- 731 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Hatırlayanımız Olsun
Seher ve İlhan yirmi yıllık evlilerdi. Tanrı onlara bir evlat vermeyi esirgemişti. Bu durum özellikle Seher’de derin izler bırakmıştı. Zamanla ruhsal sarsıntılar geçirmesine kadar vardı. Evde, komşuda, pazarda, çarşıda hemen her yerde, Seher’in ağzından “Bir hatırlayanımız bile olmayacak” sözleri dökülürdü.
Aynanın karşısında makyajını yaparken, kendisini baştan aşağıya süzdü. Tüm yaşadıklarına karşın cildi hala parlak, saçları uzun, sağlıklı ve simsiyahtı. Kilosu nerdeyse evlendiği günlerdeki gibi kalmıştı. “Bir hatırlayanımız olmalı, Kim unutulmak ister ki? Aman, bomboş ve anlamsız dünyanın hayali mi kurulurmuş? Haydi, Seher haydi. Uyan bu boş rüyalardan” dedi kendi kendine.
İlhan, karısının arkasında dikilmiş, aynanın karşısında bağladığı kravatını düzeltiyordu. Söylediklerini duydu Seher’in.
-Felsefe yapmayı da bırakamadın bir türlü. Şair ruhlu karım benim.
-Sen kendi felsefene bak, dedi Seher, gülümseyerek.
-Benim felsefem belli zaten, dedi. Elini göbeğinde gezdirerek; yemek, içmek ve uyumak, ruhun ve bedenin mutlu olma halidir, dedi.
Seher, içinden: “Deli şey, kendi mantığına göre hayatın anlamını çözmüş işte, dedi. Sonra da: “Bir çözüm bulmalıyım. Bir çözüm. Kurtulmalıyım beni bir türlü terk etmeyen bu yıkıcı düşüncelerden.”
Bir pazar kahvaltısında:
-Biliyorum artık, şimdi buldum, dedi.
-Neyi biliyorsun? Neyi buldun? Dedi İlhan.
-Unutulmaya karşı ne yapmamız gerektiğini buldum. Hatırlayanımızın olması için yani. Buldum. Belki hayatın anlamı bile burada gizli. Evet, evet. Bir iz bırakmalıyız.
-Ne bırakmalıyız? Dedi İlhan, çok sevdiği çilek reçelinden atıştırırken.
-Evet…! Diye başladı sözlerine Seher. “Bak hayatım yirmi yıldır bir tek Pazar bile aksatmadın benimle birlikte kahvaltı yaptın. Diğer günler senin işinden dolayı birlikte kahvaltı yapamadık. Bu Pazar kahvaltıları beni son derece mutlu etse de, yine de hep yalnızdık. Sadece ikimizdik.
-Annemi, dayımı unutuyorsun ama.
-Canım o ilk başlarda öyleydi. Allah rahmet eylesin ikisine de. Kaç yıldır böyle bir başımıza değil miyiz?
-Hayatım, Seherim, lafı nereye getireceksen oraya gel. Uzatma.
-İlhan, ne yapalım biliyor musun? Bundan sonra her Pazar, ihtiyacı olan, hem sevgiye, hem bir aile sıcaklığına, hem dolu bir sofraya ihtiyacı olan birilerini çağıralım kahvaltıya. Hem onların dertlerini paylaşırız, belki azaltırız, belki bölüşürüz. Böylece, ezik, yoksul ruhlarını da okşamış oluruz. Onlar da mutlu olur biz de. Ne dersin?
İlhan yerinden kalktı. Peçeteyle ağzını sildi. Karısını omuzlarından kavrayıp anlına bir öpücük kondurdu. Sonra yerine oturdu.
-İnan, ne diyeceğimi bilemedim şimdi. Harikasın karıcığım. Mükemmel bir düşünce bu. Keşke bunu yıllar önce düşünseydik.
-Sağ ol, bitanem, dedi, Seher. Düşündüklerimi kabul edip paylaşacağını biliyordum. Hem senin çevren geniştir, araştırırsın, böylelerini bulabilirsin. Bulunca da, bir gün önceden haber verirsin, Pazar günü de gelirlerse hep birlikte paylaşırız soframızı.
