- 1129 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Ertelenemeyen sorgulamalar
Vedalar sonrası hüznü taşıyorum, kendime kıyıyorum yeniden uzaklıklar içimi acıtıyor. Bir parçamı daha yolcu ediyorum uzak diyarlara...
Gecede aklımı dağıtmak ister gibi telefondaki davete evet diyorum hiç düşünmeden... Korkularımla baş başa dört duvar arasındaki hesaplaşmalarımı yarınlara erteleyerek kendimi atıyorum dışarıya. Derin bir nefes alıyorum önce etrafımı yokluyorum evden kaçmak çözüm değilmiş diyorum bu sokaklar onu hatırlatmıyor mu sanki? Bu kaçışlar boşuna gözlerim doluyor. Eski şarkılardan bir nağme düşüyor yüreğime "ben seni unutmak için sevmedim"...
Arkadaşlar aklım dağılsın diye her telden çalıyorlar, duymuyorum onları. başka diyarlardayım yine, dinliyormuş gibi yaparak onları kandırıyorum. Bir kendimi kandıramıyorum. Oysaki ne kadar kandırılmaya ihtiyacım var bir bilseniz...
Yitirdiklerim, özlemlerim, sevdiklerim hepsi birden yüreğime üşüşüyorlar. Ne kadar ağır geliyor bir bilseniz. Yüreğim taşıyamıyor bu hasreti, kanıyor...
Babam geliyor aklıma... Annem sonrasında, bugün yolcu ederken memlekete nasılda hüznü gözlerine hapsetmiş gibi baktı bana nasılda gözyaşlarını sakladı içine akıtarak.
İlk aşkım geldi aklıma ardı sıra, bal rengi gözlerine takıldı hayalim. Odasının duvarlarına her dilden “seni seviyorum” ları nasılda yazmıştı özenle. Bir o kadar da çocukça, pamuktan bembeyaz “seni seviyorum”lar...
Viski doluyor kadehlere hiç sevmem ama söylemiyorum. Sevdiğim şeylerin bitmesini istemiyorum çünkü... Alışık olmadığım bu tada uzanıyor dudaklarım ve yitirilmişliklere kadeh kaldırıyorum kimse bilmiyor. İçiyorum, içiyorum, içiyorum... Susuyorum, susuyorum, susuyorum...
Kendimle hesaplaşıyorum içimden, kimse duymuyor beni gülümsüyorum kendi kendime. Erteleyememişsin sorgulamaları yarına hadi sorgula kendini acımasızca, kaçamıyorsun iste yüreğinden. Gittiğin her yere taşınıyor seninle özlemlerin, yitirilmişliklerin, öksüzlüğün, yalnızlığın...
Yüreğimden dökülenleri görmesinler diye kapıyorum kendimi odaya kendi kendimle konuşuyorum telaşlı. Acımasızca savuruyorum nedenleri, niçinleri duvarlara. Yine kaldın kızım dört duvar arasında hadi sorgulamalarını yarına bırakma, bırakma hiç bir şeyi yarına, bırakma...
Ne kadar zaman geçmiş bilmiyorum, içerden kilitlemiş olduğum kapı zorlanıyor dışardan. Açmak istemiyorum, yüreğim gibi kilitli kalsın ne olur sorgulamalarım bitmedi daha hiç bitmeyecek, dönmeyecek yitirdiklerim, yetim kalacak hep bu yüreğim...
Sarılıyorum arkadaşıma sıkı sıkıya başımı göğsüne doğru çekip sarılıyor O da, hıçkırıklara boğularak ağlıyor ağlıyorum…
Beni isyan ettirecek bir ses duyuyorum sonrasında; "sen güçlü bir kadınsın" diyor. Ne komik geldi bana bu şimdi. Haykırıyorum çığlık, çığlığa sonsuzluğa haykırmak ister gibi yüreğimdekileri dökmeden nefesimi tutup içimde sonra bırakıyorum kendimi boşluğa...
"Ben artık güçlü olmak istemiyorum, ben artık güçlü olmak istemiyorum, ben artık güçlü olmak istemiyorum!!!"
Ne olur duyun sesimi ve bu misyonu bana yüklemeyin diyorum içimden kimse duymasın diye usulca...
SUDE NUR HAYLAZCA 21/nisan/2005