KAZANARAK KAYBETMEK
İnsan kazandıkça kaybetme korkusunu yaşar. Kazandıkça neleri kaybettiğini unutur. İlk bakışta çelişki varmış gibi görünüyor değil mi? Aslında değil.
Kazanmak deyince akla ilk gelen zenginlik,para,mal,mülk.Tüm bunların getirdiği saygınlık,sözde sevilmek,ün,güç,kudret..Aslında değil.
Kazandıklarını kaybetmekten korkan birisi onlara sımsıkı sarılır. Sahip olmaktan hoşlanmaya başlar ve bu hoşnutluğunu arttırmak için de daha çok çalışır , kazanır, satın alır. Kazanmak bazılarımız için tam da bundan ibarettir. Aslında değil.
Peki nasıl oluyor da kazanmaktan büyük keyif alan, sahip olduklarıyla kendini tamamlamaya uğraşan insan kaybetmeye başlıyor? Kaybettikleri arabası, evi, bankadaki parası mı? Aslında değil.
Önce sevdiklerine vakit ayıramaz oluyor, oysa bunu onları düşündüğü için, onlara daha iyi bir gelecek sunup refah içinde yaşamalarını sağlamak için yaptığını sanıyor. Aslında değil.
Sonra kendine ayırdığı vakitte azalmalar oluyor. Oradan oraya kendisi için koşuşturup durduğunu sanıyor. Olmak istediği gibi değil, olması istendiği gibi bir hayatı yaşamayı tercih ediyor. Aslında değil.
İşin aslı ne peki? Cüzdandaki zenginliği hayatın merkezi olarak görmemek mi? Kalp ve akıl zenginliği diye bir şeyin de olabilirliğine inanmak mı? Bu soruların cevabı tek mi? Aslında değil.
Peki kaybederek kazanmak mümkün mü? Aslında evet.
Zenginliğini kaybetmeye başlayınca elinde kalanın kıymetini bilmeye başlıyor mu? Aslında evet.
Aşkını kaybetmiş bir insanın bile gidenin ardından bakarken kazanacağı hazineleri yok mu? Aslında evet.
Her giden sevgili,her biten ilişki, her vedalaşılan dost cebimize artılar koymuştur mutlaka değil mi? Aslında evet.
Kazanırken kaybedenlerdensek eğer en azından kaybettiklerimizin farkında olalım. Belki o zaman telafi edebiliriz. Şayet geç kalmadıysak …..
Kaybederek kazananlardansak eğer yitirdiklerimizi tebessümle analım. Unutmadan ve ders çıkarmayı da bilerek………
YORUMLAR
Ben diyeyim "Soloyin" sen de "Solojin"!! Olsun ..İkisi de "Özden'i" işaret ediyor nasılsa..Neyse.
Bahsettiğin filmi izlemiştim.Gerçekten de yazıma uygun bir örnek oldu.(Ha burdan izlemeyen dostlara tavsiye de edelim di mi ya..))Aslında o filmde Al Pacino yani şeytan esas oğlana hiçbir şeyi zorla yaptırmıyor sadece seçenek sunuyordu.İyi ya da kötü..Nefsanevi eylemlerin dayanılmaz cazibesi..iyiyi ya da kötüyü seçmek İNSAN'a kalıyor.İyilik ya da kötülük her insanda bulunan şeyler v.s v.s.Bu kadar ipucu yeter.İzlemeyenlere ayıp olmasın şimdi.
Beğenini ifade edişine de ayrıca teşekkür ederim "Parakletis"
Yazıyı okuyunca aklıma şimdiden klasikler arasına girmiş olan bir film geldi."Şeytanın avukatı".Başrollerini Keanu Reeves ve Al Pacino'nun paylaştığı bu film girdiği her davayı kazanan bir avukatın aslında neler kaybettiğini bize gösteriyordu.Özel yaşamından verdiği ödünlerin yanında kişiliğini de kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyaydı Reeves.Gerçi filmin sonunda bütün herşeyin bir rüya olduğu ortaya çıkyordu ama...Gerçek hayatta ne yazık ki böyle bir şansımız yok.Filmi başa sarma hadisesi yani.Pişmanlıklar var sadece...
Ve bu arada yazılarınızda çizdiğiniz duygu ve düşünce dünyasının birbiriyle olan bu enfes uyumunu takdir etmeden geçemeyeceğimi belirtmek istedim.Bunlar...Düşünen bir insanın kafa yoracağı şeyler ama herkesin bu kadar güzel ifade edebileceğini sanmıyorum...
Teşekkürler "Solojin..."