- 1841 Okunma
- 15 Yorum
- 0 Beğeni
Ebruli Gözyaşları (Gerçek Annem)
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bu yaptığından nefret ediyordu Sabiha. Kendini suçlu hissediyordu ama sorumluluk sahibi bir anne olarak buna mecburdu.
Çocuklar ertesi gün okul olduğu için her zamanki saatte yatmış ve uyumuşlardı. Sessizce odaya süzüldü, ışığı açmadan gözleri karanlığa alışana kadar kısa bir an bekledi. Kendi evinde bir hırsız gibi davranmak zorunda kalacağını bir başkasından duysa idi kesinlikle güler geçerdi. Sırtından aşağıya soğuk ter damlalarının aktığını hissetti ve ürperdi.
Kızının başucundaki komidine doğru ilerledi. Sokak lambasının loş ışığı pencereden odaya sızıyor ve karşılıklı yataklarında derin bir uykuya dalmış olan çocukların yüzünü sarı huzmeleri ile okşuyordu adeta. Sabiha elleri titreyerek komidinin üst çekmecesini açtı ve kızının cep telefonunu aldı. Hayret telefon kapalı değildi. Buna sevindi içten içe. Kurcalamaya başladı telefonu. Son aramalar, son arayanlar, cevapsızlar… Sıra mesaj bölümüne gelmişti. Elleri titreyerek açtı mesaj kutusunu. Önce gönderilenler kısmına baktı:
*Anneciğim beni merak etme arkadaşlarla kütüphanedeyim.
Hatırladı bu mesajı. Hafta başında göndermişti kızı. İnanmıştı ona.
Sonra diğerlerini okudu.
*Tamam beş dakikaya çıkıyorum aşkım.
*Ben de seni özledim.
*Hep seni düşünüyorum.
Bu ve benzer bir yığın mesaj saklanıyordu telefonda. Gönderilenler, gelenler.
Bundan sonra nasıl davranması gerektiği konusunda çok şaşkın ve kararsızdı Sabiha. Ebru’yu gerçekten seviyordu ve onu önemsiyordu. Kendi çocuğu kadar hem de.
….&…
Lise birinci sınıfa giden genç kızla bu sene aynı evde yaşamaya başlamışlardı. Bu yaşına kadar babaannesi ve dedesi ile yaşayan Ebru artık babası, anne dediği Sabiha ve Sabiha’dan doğmuş olan erkek kardeşi ile belki de yıllardır özlemini çektiği gerçek bir aileye kavuşmuştu. Bebekliğinden beri Sabiha’yı düzenli aralıklarla görür ve kendine bile itiraf etmeye çekinse de genç kadını sever ve özlerdi. Kısa ziyaretlerinde kadın ona mümkün olduğunca iyi davranır, her seferinde onu sevindiren hediyelerle gelirdi. Dönüş her ikisi içinde can yakıcı olurdu her zaman. Sabiha bir keresinde Ebru’nun babaannesinin kucağında ‘’anne, anne’’ diye kollarını çaresizce uzatıp ağlamasına dayanamamış, gözyaşlarına hakim olamamış, yol boyunca keşke onu da alıp öyle dönebilseydik diye düşünmüştü. Ama yaşlı karı koca buna ilk başından beri razı olmamışlar, Ebru’yu yanlarından ayırmak istememişlerdi. Ebru onların evlerinin tek neşesi, ahir ömürlerinin tek eğlencesi idi.
Yıllar sonra Ebru genç kızlığa ilk adımlarını attığı o sonbaharda, biraz çekingen, biraz ürkek ve hatta biraz korkarak babasının evine taşınmıştı. Sabiha ona yabancı değildi ama gerçek annesi ile görüşmeye ve bazı hafta sonları onunla kalmaya başladığından beridir kendini kabuğuna iyice saklamıştı. Sadece yemek vakitlerinde kardeşi ile paylaştığı odadan çıkıyor, herkesten önce sofradan kalkıp tekrar sığınağı kabul ettiği odaya dönüyordu.
Sabiha onunla bir türlü istediği gibi iletişime geçememişti. Aralarında görünmesi mümkün olmayan derin bir uçurum varmış da ikisi de bir adım atacak olsalar bu uçuruma yuvarlanacaklarmış hissi ile birbirlerine yaklaşmaya çekiniyorlardı.
