- 660 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İnançları Terörize Etmek 5
5-]İnançlar bizatihi ideolojiler kapsamındadır. Bu yazı aslında ideolojileri terör ize etmek konulu yazımla bütünleşen ve o yazımla tamlaşan, bir ek geliştirme yazı olmaktan öte bir şey değildi. Konu toplum sal (herkes sel- herkese dek) olanla, halksak; halka dek olanın sınıflanmasıydı. Çevrenin verileri yukarıdaki gibi öznel deyişlerlen bir hayli çeşitlenmiş idi. Halksa olan, toplumsa gibi söylenip kabul ediliyordu.
Ancak bu verilerin alansa ilişkinliğinin tespitine dek, seçme eleme yapacak olan; dış denk düşmenin, hem toplumsal ve hem de sosyal seçici girişir nedenceleri içinde, olumca etkili olabilmesi için, yapıcı olan bir konuşma, konuşmacılar içinde; hemen hemen hiç yok gibi idi.
Başörtüsü simgesi üzerinde vurulmak istenen nokta, inançları toplumun konusu içinde toplumun bir olayı gibi yapmaktı. Ve inançları topluma entegre edişle, inançları toplumun da, egemence bir parçası kılmaktı. Geçmişin sisli algılarına dek olan bu durum; hortlak olanın dirilik sayılıp; güncel olan ilişkindik diri olanın durumun da, mevta gösterilmesi idi. Oysa türbanın toplum için hiçbir nesnel, üretimse ve ilişkindik bir tek gerekçesini var edemezler. Hep söylenen soyut, öznel, kapris ve inancı anlamalardır.
Bu tartışmaların alanı, zemin ve zamanı kaydırılmıştı. Toplum sal olanı, halk sal olana; eş deyişle, halk sal olanı; toplum sal olana, indirgemenin gaflet, dalalet ve siyasi menfaatiyle, bir ihaneti idi.
Başörtüsüne, tanınma sakıncası yaratıyor diye karşı olmak; bu çağda aklı peynir ve ekmek yemekle hemen hemen eş değerdi. Biraz mizahice bunu söylersek, herkese bir çip takarsınız, kişileri rahatlıkla tanırsınız, böylelikle tanınmama sakıncası ortadan kalkar! Veya bankaların uyguladığı gibi girişlere konulacak bir doku tanıyan, elektronik düzenekler teşhisi, kişiyi ve tanıyamama probleminizi ortadan kaldıracaktır. Böyle olunca sorun ortada kalkmış olacaktı. Bu manada siz, inançları toplumsal işleyiş içinde, yine de serbest mi kılacaktınız? Halksa olan, toplumsa mı olacak? İşte tüm mesele bu!
Ya da inançların vicdani bir kanaat özgürlüğü olması kabilindeki bir halkçı doğmasını; yani halk sal olanı; toplumsal olanla entegre (bütünleşmiş) mi edecektiniz? Vicdani kanaat; öznelce ve soyut, dogmatik kanaattir. Buradaki temel mesele, halka değin olan anlamaların, topluma değin entegreler olamayacağının, bilinmesi ilkesidir.
Konu ne başörtüsü demekti, ne de türbana, türban diyememekti. Elbet burada bir uygulamaya dek siyasi bir nüans farkı varsa da temelde konu, inançların toplumsal bir talep olup olamayacağıdır. Eş deyişle inançlar topluma entegre edilir bir otoriter egemen eşmenin taşınır, hakim göstergesi olur mu, olmaz mı? Lığı konusudur. Aksi bir ifade şekli ise, siyasi bir konu sapıtma ve akıl karıştırmadır.
Bir özel alan yaşanması ve öznel anlayış değerlemesi olan; ’Bırakın insanlar inandığı gibi giyinip, istediği şekilde yaşasınlar’ denişine karşı durmak olası mı? Ancak istediği gibi yaşama fikrli; en az iki kişinin olduğu yerde ve grup ve sosyal birlik gibi organize girişmeli olan yerde kırpma ve sınırlamadı girişmeyen, girişme sonunda kırpılma, değişme ve dönüşmelerine uğramayan, tekil, vahşi yaşama özgü, ya da birey özel yaşamına değin, ötelenmiş, bir tecritti yaşam şeklidir.
Kişilerin, inandığı gibi yaşamak istemesi ise halk zamanı içindedir. Kişilerin, halk zemini içinde,istediği gibi yaşaması; halka dek, ilişki eşilmesiyle vardır. Ve yine kişilerin istediği gibi yaşaması; grup tarikat, cemaat ekseni içinde, tutum alıştır. Tabii ki buna da denecek bir şey olamaz. Ama siz bunu, yani halkçı olacak bir tutum anlayışı, toplumsal alanın konusu yaparsanız, zurna tam da burada zırtlamaya başlar.
Konuya dek siyasi çözümsüzlüğe gidişte, bunlar; ’oyun oynuyor’ diyen insanlarsa; konuya değin olan toplumsa ve halksa olacağa değin şarttı sınıflama ayırdımını yapamaz oluşlarıyla, asıl bilmezlik oyun ve oyalanmasını, bizatihi yapıyorlardı. Halksa zamanı (inanış- gelenek göreneği), topluma taşıma gayretinin, olanca yalan yanlış ve çağ dışılığını yapıyorlardı.
Hele yükseköğrenim kurulu olan (YÖK)’ün’ bu alanı düzenleme hakkı vardır ‘denmesi ise ; en bu tür söylemin en ahlaksızcası olan bir söylemdir. Bu gibi söylem, toplumsal düşünmeye ihanetçi; maksadı akıl karıştırmaktır. İşbirlikçi olan böylesi söz söylemlerini, aydın karartması yazı dizimde belirttim. Bu gibi ahlaksızca söylemi böyle söylerseniz, YÖK’ün türbana dek; ’Öğrencilerin sınavlara ve derslere dek türbanla serbestçe girilmesine ilişkin’ almış olduğu kararlarına dahi siz; doğrudur demektesinizdir!
İlk önce türbanın toplumsa bir zorunluluk olmadığı belirtildi. Kişilerin keyfi olan takdirlerinin toplum sal alan içinde olmayacağı da belirtildi. Öznel olan toplumsal gereklerden değildir. Türban laikti harekete meydan okumanın, halk nezdindeki, siyaseten sızma örgütlenmesidir. Halkın siyaseten örgütlenmesi yanlış değil se de, toplum içinde, nesnel ve öznel alanlı olan iki başlı otoriteyi savunur olmak yanlıştır. İkinci olaraktan da yök eğitimin konularına ilişkin yasaların izin verdiği serbestlikle düzenlemeler yapar. Oysa türban eğitimin konusu değildir.
Elbette bu bağlamda bir doktor poliklinikte; bir öğretmen de sınıfta; her çalışma ve düzenlemelerini kendi yapar demiş oluyorsunuz! Bu çalışma ve düzenlemeler doktorun, öğretmenin ve YÖK’ün keyfine keder bir oluşla mı gerçekleşir? Bu tanım doğru mudur? Yoksa YÖK ve doktor ve öğretmenin; kendi alanlarına ilişkin çalışma ve düzenlemeler yapmanın kaynakça meşruiyetini, yasalar çerçevesinde mi ele alırlar? Yök’ün kurul olması, öğretmenler kurulunun olmayacağı anlamına da gelmez. Kurul olmak toplumun otorite gücü üstünde olmak değildir. Kurul yasalar dahilinde, görevlerine ilişkin bir özel ortak ittifakı işleyiştir.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.