- 2332 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
" benim annemin acısı , senin annenin acısını döver "
" benim annemin acısı , senin annenin acısını döver bir kere "
diye başlar ve devamı gelir sözlerin !
Tozlu raflara kaldırılmış bir kitabın sayfalarında filizlenir kurumuş umutlar, hiç bir şey olmamış gibi davranmaları da sanırım rabbimin onlara birer hediyesiydi.
Hayat bir tekerrürden ibarettir !
Zaman bakışların dilinde can bulmaya başlar , üzeri yırtık bir geçmişin ellerinde kirli beyaz sevinçler.
Daha genç kızlığa yeni adım atmıştı.Gözlerinde açılmamış mektuplar ,dudaklarında daha önce hiç söylenmemiş sözlerin vagonlu hâli vardı.Ardı ardına sıralanmış birer kitap gibi yoklanıyordu kapısı. Kimsesizliğin ayak seslerine mâni olamazken Kayseri’nin varlıklı bir ailesine büyütülmek üzere teslim edilir Elmas.Nelerin beklediğini bilmeden o geniş ailenin küçük ve dar köşesine sıkıştırır kendini.Ondan sonra da devamı gelir hayatın meşakkâtli sahneleri koltukların karşısında.
İlk önce kendi kabul etmeliydi tersine dönen kaderini, sonra da o küçük yüreğine alıştıra alıştıra bırakmalıydı gerçeklerini. Dünleri pek iç açıcı olmayan Elmas’ın yarınlarından da fazla bir beklentisi yoktu aslında.Eve gittiği gibi yırtık çoraplarını çıkarıp çıplak basar betonların üzerine. Gözüne kestiremediği şeylerden dolayı o kuru toprağını kurcalamak yerine daha ılımlı bakmayı tercih eder hayata.
" Varlığın içinde yokluk " ince bir çizgi ile işlenmektedir ömrüne ;
Gel zaman git zaman Elmas büyümektedir ve karşı koyamadığı tek şey evrim geçiren bedenidir . O saçlarını ikiye bölüp ören , kalın kaşları ve uzun kirpikleri ile masum bir görüntüye sahip olan kız , gün gün değişmektedir.Etek boyları kısalmaya , gözlerinde sürmeli bakışlar kök salmaya başlar.Beden beden uzamaktadır hayata karşı, istekli yada isteksiz.
Bir tek kendisi farketmiyor tabiki bu gelişimi , etrafında bakışlar gezinmeye başlar , baştan aşağıya süzerler bizimkini.Belli ki çıkarılacak boynuna bağlanmış halat kalınlığındaki eskileri , çıkartacak üzerindeki yırtık elbise ve beraberinde tenine sinmiş lekeleri.
Bir numara öne geçerken , merdivende bir adım daha yukarıya çıkmanın gururu kabartır göğsünü.
Elmas aslında hiç kimsenin bilmediği bir yolda gizli saklı ilerlemektedir ve bu zamanla da içinde çığ gibi büyür . Çocuk ruhunun yanında duygusallığı ile özlemlerine karışan bir hayâl dünyası mevcut yamaçlarında. Kendine seçtiği bu gülüş ne konuşuyor ne de kızıyordu. Sadece dinleyen ve iğne ucu ile boy ölçüşebilen garip gizemli izdi.
Yazıyor ; evet sayfa sayfa satır satır yazıyor Elmas. Bir bardağı doldurup diğerine boşaltıyor.Boş sandığı her köşeye dileğini iliştirip ucunu bağlıyor .. Belki farkında belki de değil ama mevlamın ona verdiği bir nîmetti elindeki.
Ucu kırık kaleme ve daha önce kullanılmış kağıtlara mırıldanıyor her şeyi . Ve yavaş yavaş kalıbına sığmayacak bir gençlik gezinmeye başlar damarlarında ...