Ebru gerçek annesinin baskıları yüzünden Sabiha’ya içinden gelmesine rağmen sıcak davranamıyor, onun gülen yüzünün, tatlı dilinin altında hep başka sebepler arıyor ve samimiyetine bir türlü inanası gelmiyordu. Aklı ve yüreği arasında yaşadığı gel-gitler şüphelerini bir besliyor bir köreltiyordu.
-Ona da mı anne diyorsun? Aşk olsun Ebru sana, seni ben doğurdum senin annen benim.
-Ama anne onunla aynı çatı altında yaşıyoruz ve babamın eşi o. Kardeşimin annesi ve bana ondan farklı davranmıyor ki? Sence ne demeliyim?
-Dün sizi alış veriş merkezinde gördüm. Koluna girmiştin Ebru. Bunu nasıl yaparsın bana?
-Anne senin kadar olmasa da inan o da seviyor beni neden böyle davranıyorsun? Sana daha sık gelmem için çoğu zaman uyarır beni, kötü biri olsa bunu ister mi sence?
-Aptal kızım benim anlamıyorsun başından savıyor işte seni..
- Off anne geldiğime geleceğime pişman ediyorsun her seferinde ve aklımı karıştırıyorsun. Off off!
….&…
O sabah çalar saatin sesi ile uyandı Sabiha. Haziran aynın ilk haftasını yaşıyorlardı tüm tazeliği ile. Ne yakan kavuran bir sıcaklık ne de insanın iliklerine işleyen kuru soğuk yoktu havada. Odanın penceresini açtı bahçedeki çiçeklerin kokusunu derin bir nefesle içine çekti genç kadın.
Banyoda elini yüzünü yıkadıktan sonra mutfağa geçti ve kahvaltı masasını hazırlamaya koyuldu. Bir yandan da çaydanlığı ocağa koymuştu.
Çocuklar uyanmış ve okul üniformalarını giymişlerdi çoktan. Onların arkasından babaları da geldi ve hep birlikte oturdular masaya. Sabiha fincanlara çayları doldururken Ebru :
-Ben bugün annemle buluşacağım okul çıkışı, gecikirsem merak etmeyin tamam mı?
Babası tamam kızım dedi. Ama Sabiha buna pek inanmadı. Gene de hiçbir şey demedi ve beklemeye karar verdi.
Çocukları okula, eşini de işe uğurlayan Sabiha rutin işlerine daldı her gün yaptığı gibi. Odaların toparlanması, yatakların yapılması, kahvaltı bulaşıkları, çamaşır, yemek derken vakit ilerlemişti epey.
Ebru okuldan çıkalı üç saati geçmişti. Arayıp aramamak arasında bir an tereddüt etti ama sonunda aramaya karar verdi. Defalarca çalmasına rağmen Ebru telefonunu açmadı. Bir ihtimal annesi ile olabilirdi ama olmayabilirdi de. Birkaç kez daha çaldırdı ama sonuç olumsuzdu. Ebru ya annesinden çekindiği için telefonunu sessize almış ve yahut da bulunduğu ortamın gürültüsü yüzünden duymuyordu telefonun sesini. Sabiha Ebru’ya ulaşamadıkça merakı artmış, evin içinde boğulacak gibi olunca apartmanın önüne inmiş, sokakta top koşturan çocukları izlemeye başlamıştı. Telefonu elindeydi bir kez daha aradı Ebru’yu. Nihayet telefona yanıt vermişti Ebru:
-Yoldayım geliyorum. Annem ısrar edince öğle yemeği için onlara gittik.
Ebru eğer gerçekten annesine gittiyse kesinlikle sokağın sol tarafından gelmeliydi eve. Sabiha hala apartmanın giriş kapısı önünde bekliyordu. On ila on beş dakika sonra Ebru göründü sokağın köşesinde ama Sabiha’nın içine kurt düşürürcesine tamamen ters istikametten hem de. İşte şimdi tam zamanıydı. Ya aralarında kapanması asla mümkün olmayan bir uzaklık ya da su sızmayacak bir yakınlık doğacaktı. Sabiha son derece ciddi ama bir o kadar yumuşak bir ses tonu ile:
-Ebru telefonunu bana verir misin lütfen, dedi.
-Hayır veremem.
-Ebru telefonunu ver dedim sana.
Ebru bir hışımla çıkardı çantasından telefonunu ve uzattı Sabiha’ya. Sabiha telefonun tuş kilidi tuşuna bastı ama güvenlik numarası ile karşılaştı:
-Güvenlik numarasını söyle Ebru.
-Hayır!
