MAHCUP BEYAZ
MAHCUP BEYAZ
Kar yağarken insanlar çekilince evlerine zorunlu bir barış olur sanki ..Kediler, sokaklarda mahcup Don Kişot’lar gibi gezer . Kar, evlerin ve ağaçların arasında arsız çocuklar gibi oynaşırken ak düşürürdü zamanın perçemine ..Dallar şahit..Kış gelince yaralı zamana güleç yüzüyle düşler biriktirirdi amcam.. Bu yüzden gökyüzünde gülüşen çocuklara benzetirdi kar tanelerini ,en çok o gülümserdi çünkü ,telaşlı çocuk elleriyle göğün elini tutardı bu zamanlarda…Hayatın bunca ağırlığını kar hafifliğiyle kaldırabiliyordu belki de…
O kar tanelerini çocuğu gibi okşardı, en çok iri yağan karı severdi hele yılın ilk karıysa şeker toplamak için kapı kapı gezen bir haylaz olurdu.. Az şey çekmemişti zavallı bibaht. Yaşadıklarını da zaten kar gibi merhametle örten bir şey de bulamazdı.. Arada bir unutmaya ihtiyacım var unutmamak en büyük delilik derdi...
Bir sabah telefon çaldı ,arayan davudi sesiyle çakır Recep’ti ,çakır amcamın tek arkadaşıydı gerçi gabi bir adamdı ama amcama bu gönüllü yalnızlıkta yardımı da dokunmuştu hani....
Amcam pazara bu sabah gelmemişti ..Doğruca evine yol aldım . Bahçenin tahta kapısı dışarıdan da açılıyordu. Sağ tarafında o güzel gülleri vardı renk renk.. Hemen yanında eskimiş yağ tenekelerinden yapılma saksıda kırmızı çuşkalar…Sol tarafta küçük bir bahçe daha .. İçinde kendinden bizar bir saban , küçüklü büyüklü bakır kazanlar ,naylondan çarıklar , gümüş bir ıbrik , küçük eski bir mangal bulunuyordu. Biraz uzağında, yaşlı bir limon ağacıyla galibarda bir tulumba, sırt sırta vermiş öylece duruyordu dost insanlar gibi ….İki bahçe arasında uzun bir çay içimi kadar dinlenilebilecek hoş görünümlü bir dehlizcikle evin kapısına uzanıverirdiniz..
Birkaç kez hızlıca kapıyı vurdum, babaannem görse
-Oğlum alacaklı gibi ne vuruyorsun kapıyı derdi
-Tık tık ,tık tık,
ses yok , seslendim , bu arada tahtadan somyesinin gıcırtılarıyla birlikte amcamın o genzek sesi yankıdı…
- Dur şu pijamamı çıkarayım..
- Amca pazara gitmiyor musun
- Haa evet tamam tamam ,dün gece karı bekledim de ..
- Ya ..amca hasta olacaksın yine mi , hava durumunu izleseydin
- Ah ,sen bilmezsin oğlum sen bilmezsin,dün gökyüzünün o mesut şarkısını dinledim…
- Amca …!
……..
Biraz sonra beraber evden ayrıldık…
Amcam filantrop bir insandı …Bunu gülüşünden anlardım…
O sonsuza bakmaktan sonsuz gibi gelirdi bana, bir gün yok olup sevdiklerine kavuşacağını, merhametinde doyurduğu sevgiyle anlardınız ..O sevgiyle dinler, merhametle susar, kalbiyle konuşurdu..Kazadan sonra -bir yıllık uzun suskunluğun ardından- topladı kendini…Beş yıl önce saçlarına aklar düşmemişti, orta yaşlarda olmasına rağmen yüzünün çizgileri onu daha çocuksu gösteriyordu..Tabi biraz da kamburu çıkmıştı ya olsun…Uzun süredir tespih çekiyordu , belediyenin zengin esnaflara temin ettirdiği yardım paketlerini dağıtırken , her salı pazara giderken yüzünün temizliğini elindeki tespih tamamlıyordu ,sanki bedeninin yegane bir parçası olmuştu …..Her cuma günü işe gider gibi babaanneme uğrardı..Bir iki saat oturur evin eksiğini giderir, gönlümüzü hoş eder giderdi…O ,susma ustası dedemin söyleyebildiği en kıymetli nazarlığıydı....
