SÖZLER YETİM KALIRSA…
Gün geliyor lokmalarımızın boğazımızda düğümlenmesi gibi, sözlerimizde düğümleniveriyor…
Yetim kalıyor sözlerimiz, tıpkı düşlerimizin yetim kalması gibi. Ne söylesek kâr etmiyor.
Yetim kalan günlerimizde, yalnızlığı yaşıyoruz geleceğe yönelik attığımız adımlarımızda. Her adımda dost bildiklerimizden birisi ayrılıyor yanımızdan. Haliyle yol uzun… Ya dönecektir geri, ya da bitirecektir bizi. Onlara inat, sahte sözlere, sahte dostlara inat adım atıyoruz ileriye. Her adımda bir “sahteyi” (!) siliyoruz yanımızdan. Kolumuza yapışıyor sözde dostlar. İleriye attığımız adımlarımızda engelden öte engel olmaya çalışıyorlar…
Yetim kalıyor sözlerimiz çoğu zaman…
Göz yaşlarımızın yetim kalması gibi, yetim kalıyor sözlerimiz. Hep bir yanımız eksik. Hep öz yanımız eksik…
Özlemindeyiz özümüzün, yetimliğin acısını yaşıyoruz her daim. Çektiğimiz acının yetimliğimizden geldiğini bilmeden, farklı çareler arıyoruz acımıza em…
Gönül gözü görmeyince, karışıyor her şey. Gönül gözünün aydınlığından uzaklaştıkça batıyoruz karanlık kuyulara.
Yusuf gibi kuyuda mıyız?
Güvendiği kardeşleri tarafından kuyuya atılan Yusuf gibi kuyuda mıyız?
Ardımızdan ağlayan var mıdır?
Sözlerimiz tıkanıp kalıyor, yetim bakışlar ardında yetim gözyaşları akıtıyoruz. Yetim günler yaşıyoruz. Hep bir eksiklik var attığımız adımlarımızda. Yetimiz! Özümüzün yetimiyiz! Kişiliğimizin yetimiyiz, tarihimizin, geleceğimizin yetimiyiz…
Bunca eksiklik arasında hep “tam” biliyoruz ya kendimizi, hep bu yüzden kaybedişlerimiz. Hiç göremedik bardağın boş tarafını, ileriye bakarken, geride bıraktığımız boşlukları hiç getirmedik aklımıza.
Kendi kendimize yetimdik belki… Yetimliğin acısını çekerken, öksüz bırakıyoruz gelecek neslimizi. Biz yetimliği yaşadık kendi içimizde, kendi benliklerimizde. Hep bir yanımız eksikti, özümüz, sözümüz, inancımız, yaşadıklarımız, yaşamayı planladıklarımız… O kadar çok eksiklikler vardı ki bir türlü tamamlayamadık, son noktayı koyamadık. Eksik kaldığımız için eksik bıraktık! Ve şimdi “Alın size rahat, mutlu bir gelecek” diyemiyoruz. Bizde rahat bir geçmişi emanet almamıştık zaten. Fakat rahat olmasa da şükredilen, şükürden aciz bırakılmayan bir tarihti omuzlarımıza verilen. Geçmişte konuşulan hep bizdik, namusumuzla, anlayışımızla, insanlığımızla, verdiğimiz güven duygusuyla konuşulan hep bizdik. Örnektik, acıyı katık yapmıştık sofralarımızda. Acıydı, sıkıntılıydı geçen günler belki… yinede şükürden uzak değildi, kurduğumuz cümlelerimiz.
Çok zaman geçmedi bunların üzerinden.
Şimdi bizler konuşuyoruz O’nları. Tüm çirkinlikleriyle örnek alıyor onları gençlerimiz. Büyükleri olarak, onlara asıl örnek olması gereken kişiler olarak bir “DUR” dahi diyemiyoruz. Bu kadar çaresiz kaldık, öyle mi?
Şükretmiyoruz, şükrün dahi yetimliğini yaşıyoruz. Sözlerimiz yetim kalıyor!
Sözlerimin yetimliğinde, öz vatanımda özümden ayrı, yetim ve öksüz kalmamak için tüm gayretlerim. Özümüzden ayrı kalmamak için, özümüzün yabancısı olmamak için tüm gayretlerimiz.
Sözlerinizi yetim bırakmayın, sözleriniz yetim kalırsa, geleceğimiz öksüz kalacak.
Sözlerimiz eksik kaldığı için belki de özümüzü kaybetmemiz.
Sözlerinizin ve özümüzün yetimi olmamak dileğiyle…
Allah’a emanetsiniz.