-Ebru sabrımı zorluyorsun. Söyle şu numaraları.
Ebru baktı gördü olacağı yok çaresizce söyledi numaraları. Telefon açıldı. Ve Sabiha’nın gerçeği öğrenmesi çok uzun zaman almadı. Ebru ona ve babasına yalan söylemişti. Annesi ile değildi bugün. Ve son okuduğu mesaj hayrete düşürmüştü Sabiha’yı:
*Geliyor musun bebiş?
*Anneme gideceğim dedim evdekilere geliyorum elbette..
*Ya anneni arayacağı tutarsa babanın?
*Meraklanma babamla annem boşandıklarından beri hiçbir araya gelmediler, Sabiha annem de annemi arayıp onunla mıyım diye soramaz hem numarasını bilmez hem de annem buna izin vermez zaten. Aynı saatte aşkım. Bekle beni.
- Kim bu mesajlaştığın çocuk Ebru?
- Sevgilim, ne olmuş yani?
Sinirden bütün vücudu buza kesmişti Sabiha’nın. Derin derin nefeslerle kalp atışlarının normal haline gelmesini bekledi. Sakin olmalı , Ebru’yu incitmeden ve kendinden uzaklaştırmadan gerçek bir anne kız gibi bu meseleyi halledebilmeyi umuyordu. Kendine hakim olamasaydı okkalı bir tokat atabilirdi o öfke ile Sabiha. Hem yalan söylemişti Ebru hem de had safhada ukala idi. Sakin olmalıyım, sakin olmalıyım, bir hata yapmamalıyım diye sürekli kendini telkin ediyordu Sabiha, yıl gibi uzun gelen birkaç dakikadan sonra, Ebru’nun omzuna kolunu attı:
-Gel seninle arka bahçede biraz konuşalım tatlım, dedi.
Ebru beklediği gibi sert bir tepki ile karşılaşmadığı için şaşkın ve bir o kadar da tedirgindi. Acaba arka bahçede mi pataklayacaktı Sabiha onu? Kesinlikle öyle olacaktı. Annesinin dediği gibi hep zaman kollamıyor muydu zaten Ebru’yu hırpalamak için. İşte fırsat çıkmıştı. Sabiha’nın kolu omzunda yan yana arka bahçeye geçtiler. Erik ağacının altındaki banka yan yana oturdular. Sabiha Ebru’nun ellerini avuçları içine aldı ve gözlerime bak ve beni lütfen iyi dinle:
-Tatlım, biliyorsun sana hep derim asla annenin yerini almak gibi bir düşüncem yok. Senin bir annen zaten var. Ama bana da anne demen inan çok mutlu ediyor beni. Seni seviyorum, bunu ne kadar gösterebiliyorum sana inan bilmiyorum ama seni gerçekten seviyorum. Seninle anne kız gibi olamayabiliriz ama Ebru’cuğum iki yakın dost pekala olabiliriz. Genç bir kız oldun artık. Farkındayım ve ben demiyorum ki asla erkek arkadaşın olmayacak asla dışarı çıkamazsın, arkadaşlarınla vakit geçiremezsin. Elbette ki arkadaşlarınla vakit geçirecek hatta içlerinden birine ilgi duyacak ve beğenileceksin biri tarafından. Bunların hepsi olması gereken ve gayet doğal duygular. Benim arzu ettiğim bunları benimle paylaşman ve dışarı çıkarken bana nereye gideceğin konusunda yalan söylememen. Bi’tanem ben sana güveniyorum sen akıllı bir kızsın ama beni de anlamaya çalış lütfen. Eğer seni ben doğurmuş olsa idim de böyle bir tepkiyi gösterirdim bu davranışın karşısında. Şimdi bugün olanları baban duysa, telefonuna el koyar, delirir, seni okuldan bile alır, biliyorsun öfkesinin şiddetini. Ama ben senin okumanı, kendi ayakların üzerinde durmanı çok istiyorum. Bu arada gençliğini de belli sınırlar içerisinde yaşamanı ve içinde ukteler büyütmeni istemiyorum. Gel seninle bir anlaşma yapalım. Bundan sonra benden hiçbir şeyini saklama. Mutluluğunu da sıkıntını da paylaş benimle, bir abla gibi .
Birlikte çözelim sorunları ve gerekirse beraber ağlayalım ama birbirimize asla yalan söylemeyelim. Olur mu canım? Ben Emre’yi de seni de çok seviyorum emin ol.