İlçede düşkünlere , yıl boyunca yardım çadırında yemek dağıtması bunu sıkı bir tevazuyla yapması onun da bazı konularda yardıma ihtiyacı olmadığını göstermezdi..Bu yüzden gülleri arabadan indirmesine ve raflara dizmesine arada bir yardım ederdim , o gün yine böyle oldu gülleri arabadan indirip şöyle bir soluklandım,
- Birer demli çay içelim dedi çakır ,amcam ikinciyi içerken ben ayaklandım…
Ben en çok düşünürken saçlarını karıştırmasını ve yeşil çay hazırlayıp şöyle abartarak gününü nasıl geçirdiğini anlatışını severdim. , Hele de her salı törenle evinde tavayı hazırlayıp , zeytinyağında istavrit kızartışı var ya bir de yanında roka ,şalgam hımm….Tadına doyum olmazdı. Evine hep yeni taşınmış havasını , her seferinde ilk kez konuşuyormuş gibi telaşlı oluşunu da ayrı bir severdim .Hâla ilkokul öğretmeninin karşısında imtihandaymış gibi pozları var ya öldürürdü güldürmekten beni..
Ama hep eksik ve yaralı taşırdı , çocuk isteklerini yetişkin bedeninde.. Uzakta yaralı bir ağacın dalına asılıydı sanki hüznü , bazen ağaç gelirdi hüznüne bazen o giderdi dalına…Yalnız babaannemle ikimiz bilirdik kalbinin kırık bir dalının gözlerine bu denli batmasını..Bazı geceler uyumaya hazırlanırken gözlerinde saklı bir gül gibi açan gözyaşı bundandı …
Yaz geldiğinde biraz huysuz ve sakar olurdu amcam , kolları tutmazdı.. Bu yüzden ona daha çok yardıma giderdim. Doktorun demesine göre antropozotik bir tepkimeymiş ..
Amcam yaprakları sır , gövdesi huzur dolu bir kar çiçeğiydi sanki, açacağı vakit gözleri çocuklarının rengini alırdı…
Bir yaz sabahı erkenden babaannemin gevrek sesiyle uyandım
- Kalk hadi ! Amcanı evden çıkmadan yakala dedi babaannem
- ….
- Hadi hadi oğlum
- ….Of babaanne !
- Hadi oğlum! amcanı kaçırma yavrum..
- Hem evde de bir şey de kalmamış..Dedi
- Ha tamam! Diyordum ama uyku gözümde sanki dikendi..
- Valla bak evde maydanoz, salatalık kalmamış ,
- domates biber ,yeşil fasülyeyi de unutma, domates Çanakkale olsun çekirdeklerine bak düzgünse hormonsuzdur
- Haa bak az kalsın unutacaktım akşama kısır yapacağım nane ve taze soğan da …
- Patlıcanı amcana aldır o iyi anlar…
- Tamam mı
- Tamam tamam dedim.
Evden ayrıldım…
İlçenin pazarına yaklaştığımda birkaç yüz metre öteden başlamıştı gürültü.. , Fasülyeci bağırıyordu gel gel ! .. Fasülye alma murad al gel! Hemen yanında başka bir fasülyeci
- Daha kaba ve kalın bir sesle kılçık bulana otobüs veriyoruz abla gel gel geeel… Sanki kavga ediyor hınzır.
Hep külahta dondurmaya benzer pazarlar....Bağırışı, haykırışı , gürültüsü dondurmanın kendisi gibidir .Külah ise malum alışverişe.. Dolaşırken ,bakarken dondurma mutlaka kokar,canınız çekip yaladığınızda elinize yüzünüze mutlaka bulaşır..
Nihayet amcama vardım yine gülleri tezgaha indirdim,bu kez kollarındaki romatizmadan bahsederken önemsetmediğinden pek oralı olmadım.
