- 541 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yaşama Kur'an Penceresinden Bakmak-II
Dini yaşamayan kişilerden "benim ailem çok dindardı", " dedem dini konularda çok bilgiliydi" gibi açıklamaları çok sık işitiriz. Ya da birine yaptıkları bir iyilikten zaman zaman söz eder, haklarında "ne iyi insan" denilsin isterler. Tüm bu davranışlarla karşılarındaki insanlar üzerinde iyi bir izlenim bırakmaya çalışırlar.
Toplum dini bireylerinden "çalışmak ibadettir" sözünü sık sık duyarız. Kuşkusuz inanan her insan temiz ve iyi bir ahlak göstererek çalışır. Ancak çalışarak zaten ibadet edildiğini ve Kur’an’ın hükümlerini yerine getirmeye gerek olmadığını düşünmek yanılgıdır. İbadet, Allah’a kulluktur; işi gereği insanlara yardımcı olmak ise yalnızca Allah’ın hoşnutluğu amacıyla yapılırsa ibadettir. Gerçek anlamda kulluk, Kur’an hükümlerini eksiksiz olarak yerine getirmek için gayret etmek ve Allah’ın beğendiği ahlakı yaşamaktır.
Dinden uzak yaşayan bazı kişiler de rahat yaşamlarının verdiği güvenle ’Allah’ın sevgili kulu’ olduklarını düşünür, "Allah beni sevmeseydi bu aileyi, evi, malı, mülkü, vermezdi" ya da "Allah her dileğimi kabul etti" diyerek doğru yolda olduklarını ifade ederler. Oysa bunun bir ölçü olmadığı Kur’an’daki "Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve çocuklarla Biz onların hayırlarına koşuyoruz (veya yardım ediyoruz)? Hayır, onlar şuurunda değiller. (Müminun Suresi, 55-56) ayetiyle haber verilir.
Kur’an’da tarif edilen mümin modeli, Allah’ın hoşnutluğunu ve sevgisini bütün kişisel çıkarların üzerinde tutan, ahireti için ciddi bir çaba içinde olan samimi ve dürüst insan karakteridir. Toplum genelinde ise "din belli bir yere kadar yaşanır, aşırıya kaçmamak gerekir" gibi din dışı mantık yerleşmiştir. ’Aşırı’ olarak görünen ise Allah yolunda çaba göstermek, inkarcı görüşlere karşı fikir mücadelesi içine girmektir.
Müslüman kimliğiyle bilinen birçok insan, Rabb’ine olan sorumluluklarını unutarak, dünya hayatının yalnızca dünyevi şeyler üzerine kurulu olduğu yanılgısıyla, din ahlakını tebliğden ve Allah’ın verdiklerini Allah yolunda kullanmaktan kaçınır. Bu kimselerin en büyük amaçları para kazanmak, çocuklarına iş kurmak, geleceklerini garantiye almak, onları evlendirmektir. Namaz kılar, kurban keser, belirli ibadetleri yapar, vakit buldukça umreye giderler. Kur’an ahlakının anlatılması ve yaygınlaştırılması amacıyla yapılan her türlü girişimde ise hep geride kalır, yaşananları uzaktan izlerler. Yaşamlarında ve iman anlayışlarında akılcı ve aktif bir yaklaşımları yoktur.
Oysa Kur’an ahlakını anlatmak, iyiliği emredip kötülükten menetmek müminlerin en önemli sorumluluklarından biridir. Ancak söz konusu kişiler bu konuda hiçbir çaba içinde olmaz, riske girmezler.
İnsanın islam’ı kabul edip yaşamasının asıl nedeni, Allah’tan başka ilah kabul etmemesi, Allah’a iman etmesi ve O’na teslim olmasıdır. Mümin, Kur’an ahlakını yaşamak, yaygınlaştırmak ve Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak amacıyla yaşar. Din başka bir amaçla yaşanıyorsa, bunun adı gerçek iman değildir. Samimi inanan insan, asla diğer insanlara gösteriş yapmayı, toplumda bir yer edinmeyi ya da çıkar sağlamayı hedeflemez.
İman edenler hayata Kur’anî bakış açısıyla bakarlar. Samimi Müslüman’ın farklı bir ’hayat felsefesi’ yoktur; şeytanın değil Allah’ın sistemine bağlıdır. Tek doğru yol Allah’ın bizler için seçtiği hak yol olan İslam’dır.
"Rabbimiz, günahlarımızı ve işimizdeki aşırılıklarımızı bağışla, ayaklarımızı (bastıkları yerde) sağlamlaştır ve bize kafirler topluluğuna karşı yardım et."
Fuat Türker, Haber Vaktim
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.