Ebru büyük bir pişmanlık içerisinde adeta ezildiğini hissederek dinlemişti Sabiha’yı. Artık emindi bu kadın onu gerçekten seviyor ve değerveriyordu. Yoksa bütün bunları babasına anlatır olayları tamamen Ebru’nun aleyhine kullanabilirdi. Ama tam tersini yapmış hatta bunlardan babanın haberi asla olmayacak diye söz bile vermişti. Elleri hala Sabiha’nın avuçlarının içindeydi ve her ikisinin elleri terden sırılsıklam olmuştu. Kendisinin bile zor duyabileceği fısıltı ile özür diledi Sabiha’dan. Bir daha asla ona yalan söylemeyeceği konusunda da yemin etti. Başını Sabiha’ nın göğsüne bastırdı ve hıçkırıklarla ağladı.
…&…
O hafta sonu Ebru dedesi ile ninesini ziyarete gitti. Sabiha onu otobüse bindirdi ve uğurladı. Otobüs hareket edip perondan ayrılırken el salladılar birbirlerine.
Eve dönüş yolunda Sabiha’ nın telefonu çaldı. Arayan Ebru idi:
*Annecim eve gidince yastığının altına bakar mısın? Orda sana ait bir şey bulacaksın.
Sabiha yüzünde mütebessüm bir eda ile yürüdü. Anahtarı kapıda döndürürken merak içindeydi acaba Ebru ne bırakmıştı yastığının altına? İvedi adımlarla odasına gitti ve elini yastığının altına attı bir zarfla geri çekti elini. Zarfın üzerinde ‘’anneme ‘’ yazıyordu. Bu yazı bile gözlerinin dolmasına yetmişti Sabiha’nın . zarfı açtı ve içindeki kağıtta yazılı olanları okumaya başladı:
Anneciğim;
Biliyorum şımarık kızlar gibi davranıp seni çok üzdüm. Ama anladım ki sen gerçekten de tüm güzellikleri hak eden ve beni tüm kalbiyle seven yüzü gibi yüreği de pırlanta olan bir insansın. Şimdiye kadar bana sorulan’’ Ebru en çok hangi anneni seviyorsun sorusuna hep sessiz cevaplar vermiştim ama bundan sonra kim sorarsa sorsun bana o soruyu, vereceğim cevabı çok iyi biliyorum ben: marifet doğurmak değildir emek vermektir ve sevmektir. Benim bir tane annem var oda Sabiha annemdir’’
Beni bağışlayabilecek misin annecim? Söz veriyorum bundan sonra sana layık bir evlat olacağım. Biliyorum ki benim annem dünya tatlısı ve biliyorum ki ondan öğreneceğim daha çok şey var hayatta.
Seni çok seviyorum anneciğim ne olur beni affet.
Kızın Ebru.
Sabiha gözyaşları içinde yutkunmakta zorlanarak okudu mektubu. Sanki Ebru’yu kucaklıyormuş gibi yer yer mürekkebi dağılmış kağıdı şefkat ile bağrına bastı.
…&…
Şimdi mi?
Ebru hayal ettiği mesleği yapıyor uzak bir şehirde. Mutlu bir evliliği, Sabiha annesinin adını verdiği şirin bir kızı var. Gerçek annesi ile asla bağlarını koparmadı ama o olaydan sonra Sabiha annesi için tek kötü söz ettirmedi ona. Emre askerliğini yaptı ve nişanlandı. Üniversitede öğretim görevlisi olarak kalmaya karar verdi. Sabiha ile kocası bir dağ köyünde emekliliğin tadını çıkarıyorlar. Senede birkaç kez çocuklarının yaşadığı kentlere gidip hasret gideriyorlar. Tatillerde ise çocuklar onlara geliyor. Hepsi hayatından son derece memnun ve mutlular…
Ebru annesinin kalbinde yeşerttiği sevgi tohumlarını biricik kızının ve öğrencilerinin kalbine ekip yetiştirme gayreti içerisinde hep. Ve öğrencilerine her anneler gününde başından geçen bu anıyı anlatıp şu sözlerle noktalıyor konuşmasını:
Her kadın çocuk doğurabilir ama her kadın anne olamaz.
YORUMLAR
vakit ayırıp yazımı okuyan ve değerli yorumlarıyla değer katan tüm dostlarıma teşekkürlerimle... sağolun...
asran
Yeni yazılarınızda buluşmak duamla. Sevgim ve saygımla...