Amcam gülü çok sevdiğinden yalnız gül satardı. Kazadan sonra ölen küçük çocuğunun elinde ‘bir gül tomurcuğu’ tuttuğunu hatırlaması sebebiyle çevresindeki bütün tomurcuk gülleri büyütmeye karar verdi. Evindeki gül bahçesi de bundandır..
Amcama,
- Bizim şu patlıcanları alır mısın ,babaannem malum benim seçtiklerimi beğenmiyor dedim.
- Tamam der gibi bir göz attı.
Sonra girişteki güllere bakınarak daldım pazara …Arsız bir iştahla yanından geçtiğim satıcı:
- Hişt ,neydiyon gada ! baston gülü bunlar ,, Beş lira beş.. Alıcın mı dedi ,
-Hakikaten güzelmiş dedim ama kafama bir totem gibi kazınan, şu pazarın hepsini gezmeden bir şey alınmaz kuralı nüzul olunca gövdeme,irkilip devam ettim, arkamdan,
- Geyyyy ! Gada ! Kaçar mı bu güzelim bastonlar diye yankıdı satıcı teyzem..Teyzem de teyze ha.. Yaşmağı kirli beyaz , şalvarı kara, ön dişlerinin birkaçı dökük, geniş omuzları her gün bir insan taşısa yine de yorulmazdı .. Konuşması usta bir tiyatro oyuncusu gibi geldi..İlerledim daha doğrusu sıkışmaktan biraz daha kurtularak küçük bir adım attım .Sağlı sollu pazarlıkları süzerken pazarın çaycılarından biri:
-Neydiyon reşit ! Diye bitti tablanın dibinde .
- Reşit, uysal bir şımarıklıkla burdiyem şapkamın altında oğlum, sen çay ver boğazımız açılsın… Hahahahaha… Bu manzaranın verdiği enerjiyle iyice dolaştım pazarı eve alınacakları aldım babaannemin patlıcan seçimim konusundaki çelişkilerine gülüp geçtim.. Sonra eve uğrayıp bıraktım pazarlıkları..Amcamın yanına tekrar uğradım…Vakit öylece geçti…
Aslında yazın da mutlu olur amcam iyi bir çay demlediğinde , biraz kitap okuduğunda …
Gülünce ,gözleri bir avuç misket gibi dağılıverir gözlerimize..
Mutsuz olduğunda amcam kendini çok bikes hissederdi.. Bir kuyu gibiydi gövdesi ancak taş atılınca ses çıkardı ağzından… Vehim yüzünden önce yaratılırdı sanki, sustukça yüzüne tamamlanırdı bütün acı hatıraları…
Amcam karlı bir kış günü trafik kazası yapmış bir tek kendisi sağ çıkmış arabadan..Uyandığında eşi ve iki çocuğu karın üstünde öylece cansız yatıyormuş…
Bir yıl konuşmadı hiç, ölülerini tütün basar gibi bastı yarasına..Bir yıl hiç gülmedi.İlk cümlesiyse; açım acizim sevgiye, umudum yüzümde bıçaklı…oldu.
Amcam göğün gözleriyle ağladı durdu hep…Gözyaşını içine akıttı.Ondan sonra hep kaybolarak yaşadı..
En son gasilhanede göründü bir ikindi vakti …Ondan sonra daha sık görünmeye başladı. Vicdan azabının kirini böyle temizleyeceğini düşünüyordu belki de …Hep sonsuzluğa erebileceğini de…
Amcam yaşamanın hangi zamanın çıplaklığı olduğunu düşündü durdu.. Kara bu yüzden bakardı; anasına , kaderine ,yüzüne bakar gibi.
Onların tekrar geleceğini hayal ederek ..Karda kaybedilenin karda bulunacağını ümit ederdi
Onları bir gül gibi toprağa gömdüğünde tekrar yeşereceklerini sandı….
Karı sevmesi bundandı ..Amcam bir akşam vakti kayboldu ,bir daha kimse görmedi…