- 815 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Fizan’a Yolculuk (I) !.. (14 Şubat Bin Dokuz Yüz Yıl Sonra!)
‘O gün, o gün kü gördüm seni’
Görmekle görebilmenin içinde asi bir adım vardır, sevmek ve sevebilmek gibi!.
Fizan’a Yolculuk; Fizan adında çok uzak bir şehir vardı. Ne kocaman şehirler kadar büyük nede şehirler gibi karma karışık, insansız!. Varlığı insanlardan uzak,insanların incitemediği ilk dünya,şehir belki de kalp!.. Fizan’a yolculuk mutluluk ormanlarında kaybolurken gerçekleşir. Ladin ormanında bir güzelliğin peşinde koşarken ağaçların arasında iz sürmekle başlar. Fizan ya uzak bir kent, güzelliğin ta kendisi!.. Yollara koyuldum arkama bakmadan ,olabilecek her şeye inat ve kimsesiz ilerledim.Zaman gittikçe aydınlıklar ışıklarını kapatıyordu üzerime…
Biraz daha uzaklaşırken az ötede kanadı kırık bir kuşa rastladım, ağaç kırıntılarının içinde kıvranıp duruyordu. Uzatırken ellerimi, avuçlarıma alıp onu sevmek belki de iğlileştirmek istedim ama ellerime aldığımda bir hayal olup ellerimden uçuverdi… Kim bilir belki de bir melekti ve ben suçlu bir insan, kirli ve acımasız olduğum içindi bu kaçış…
Yağmurlar başlamıştı; Ladin’den ilerlerken ağaçlar üzerimi kapatmış ışıklar karanlığa doğru uzaklaşıyordu. Kuşların cıvıltıları birden bire kesilmişti, yağmur olabildiğince sertleşmiş tenimi incitiyordu.Baykuşların sesleri yankılanıyordu göklerden, adeta bir fırtına gibi!..
Yıldızlar karmaşık şekiller çiziyordu, saat 00.00 tarih 14 Şubat bin dokuz yüz yıl sonra! Artık derinliklerde kaybolduğumu anlamıştım. Kayboluyordum bu zamanın içinde, zamanı belirsiz bir gülün kokusunu takiben ilerliyordum. Ne bir yudum su nede açlığımı giderecek bir yiyecek bulabilmiştim. Açım, aslında açlığım mideme dokunacak olan yemeklerden değil, açlığım yolunda yürüdüğüm o güzelliğin yokluğu olsa gerek!..
Yollar dağlara yakın, gece ay’la sevişiyordu, bir müziğin sesi kulaklarıma dokunuyordu, kulaklarımdan aşağıya, yüreğime inip beni benden alıp götürüyordu. Hayal ettiğim, yüreğime dokunup kaçan o güzelliği görebilecek miydim? Görmek ve açlığımı gidermeliydim. Yorgunluğum ayaklarıma vuruyordu, kalbim sıkışıp nefessiz kalıyordum. Dağların içine gizlenmiş sevgiyi görmeliydim, mutluluk adasını bilmeliydim. Kulaklarımı besleyen o sesler gittikçe sessizliğe doğru adımlar atmıştı, tek umudum olan ses bile beni terk etmişti. Dayanmak ne mümkün ses etmeden bir hüngür hüngür ağlayan bir derenin önünde çöküverdim yağmurlarla. Yağmurlar bile bana ağır geliyordu, dizlerim çökmüştü yağmur beni çamurlara salıp kayboluyordum!..
Bir kez daha yaşamaya tutunabilecek miydim? Kim bilir belki son bulmuştu yaşamak. Zaman akıp geçecek miydi? Ne yapsam çaresiz düşlere dalıyordum. Yağmurlar tenimden aşağıya inip sırılsıklam ıslatıyordu beni… Rüyalar merhaba…
Gözlerimi açıtığımda sımsıcak bir güneşin ışıkları altındaydım. Karanfillerin içinde ve kavga eden kuşların etekleri altındaydım. Galiba Fizan’daydım. İnsansız, sevinçler ülkesinde…
Yer: Fizan
Nüfusu: 00001
Tarih: 14 Şubat bin dokuz yüz yıl sonra!..
Saat:00.00
Ne yapsam bir türlü o güzelliği göremedim, bir türlü o sevgiye varamadım görebilindiğim sadece Fizan, mutluluklar ülkesi…
Fizan’a yolculuk güzelliğe inattı
Tarihini bile unuttuğum zamana varmaktı
Bedenimi titreten duygulara ulaşabilmekti
Yüreğe bir su vermekti!..
Fizan mutluluğun ta kendisi!..
Sevgi günün kutlu olsun, saat 00.00 14 Şubat bin dokuz yüz yıl sonra… GÖRÜŞMEK ÜZERE…
(“Fizan: Bilmediğimiz Fizan nerede? Dilimizde ıraklığı, uzaklığı ifade eden "Fizan" sözcüğünü, genellikle coğrafi olarak nereyi tarif ettiğini bilmeden kullanırız. Gerçekten de Fizan, dünyanın en ırak, ulaşılması en güç ve en izole yerlerinden biridir. Coğrafyasının büyük bölümünü çölün kapladığı Fizan bölgesinde yer yer görülen vahalar sâdece hurma ağacı yetiştirilmesine imkân verir.” )
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.