- 787 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
BİR KÖY VAR UZAKTA...(8)
Muhtar ve birinci azası, Mehmet amca ve ben,aramızda konsensüs oluşturduk. Muhtarın panik içerisinde içeri girmesi zaten moralimi bozmuştu. Onlar, hala yarın olduğunda; sığırları,hiçbir müeyyide uygulamadan sahiplerine verme taraftarındaydılar.
Muhtar:
- Ziraatçı Bey, biz sığırların sahiplerine bir daha başı boş bırakmamaları için tembihleriz. Kötülükten bir şey çıkmaz.
Birinci ağza, sessiz kalıyordu. Mehmet amca ise muhtarı destekliyordu.
- Muhtar, güzel söylersin de;bu iş ne zamana dek böyle sürüp gidecek. Sen, en küçük birim olarak, heyetinle birlikte burada devleti temsil ediyorsun…Sonra elinde köy kanun kitabın da var. Ne yapman gerektiği, tek tek yazılı o kitapta…
- E,ne yapacağız ya?
- Kanun kitabı, zararlık yapan büyük baş hayvanları için ne kadar para cezası kesilmesini öneriyorsa, aynen uygulayacaksın…
-…..
- Niye susuyorsunuz ya? Böyle korka korka bir gün de gelirler sizi buradan sepetlerler…Hem sonra yarın senin yanında olacağım. Cezayı keserken, onlarla gerekli derslerini veririm. Onurlu yaşamak için ölüm pahasına da olsa bir kere direnin ya!..
- Peki Ziraatcı…
Közün üzerindeki çay da iyi sardı beni. Kafayı buldum sanki. Mehmet amca, kaçak sigarasını peşi peşine yakmaya devam ediyordu.Vakit de geç olmuştu.Eşimin verdiği süre çoktan geçmişti. Müsaade isteyip, kalktım. Dışarıda gecenin karanlığına rağmen;ay ışığı, belirgin bir şekilde ortalığı aydınlatıyordu. Muhtarla, azası,” iyi geceler” dedikten sonra ayrıldılar. Mehmet amcanın büyük oğlu Halil, yanımdaydı. Beni uğurlamaya çıkmıştı. İçerdeki sigara dumanı, perişan etmişti,içimi…Dışarı çıkar çıkmaz; ormanın temiz oksijenini alabildiğine ciğerlerime doldurdum.
Köye yakın yerlerden kesik kesik beliren ışıklar, dikkatimi çekti. Sanki araba farının yansıttığı ışıklardı.
- Nedir bu, Halil? Işıklar da neyin nesi?
- Aşağıdaki köylerin traktörleri…
- E ? Yoksa ormandan kaçak odun mu kesmeye geldiler?
- Yok ya. Tavşan avına çıkıyorlar, işte böyle zaman zaman…Yani, traktörün farları ile tavşanları teslim alıyorlar. Hayvanların gözüne ışık vurunca, hareketsiz kalıyorlar. O zaman da avcı, hayvanı avlıyor.!..
- Desene yaptıkları av değil, bilakis katliam…
Okulun merdivenlerini aheste aheste çıkıyorum. Kapıyı açmadan, sırtımı duvara dayayıp, ilk okul yıllarımı anımsıyorum.Hiç unutamadığım anılar,hala belleğimde tazeliğini korumaya devam ediyorlar… Öğretmenimiz Salih Yalçın, tahtaya resim çizmişti. Doğa resmi… Ortadan geçen ırmak;içinde ördekler.Irmağın bir tarafında kıvrılarak uzanan toprak yol… Ormanın dibinde çatıları, saçtan yapılmış tek katlı ahşap yayla evleri. Önlerindeki geniş merada otlayan koyunlar…Omuzlarına attığı kepeneği ile kaval çalan çoban…
Şimdi ise bana kucak açan ,misafir eden bu okulda,kim bilir ne güzel anılar oluşmuştur,yarınlarda yad etmek için,diye düşünüyorum…Her zil çalışında teneffüse çıkmak için,birbirlerini yitip, coşkuyla bahçeye fırlayan öğrenciler, gözlerimin önüne geliyorlar… Ve de sevgili öğretmenler…Geceleri;benim baktığım gibi onlar da aşağıdaki köylerin parıldayan ışıklarını seyretmişler ve ne hayaller kurmuşlardır,kim bilir!...Sınıftaki duvarlara asılı olan müfredat programlarını, kartonlara tek tek yazılmış olan alfabeyi kaç kez okudum,bilmiyorum…İlkokuldayken ezbere söylerdim yirmi dokuz harfi…Şimdi ise hafıza mı kaldı bende!..
Bahçedeki çalılıkların dibinde böceklerin fosforları parlıyor…Az ilerideki su birikintisindeki kurbağalar viyaklıyor. Ormanların derinliklerinden inceden bir uluma sesi geliyor…
Üç beş gün sonra domuz avına çıkacağımızı söyledi,Mehmet amcanın büyük oğlu Halil.Demek yaban domuzlarını görecektim, ha!..Doğrusu şimdiden heyecanlanmaya başladım. Köpekten korkup ağaca tırmanan Ziraatçı, bakalım bu sefer ne yapacaktı?
Neyse şimdi domuzları düşünmenin zamanı değildi. Hayırlısı ile yarın ki meseleyi halletseydim, bu bana yeterdi… Mehmet amca ile muhtarın yanında kariyerimizi ayaklar altına aldırmadan havalardan atmıştım. Şöyle, böyle yaparım diye…
“Hadi bakalım göster kendini Ziraatçı” diye mırıldandım…
Çocuklar ve eşim çoktan uyumuşlardı. Tüfek, boş olarak duvarda asılı duruyordu.Çocukların yanında mermileri içinden alıyordum. Çocuk bu!..Kaşla göz arasında ne yapacağı hiç belli olmaz…
Yattığım yatakta, hayallere dalıyorum…Ama ne hayaller…Olmayan bir şeyi elde etmeye çalışıyorum. “Emekli olunca büyük bir yazar olmak!..” Yazarlığı, hep emekliliğe erteliyorum…Bir koltukta iki karpuz,hiçbir zaman olmuyor…Hayalim;Jhon Stenbeck gibi,Jack London gibi olmaktı…J.Stenbeck’in Gazap Üzümleri ve J.London’ın Beyaz Diş romanlarını okudukça kendimden geçmiştim…
Bu gecelik de hayallerim tükendiğinde; uyumuş, kalmışım…
DEVAM EDECEK!...
YORUMLAR
Baba gel sen şu domuz avından vazgeç... Bak bir köpek görünce tırmanacak yer arıyorsun, domuz görünce ne yaparsın meraktayım :)
İyi bir yazar olma hayaline adım adım yaklaşıyorsun. Çok az kaldı baba, bu azimle senin yapamayacağın bişey yok. Bu azmine hayranım. Sevgi ve saygıyla...
Ha valla, aynen Eser'in dediğini ben diyecektim baktım o benden önce yazmış. Yazının sonuna kadar geldim ama ineklere ne ceza uyguladığını bulamadım meraktayım yarın bi zahmet ilk önce onu yaz olur mu? Onun dışında hikaye güzel gidiyor, şimdi bir de domuz avı çıktı. Hadi sana kolay gelsin. Tebrikler...Anlatım gayet güzel akıcı ve çekici.
Emekli olunca yazar olabildin mi bari; çünkü aynı hayali ben de kuruyordum ama hala olmuş değilim:)))
saygımla...