KURBAĞADAN AŞKA
Eğer çığırdığın türküleri bitirip kulak kabartırsan, ilerdeki gölden kurbağa sesleri duyarsın. Çok hoş olur, sesiz bir akşamda köyden çıkıp, şöyle temiz havasını içerken, kurbağa seslerini dinlemek. Bu köylerde bahtları gibi akşamları da kapkaranlıktır köylülerin. Çıkıp köyden bir tarla yoluna türkü çığırırsın bağıra bağıra. Sonra ustaca sesleriyle kurbağaları dinlersin. Her taraf kapkaranlık. Tarifi zor bir karanlık. Saç ekmeğinin üstünde yapıldığı, saçın arka kısmı.
Fırat nehrinin öteki tarafındaki köylerden ışıklar alır gözleri. Gündüz gözüyle bakmış olmasan köy bilmezsin buraları. Sırf manzara olsun diye böyle bir güzellik yapmışlar sanırsın.
Belirli belirsiz kurşun sesleri gelir avcıların tüfeklerinden. Soğuk bir akşam, verip ellerini iyice ceplerine, düşerseniz böyle bir yola, aklınızdan kötüye dair bir kürdanlık şey bile kalmaz, düşünmezsiniz.
Ama biraz daha yol alırsanız fırata varırsınız. Fırat iki sıra dağ arasında akar. Yalnızca akar diye geçersen, tarifi eksik bir suçluluk duyarsın. Fırat iki dağ arasında sessiz sakin güç eden bir mültecidir. Hiçbir yerde durmaz. Durup ta bir kova su vermez o tarlalara. Duvarla temas bir yakınlıkta, boynu bükük, sessiz ve sanki birazda dargın gibi yürüyen bir insan gibidir. Yalnızca varmışsanız fırata yorulmuşsunuzdur ve susamışsınızdır. Avuç avuç içmenize izin verir fırat. Sessiz, sakin, dargın güç eder sanki.
Eğer gündüz gülmemişseniz, akşamları bur da fıratın olup olmadığını bilemez göremezsiniz. Eğer bu köyleri bilmiyorsan, fıratı da bilmezsin. Bu köyler fırata yoldaştır. Beraber yaşarlar, iç içe. İç içe derken bir betimleme olarak algılanmamalıdır. Gerçek anlamıyla iç içe yaşarlar. Bu köylerin bütün insanları çocuk yaşta bile fıratın hücrelerine dalmıştır. Çocuk yaşta iç içe yaşamayı öğrenmişlerdir. Bir nevi fıratın balıklarıdır buradaki insanlar. Bu civardaki bütün insanların insanın boğazından fıratın suyu dökülmüştür ve solmuş yaprakları fırat suyundan canlanmıştır muhakkak. Onun içindir ki kol kola gezen iki insandır fıratla bu insanlar. Fırat gibi onlarda yaşamda mülteci gezerler. Sürekli bir yerden iki yerde yaşarlar. Bir yaşanılan yer, bir de gidilecek yer. Gidilecek olan yer, hayal edilen yerdir. Buranın hayal ve kurgularda yeri yoktur. Bundan olsa gerek ki, hep gidilmesi gereken bir yer olarak bakılmıştır. Bundan olsa gerek ki hayalperest yönü gelişmiştir bu insanların. Memleket hep gidilmesi gereken bir yer olmuştur ama hem de özlenen yerdir. Sürekli bu çelişkiyle yaşanıp gidilir olur hayat. Oysaki yalnızca yaşanması gereken yerler vardır.
Kapkaranlık bir köy yolunda, kurbağa senfonisini dinleyerek izlerken köy ışıklarını soğuk bir akşamda, sevgilim bir mahrumiyetmişçesine düşünceme oturup bağdaş kuruyor. Bir sigara üşüyen parmaklarımda beliriveriyor. Sevgiliyle aramdaki mesafeyi çeker gibi çekiyorum sigarayı. Aradaki mesafeye kibrit çakıp yakmışım gibi duman oluyor her yer. En yürekten bir halk müziğinin notalarına basıyorum. Her bastığım notalar, yârin koluna girip halay çekiyorlar. Çevremde türkünün melodisine uyumsuz halayın çemberi oluşuyor. Avcılar halaya girmiş yârin üstünden ateş ediyorlar. Kurbağaların sesi soluğu kesilmiş bir halde gölün kenarında tek sıra bizi seyre dalmışlar. Kara çarşaf gibi bir karanlıkta parlayan ay ve yıldızın altında, el ele yürüyoruz fıratın aktığı yere. Havada hoş bir esinti hafiften üşütüyor bedenimizi. Güzel, güzel aşktan cümleler yontuyor karanlığa. Yüzü ayın ışığında ay gibi parlıyordu. Hele bir sırıttı mı, ay yüzünü asardı. Bir güzel yeteneği vardı. Elimi tutunca o minnacık elleri, nasıl yapardı bilmem ama içimi ısıtırdı. Avcının tüfeğindeki iğne, bir fişekle sert temasta bulundu. İnsanı ürküten bir ses dağıldı geceye. Yar, darılmış bir gelin gibi, fişekteki saçmalar gibi, ses gibi uçup gitmişti. Birden değişti iklim, soğudu hava. Parkeme sarmalayıp bedenimi, köyün ışıklarına doğru ağır ağır yürüyorum.
Düpedüz bir aşk mağduriyeti yaşıyor yürek. Avcı tüfeklerinden fırlayan kurşunlar hedef arıyor yine.
Sevgi desem,değer desem,barış,özgürlük desem.Umut desem,aşk desem.....
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.