- 416 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İnançları Terörize Etmek 2
2-] Sağ, sol akımlar üretim araçları mülkiyeti sahipliğinin nasıl olacağı ve yapılan toplumsa üretimin, bölüşülmesi sahipliği üzerinden işlerler. Yatırımın özel sektör ile mi, yoksa kamu paylı tahsisi üzerinde mi olacağı gibi çok çok farklı çözümleri ifade eden akımdırlar. Sağ akımlar, özel sektörün payını toplum işleyişinde genel tanımlama olarak ele alırlar ve toplumsal sistemi özel teşebbüsle ekseni kılarlar.
Oysa Türkiye’de sağ dinamizmler, özellikle yakın geçmişte bir düşünme akımı olmaktan çıkarılmış, düzenin her tür sığ kirliliği içinde bir jandarma bekçilik düzeyine geriletilmekle yazık edilmiştir. Ve inançtı konumlanma içine de itilerek sağcılık, düşünce akımı olmaktan öteye, düşünmemeye mahkûm ve pasif ize edilmiş bir toplumsal kaybımızdır.
Sol da, düşünce pratiği yapmanın haklılığına kapılışla, sağ düşünce gibi çatışmacı eylem selliğin tuzağına düşmenin, hep debelenmesini yaşamıştır. Ve genelde sol; geçmişte toplumsal siyaset ve yaşam içişnde, büyük oranda kamu kurum ve kuruluşlarından, üniversitelerde mağdurluğun, simgesi haline gelmiştirler.
Sağ akımlarsa, toplumsa memnuniyetsizliğini hiç belirtememiştir bile. Kendisinin üzerinde bir toplum gücü vehmederek daima şükür deyişle; ‘Allah devlete ve millete zeval vermesin’ samimi dileği içinde hep toplumsal olaylara pasifize olmuşturlar. Özel, toplumsal olmayan kodlarla, harekete geçirilmişlerdir.
Sağ ve solun bu genel görüntüsü; egemence sınıflar açısından bakınca, ezen sınıf bağlamında, yararlı akılcı bir mücadele ortaya koyuştur! Ezilen sınıfın gerileşmesi, böylece sağ aktörlerce yine toplumsa olmayan halkçı kavram olan töreci anlayışların baskısı ile pekiştirilmiştir.
Ve ezilen sınıfın; 1960’lardaki evrensel insanlık birliğine doğru devinir olan, Dünya emek hareketi boyutuna uzanmış olan dayanışma girişmesi; ezilen sınıflar dayanışmacı ruhu ve küresel eylemleri de tıkanmıştı. Halkın dünya ezilenleri ile olacak dayanışmacı sahipleniş azmi de, bir güzel kırılmıştır!
Toplumsal katılıma dini bazda bakılışlarla, geniş kitleleri toplumsa eylemlere karşı soğutan ve kitlelerin dünya eylemlerinden uzak tutuşla toplumumuzun Dünyadaki gelişmelere Fransız kalmalarına da, etken olmuştular. Provokasyon tutmuş, toplumsa ziyan büyüktü.
Sol ve sağ ideolojiler, Dünya’da; ezen, ezilen ikilemesi üzerine kurulduğu halde, bu iki temel akımın genel söylemleri teorik olaraktan, dinsel argüman içermez olduğu halde, Türkiye’de bu iki ideolojik kavramlar, inançlar ve din üzerinde kavga verdirilir olmaları durumlarıyla, sürekli olaraktan kavgalı yol aldırılıyordu. Sol ideoloji toplumsal olmayan bu inançtı halk kavramını konu etmezken, öznel oluşlarla dine karşı olsalar da, olmasalar da, bu kalleş tuzağın, kısır döngüsüne düşürülmüştüler.
Söylemleri doğrultusunda, pek pek arkeolojik araştırmalara ve tarihsel bilgilere yer vermeyen kimi ilahiyatçılar ve kimi aydın tutumlu provokatörler, güzide İslam dini içindeki gelenekti sağ sol kavramının kullanılışını, güncel kapitalizmin ve sosyalizmin tanımı olduğunun yorumsal dâhiliğini(!) ortaya koyuyorlardı.
Hâlbuki geçmişte sağ sol kavramı, tarihte ittifak toplumlarının ittifak içindeki temsil edilirlik, sosyal statü tören ve protokol içinde bulunma ve tören yeri aidiyeti tanımlıkları idi. Tapınak içi düzenlerinin vs. ana uygulanma teması her bir etniğin merkeze göre bulunma yönleri idi.
Sümer toplumu tarihi süreçte sağın adamı iken, yani dini ve resmi tören ve protokol içinde merkeze göre sağda bulunurdu. Akad toplumu da, solun adamı olmanın hüviyetini, kimlik ve övünmesini sol tarafta temsililikle taşıyorlardı. Panteonda ana ilahın sağında, solunda oturuşla eski aitti kimliklerini ortaya koyarlardı. Bir kişi böylece kavimini tanıyor ve kavimi özelliklerini belirtiyorlardı. Kurbanlarını, sağın adamları, sağ kol üzerine yatırarak taşır, sağ kulağına ilahiler dualar okurlardı.
Solun adamları da sunaklara kadar kurbanını sol kolları üzerine yatırıp, taşırlardı. Yine kurbanın sol kulağına solun adamları dualar ve ilahiler mırıldanırlardı. Kurbanı kendi aitti totemleri adına, ittifak totemlerine, verirlerdi.
Sadece bunlar değil, sağın adamı kendi kimliğini ve etnik aidiyetini ve totem bağ kardeşliğini tanıtmak için de, karşıdaki kişinin ne tür aidiyete bağlı olduğunu anlamaları için de; sağ ya da sol omuz başını açık tutan giysileri giyerek tören ve ayinlere katılır sokaklara öyle çıkarlardı. Böylece de kendilerini tanıtmış, etnik totemdi kimlikle tanınmış olurlardı. Unutmayın bu dönemler toplumsal yaşamla halkçı yaşamın tam da birbirinde ayrıştığının, farkına varıldığı dönemler değildi.
Yazının icadından epey sonra insanların tasarruflarının kayıt altına alınmaya başlanması ve ittifakın devletler, imparatorluklar yapısı ortaya çıkaran yeni kimlik taşıma sembolizmi süreci bu sağ sol ve kuzey güney gibi etnik kimlikli aidiyet taşımacı hareketleri, geçersiz kılınmıştı. Hatta sağ sol taşımadı tanımlı lığın anlamı, dahi nesiller boyu süreçlerle giderekten unutulmuştu.
Ama ortada da bir solun veya sağın uğurlu olması veya uğursuzluğu; sağın ya da solun kutsallığı ya da kutsal olmayışı gibi halk inançtı, bir birine göre ayrımcı ve aşağılayıcı olan bir aktarımı vardı. Aidiyeti olacakla, karşı totem aitliğe benzememek için ittifak içinde solcu bir Akadlı’ya göre sağın uğursuzluğu vardı. Akada göre; sağ kriterler kutsal olmayan, lanet bir anlama inanma idi. Ha keza ittifak içinde bir sağcı Sümerli’de solu, aynı kabul edilemez iç duygularıyla taşırdı. Bir kuzey yerli oluşuyla bulunmalı ittifak içi halk aidiyeti de, bunların her ikisini, kendisine aykırı ve günah ve mundardan, tabu bilirdi.
sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.