişmeler ve çelişmeler başlayacaktır. Doğadaki sizin yaşama hakkınız; bir koyunun ölmesi ile eş değerdir. Ya da sizin ısınmanız için bir ağacın ölmesi veya bir otun sebzenin ölmesi gibi bir rekabetti olan zincirleme zorunluluklar da vardır. Bunlar konumuz dışı olan girişmedirler.
İnsanın sosyal yaşamı içindekiler, insan haklarını sağlayış bağlamında, bir kısmi özgürlükse de, aslında bunlar tam bir özgürleşme değildirler. İnsan- insanlar girişmeli (sosyal) yapılaşmanın araçlarıdırlar.
İnsanın özgürleşmesi, insanın toplumsa olan hayatı ile başlamıştır. Bu yüzden, halksa bir yaşam olan insanın öznel inancı, bir özgürlük olmayıp; ilk başlardaki insan sosyal yaşamının zorunlu giriştirdiği, uygarlaşmaya gidecek insan- insanlar ilişkisini, insan öznesinde sindirilir kılma tutumudur.
Bu tutum alışın evrimiyledir ki, sosyal yapılı insan iş birlikleri, gelecekte toplum oluşa gidecek olan yolun başındaki, sosyal oluşun ilk adımı olan, sosyal yaşamın başlangıçtı fosil kalıntılarıdırlar. İnançlar bir yönü ile sosyal olgulayıcıdır. Kişiye değin olanı; kişilerle sağlayıştı ve birliğin tutumunu otorite kılıcı bir insan-insanlar giriştirme araçlarından olan, sosyal bağ dokudur. Sosyal inançlar böylece, kişileri toplum olmazdan önce tabu kılma mekanizmaları içinde, özgürlük olmayıp, bir aitti eştiren etnikti oluşturlar da. İnançlar özgürlük olmayıp, sosyal bağların oluşması ile özgürlüğü biçimleyen bir yapıdır.
İnsanlar, karşılıklı bağ etkime yansımalı olan, nesneye dek bilgiyi, deneyi ve görgülü girişmeli olan deneyimleri sürerken; diğer yandan bu inançlara dek aidiyetti oluşlarla başlayan sosyal yaşamları, yan yana, iç içe sürüdü. Uzun süreçler sonunda, nesnel bilgi ve tecrübesi, toplumun bilim ve teknoloji konusu olacaktır.
İşte toplum sal olanın temelindeki ilişkilenme; bu nesnel sağlayışlar; toplum sal var edilişlerin özünde yatan bir özgürlüktür. İnsan hakları da bu bağlam da; ancak toplumun gücü oranında, sağlanışların biçimiyle; insanın özgürleşmesine dönüşmüştür. Öyle ya, ilkel ve yarı aç, yarı tok bir sağlayışlar içinde olan ve sosyal yaşamı dahi çıkaramamış bir insanın, insan hakları ve bu haklara riayet edişleri dahi söz konusu olamazdı.
Şu halde yeni toplum sal aidiyet ve toplumsa ilişkiler, etnik (ilk sosyal birlikler) olma sağlayışının üstünde, yepyeni bir anlayış ait eşmesidir. Hele de günümüzdeki, temel insani beslenme hakkınız; toplumunuzun üretim gücü ile çok ilişkilidir. Ve toplumun insanına iş sağlama gücü; toplumun kişiye iş güvenliği vermesi, insanın emek hakkını saygınlaşması gibi birçok temel girdilerle, toplumsal felsefe insan haklarına nicelemiştirler.
Yine sağlık hakkınız, toplumsal ilişkilenme ve toplumsal güçle temellenir. Sağlık hizmeti üretemeyen bir yapı insanın sağlık hakkını üretip gerçekleyebilir mi? Toplumsa güçle temellenen sağlık girdileri sizin kişi ve çevre sağlığı hakkınıza doğru evrilmiş. Oradan da, temiz hava, temiz çevre gibi temel insan haklarına dönüşen bir süreçtir. Ve bunlar ancak ve ancak toplumsal yapı ile kavuşulan hakların muktedir eşme özgürlüğüdürler. Yani temeldeki zorunlu olan sağlayışların, toplumsal güçlerle üretilir paylaştırılır düzeye gelmesinin bilinciyle, insan hakları ortaya konabilmiştir. Bir birey zorunlu olarak insan haklarını aiti olduğu toplumda talep eder. Toplumunuz da zaten bunu sağlamak için ittifakı bir sözleşmenin aidiyet eşmesini yapmıştır.
Bu bağlamda etnik yapılar süreç içinde toplumu ve toplumun özgürlüğünü ortaya koyucu ön yapı yol envanteridirler. İnsan hakları toplumun üretimi sonucundaki bir toplum felsefesidir. Yani etnik yapı toplumun bir üretimi değil ki etniklik; bir insan hakkı olmanın konusu olsun. Böyle olunca da etniklik bir özgür eşme de olamaz. Bu tarihi gerçeklere ve akan zamana, ters bir durumdur.
Şu halde toplumlar, temel insan haklarını sağlayıştı (toplum felsefesine göre) örgütlenen bir temel özgürleşme ilişkilenmesidir. Bu bağlamda bakınca, bir sosyolojik fonksiyonlu olan inançtı etnik yapı, nesnel temel girişimleri başlatmaya maymuncuk işlevli oluşladır. Toplumsal yapının açarı değildir. Toplum, kendi içinde içermediği, ileri akışlı, eklemli bir yararcı etnik özelliği, kendi dışında tutamaz. Böyle bir yararı, mutlaka bünyesinde entegre eder. Bu entegre işi yerelden dünya geneline değin bir imbiklenmedir
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.