Bir gece yarım kalır uykusu , kan-ter içinde uyanır sabahı ol(a)mayan güne. Üzerine bırakılmış taşınmaz yük ile küçük ve kısa bir geçitten geçerken bulur kendini. Dizlerinde derman kalmaz , gözlerinde çaresiz bakışlarla tüm gücünü koyar ortaya. Ama nafile ne ileri ne geri adım atamaz. Karabasan yoklamış Elmas’ın düşlerini, ertelenmiş veya yarım kalmış hüzünlerini sırtına yük diye bırakmışlar .Anlamıştır ki hayatında bazı değişiklik olacaktı , tek yönlü akan nehri bir kaç tarafa doğru yönelecekti.
Fakirlik iliğine sinmişken artık para görse de yüzü , ne eskilerini yaşamamış sayabilecek ne de geçen zamanı geri alabilecekti.
Varlık içindeki yokluğun krem rengi beyazına sarılı Elmas , duvarlarındaki gölgeye karışan gece gözlü bir yürek tarafından keşfedilir . Dünlerinin üzerine bir çizik atılarak yedeği olmayan yeni bir hayatın nefesinde can verilir . Zengin bir ailenin tek oğluna gelin gitmenin hazırlıklar başlar . Tıpkı hayâllerindeki gibi her şey , yıldırım aşkı ile tersine dönen
bambaşka bir dünyaya. Hadi hayırlısı bakalım ;
Dillere destan bir düğün ve tüm imgeleri ayaklarının altında . . .
Elmas ’ın hayatındaki bu değişiklik onu nasıl etkileyecekti. Ayak uydurabilecek miydi bilmediği bu duruma ? Bu soruların cevabı yarınların sayfalarında gizli birer sırdı artık. Yaşadığı hüzünlü günlerin üstünü örterken farkında olmadan kalemini kırar. Pahalı elbiseler , tatiller , gezmeleri , eğlenceli partiler derken sahip olduğu tek gerçeğini küstürür .
Bir zamanların sıcak omuzu bu vefasızlık karşısında kırılmış , damarlarında gezen mürekkebi kurutmuştur.
Acaba mala mülke kavuşan Elmas elinden uçup gidenin bilincin de mi? Hüznüne ortak ettiği satırları huzuruna dahil edemez miydi sanki !
Bir gerçek daha ortaya çıkıyor böylelikle ; acı yazılır sevinç yaşanır
Bir diğer tarafta da hep bir varlığın içinde hastalıkla boğuşan başka bir kadın . Adı Ferhunde. . . Sahip olduğu para ne mutluluğu sunuyor ne de sağlığına kavuşmasına sağlıyordu.Gitmediği doktor çalmadığı kapı yoktu , dünlerinde geçirdiği o şâşâlı günler sona ermiş tahmin bile edemediği bir yokuşa sürülmüştü kaderi.Hayatı olurunun dışında yaşayan ve olumsuzluğu bilmeyen kadın sudan çıkmış balık gibi çıplaktı. Peki Ferhunde’nin hayatındaki bu değişiklik ona neler kazandıracak neleri götürecekti.
Neyin eksikliği hayatı bu kadar çıkmaza sokuyordu sizce. Yokluktan varlığa geçiş yapan Elmas’ın kalemini körertmesi mi ? yoksa varlık içinde sağlığını kaybeden Ferhunde’nin gözyaşları mı ? Şükür kimin ağzında sakızdı?
İki arkadaş arasında garip bir sessizlik , söz düellosuna sebep olan " benim annemin acısı , senin annenin acısını döver " sözü tarihin gizli bölmelerinde izini kaybettirir.
Siyaha bürünmüş günlerden sonra hala gülmeyi biliyor olmakta bir nimetti aslında .Peki bunu kim biliyordu ?
Şimdi soruyorum size ?
" hangi annenin acısı , hangi annenin acısını döver " sizce ;
Elmas mı ? Ferhunde mi ?
Rabbim gönül gözümüzü açık etsin , gerisi çorap söküğü gibi gelir bence.
Dua ile . . .