-Tamam, hemen gelecek Pazara ayarlayacağım birilerini. Hem dur bir dakika, daha iyi bir fikrim var. Fikir yine aynı da, düzeltmek için söylüyorum. Biz bunu sabah kahvaltısı yapmayalım da, öğlen yemeğinde yapalım. Hem Pazar sabahı erkenden kalkmamış oluruz hem de ihtiyacı olacak olan kahvaltı yapacağına şöyle senin mükemmel ellerinden çıkmış o güzel yemeklerinden yer, daha makbule geçmez mi?
-Çok doğru söyledin, İlhanım. Sağol. Öğlen yemeğine alalım onları. Her Pazar ama.
-Dur ya, ne her pazarı. Evet, her Pazar ve her bayram günleri, tamam mı?
Seher yerinde duramaz olmuştu. Ayağa kalkmış yemek masasının etrafında tur dönüyordu. Ellerini çırpıp, yaşasın, diye bağırıyordu. Gelip kocasının boynuna sarıldı. Onu öpücüklere boğdu. Sonra başladı nefes almadan anlatmaya. Gelenlere nasıl davranacağını, hangi yemekleri yapacağını, onlara neler hediye edeceğini, gelen herkesle fotoğraf çektireceğini, bir günlük tutacağını, anlatıp durdu.
Birlikte yaşadıklarından bu yana en uzun süren kahvaltıları bu olmuştu. İkisi de çok mutluydu.
İlhan, bıyık altından tebessüm ederek Seher’e döndü.
-Ama birkaç şartım var, dedi.
Seher’in birden suratı asıldı.
-Aaa, ne şartıymış o? Vaz mı geçtin yoksa?
-Hayır canım, hayır hayatım, vazgeçer miyim hiç? Şartlarım şunlar. Sen de artık benim her geceki otuzbeşliğime asla itiraz etmeyeceksin bu bir. İkincisi de, yemeklerden sonraki yarım saatlik şekerlememe de karışmayacaksın. Tamam mı? Bak, aslanlar da yemekten sonra tam on saat dinleniyorlarmış, dedi.
-Ay bu muydu şartın? Tamam, tamam hayatım. Tamam, aslanım benim.
O günden bu güne, tam otuz yıldır Seher ve İlhan hiç aksatmadan her Pazar ve her bayram günlerinde konuklarına en güzel sofraları donatarak onları mutlu ettiler.
İlhan babaya çıkmış olan adı değişmiş, artık, Halil İbrahim Baba olmuştu. Sofrası, yardımseverliği, güler yüzleri dillere düşmüştü. Çevre illerden bile duyulur bilinir olmuşlardı.
Gelenlerin hepsi gerçek ihtiyaç sahibi kişilerdi. Hemen her hafta farklı kişiler çağrıldığı gibi, sürekli konukları olanlar da vardı içlerinde.
O Pazar, Çocuk Esirgeme Kurumundan bir gurup çocuğu almışlardı yemeğe. Çoğunun ya annesi ya babası yoktu. Bir kaçının da ne anne ne de babası vardı. Seher, her Pazar olduğu gibi yine mutluydu. Çocuklara en güzel yemekleri, en güzel tatlıları hazırlamıştı. Yemekten sonra bir çocuğun giderayak Seher’e ve İlhan’a söyledikleri, ikisini de çok mutlu etmişti. Hayatın anlamının işte o anda gerçekleştiğine inandılar.
Kısa kesilmiş saçlarıyla kocaman yeşil gözleriyle onlara gülerek bakan dokuz on yaşlarındaki bir çocuk:
-Teşekkürler Seher anne, teşekkürler İlhan baba. Sizi hep hatırlayacağım. Asla unutmayacağım, dedi.
YORUMLAR
Hüseyin Akdemir
Saygı ve sevgiyle kalın...
Hüseyin Akdemir
Saygı ve sevgiyle kalın...
Mutluluğun formülü kişilerin yüreğinde. Allah herkese her istediğini vermeyebilir. Önemli olan ne istediğini bilmek ve mutsuzluk duvarını yıkabilmek. Seher ve İlhan'ı kutlamak gerek. Çünkü yaptıkları bu güzellikle hem kendi ruhları doyum sağlayacak hem de ihtiyacı olanların midesi ve gönlü doyacak. Olağanüstü güzellikte bir öyküydü. Hele küçük çocuğun sözleri unutulacak gibi değil. Tebrik ederim Hüseyin Bey yine çok güzel bir öykü sundunuz bize. Hatırlayanlarımızın çok olması dileğiyle. Saygı ve selamlarımı sunuyorum.
Hüseyin Akdemir
Saygı ve sevgiyle kalın...