MÜCAHİD ERBAKAN’IN ARDINDAN
Bekir Yalçınkaya
O’ bir mücahid (Cihad Ehlî)’ydi.
O bir İmanî Merkez’di.
..Ve O’ kendi haslet çerçevesinde yer almaya koşan kitlelerin manâ lideriydi.
O’ Necmeddin’di, Erbakan’dı..
Erbakan; vefatının ardından bütün siyasilerin ve sosyo-kültürel cemaatlerin yinelediği ‘büyük bir siyasîydi’ lâfzının çok ötesinde, bir iman kozacısı, ‘Hak geldi, batıl zail oldu’ cümlesini fikrinde ve zikrinde yoğurandı.
Gazetecilikte çeyrek asrımı geçirdiğim Başkent’in 1. Bölgesi’nde, ne zaman O’nu dinlesem, ardından Şeriat fırtınalarının kopacağı zannım nüksederdi.
Siyasî yasaklılar arasında yer aldığı zamanlarda, uzun süre ANAP lideri Turgut Özal’a karşı okul arkadaşı, ama siyasî rakibi Demirel ile referandumdan evet çıkması hususunda verdikleri mücadeleleri not tutmuştum. Yasakların kaldırılmasının ardından gitgide artan RP trendi sürecinde, küçük kahve toplantılarından meydanlara taşan bir büyümeye, camiasını nasıl teşkilatlandırdığına şahid olmuştum. MSP, RP ve FP O’nunla büyüyen değil, devleşen birer siyasî teşekküldüler.
O sivri dilli Şevki Yılmaz’dan, sert ve hükmedici vasfıyla ondan geri kalmayan Hasan Hüseyin Ceylan’a kadar ne kadar yakınında insan varsa ben onlarda hep, O’nun ‘Gulu Gulu’sunu veya ‘Hadi Oradan, Hadi Oradan’larını buldum.
Manâsı ‘dinden dönme, kâfir’ olduğu hâlde nice uzun yıllar Mürted adının kullanıldığı Hava Üssü (TAİ)’in, Akıncı Ovası olması isteğiyle Yenikent beldesinde haykıran O’nun Ceylânı olmuştu. Tıpkı Yıldırım Bayezid’in Timur tarafına geçen askerlerine haykırdığı ve tarihe bir Mürted yazdırdığı gibi, O’nun Ceylânı da 1993’ün Mürted’ine bir Akıncı Ovası yazdırmıştı.
O’nun yetiştirdiklerinin hemen hepsinde aynı hassasiyet vardı. Ki bu hassasiyet ne yazık ki Türkiye’de hep ‘Bir Şeriat Buhranı’ olarak telâkki edildi.
Yine O’nun yetiştirdiği, lâkin 28 Şubat Postmodern Darbesi’ne ‘Kurban Edilen Bekir Yıldız’ ile Hedef Ankara Gazetesi’ni çıkarırken de, Etimesgut Belediye Başkanı Yalçın Beyaz’a Basın Danışmanlığı yaparken de onlarda bir Profesör Dr. Necmettin Erbakan sevdasının en güçlü tezahürlerini görüyordum.
Bilâkis Yıldız’ın Belediye kapısına; ‘Rüşveti alan da veren de mel’ûn’dur’ yazısını astırması başına açılacak işlerin sanki Bismillâh’ıydı. Yani, bismillâhsızların bismillâhı.
Sonrası malûm. Bugün hazin sonuna duçar Libya bedevisinin hakaret üfürüklü çadırına nisbetle, belki de Sincan’da Kudüs Çadırı’nın direklerini kırdılar. Düzmece bir tank geçişiyle Sincan, Şeriat marazlılarının hedefi hâline getirildi. Ardından iş; ana ve yâr gibilerin yağlı kazığa oturtulmasına kadar büyütüldü.
Ve Türkiye, elbette zannettikleri gibi bin yıl sürecek 28 Şubat’lara takılmadı. Lâkin keyfiyeti yüksek emrivakilerden banka hortumlamalarına kadar fişleme ve şişlemelere maruz bırakıldı.
Peki ne oldu?
İlâhî Kader.! Bir taraftan alıp götürdükleri idealleri, inançları ve tertemiz Mü’min’liği, öbür taraftan getirmeye mecbur oldular.
Erbakan Hoca, yetiştiği asrın bir irşâd ve siyaset ehlîydi. O’ iktidarında, itikadını kullanarak ülkesine ağır sanayii kazandırmak, AB’nin oyunlarını, oyalamalarını boşa çıkarmak ve D-8’i hayata geçirmek için çalıştıkça, ayaklarının altındaki zeminler kaydırıldı.
Ne dalkavuklar, ne vesayet yalakaları, ne batıyı çağdaşlığa tevil edenlerin de emre hazır oluşlarıyla eğitimden siyasete, sosyal hayattan icraî hayata değin nice güzellikler kirletildi.
Erbakan Hoca, irşad ve siyaset ehlî olduğu kadar bir talihsiz ilim adamıydı da. Kabul görecek en mütekâmil projeleri, kin tutucu bir tahakküm cemiyeti tarafından adeta yırtılıp atıldı.
Şimdi.. en ciddi ve dürüstleri tenzih ederim, ama, yârini metruk bir yerde susturucu silâhıyla öldürüp, sonra da cenaze başında ağıd yakanlar misali samimiyetsizler, gayrî ciddiler, Erbakan Hoca’nın ülkesinde hızlıca aleyhten leyhe dönüş yapıyorlar.
Ne neş’e, ne gam..
Zira Necmettin Erbakan, hiçbir liderin bırakamadığı bir siyasî, bir idarî ve bir millî mücahid cemiyetini ülkesine emanet bırakarak Hakk’a yürüdü. O cemiyetin ekseriyeti kendi dışında hareket etse de inanıyorum ki onların içlerinde hep bir Erbakan vardır ve yaşamaktadır.
Hitabetindeki espirilerini, siyasetteki iddialarını, bu ülkenin varsayım(!)cılarının unutması mümkün değildir. Tâbii ki O’nun siyasî metodunu ve hedefini de mensubiyetlerinin zaafa uğratması hiç söz konusu değildir.
Bu mümkünsüzlükler içinde, kendisine Efendi’sini Merkez seçen bu güzel insana Cenab-ı Allah’tan rahmet, ailesi, yakınları ve siyasi varislerine sabr-ı celil niyaz ederim.
Mekânın Cennet olsun Muttakî insan.!