- 1388 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
AKILCI OTORİTE!
"Dinde zorlama yoktur,doğruluk sapıklıktan ayrılmıştır.Kim tağuta küfredip Allah’a yönelirse(iman ederse)o, kopması imkansız bir ipe bağlanmıştır.Alah işitendir bilendir."Bakara:256
"Allah iman edenlerin dostudur.Onları karanlıktan aydınlığa çıkarır,küfredenlere gelince,onların dostu da tağuttur;onları aydınlıktan karanlığa çıkarır.Onlar ateş ashabıdır ve onlar orada temeli (ebedi) kalacaklardır."Bakara:257
Bilinçli bir seçim, baskı unsuru olmayan tek yol,iradenin kuşatıcılığına bırakılmış bir umut.kudret çapkınlarından dimağları kurtaran bir güç.Kudret çapkınlarının amaçlarını açık bir ifade ile beyan eden bir ültümatomdan başka bir hakikat midir ki,bunu anlamadan geçelim.
Hür düşünce mektebine çağrı bu nida ile başlar,iradelerini kullanmaya aday bireyleri de Allah’ın ipine sımsıkı bağlanmaya çağırır.Tarihin karanlık anlarını,aydınlık sayfalara aydınlık satırlarla yazma cüretini gösteremeyen tüm insanları bir nebzecik Allah’ın bu ayetleri üzerinde düşünmeye davet ediyoruz.Beşeri safsataların hepsinde de zorlayıcılık özelliği ortak bir payda olarak ortaya çıkar.Bu zorlayıcılık unsuru günümüzde daha net bir şekilde belirginlik kazanmıştır.Beşeri safsataların hareketlenmesine baktığımızda,kudret sahibi olma önemli bir aşamadır.Kudret sahibi olma isteği beraberinde kudreti ele geçirme sürecini ortaya çıkarır.Kudreti ele geçirme sürecine giren insanlar,kendi dışında bulunan insanlara mutlaka baskı yapacaklardır.Bu baskı,bir düşüncenin,dinin ve ideolojinin zorla kabullendirilmesine kadar gidecektir.
Bireylerin, toplumların,düşüncelerin çatışmalı bir hayatı yaşıyor olamsı,kudreti(nüfuzu-otoriteyi)ele geçirme isteğinin bir yansıması olarak belirir.Kudret için çatışan toplumların,hayatlarının fonksiyonelliği,nüfuzlarını korudukları oranda vardır.Daima nüfuz sahibi bir otoritenin,güç odaklarından gelecek tehlike sinyallerini göz önüne alarak yaşamak,ölü olmaktan farksızdır.Ölü bireylerin seçim şansları yoktur.İşte, görüyormuyuz Allah’u Teala,dinin nüfuzunu gündeme getirerek,insanların bilinçlerini ipotek altına alarak,kesinlikle böyle yapmazsanız cezalandırırım diye hitap etmiyor.Otoritenin varlığını bireyin iradesinin altında tutuyor.Bireyin iradesinin fonksiyonlarını yerine getirdiği hayatın, daha gerçekçi ve hakka dayalı bir hayat olduğunu Rabbimiz,"Dinde zorlama yoktur"ayetiyle kulakların pasını ve kalplerin mührünü biraz olsun kaldırarak bize anlatıyor.
İslam ile bunun dışındaki ideolojileri birbirinden ayıran en önemli özellik,İslami düşünce ve hayatın,kendisini ifade ederken zorlayıcılıktan şiddetle kaçınıp,insanların hür iradeleriyle seçimleri yapmasını istediğini görmekteyiz.Beşeri ideolojiler ise,kendilerinin en doğru olduklarını,tüm insanlığın bunu kabullenmesi bir zorunluluktur şeklinde saçmalıklara,bütün bir insanlığın hayatını endekslemeye çalışarak,bireylerin iradelerini yok etmeye çalışmalarıyla tarihe damgalarını vurmuşlardır.
İnsanlığın iradesizliğinin üzerine kurulan otoriteler,akıldan yoksun otoritelerdir.Allah eksenli otorite ise insanların özgür iradesinin kollektif yansıması olarak ortaya çıktığından,akılcı bir otoritedir.Akılcı otorite,insanların hür iradeleriyle seçip,bilinçli davranışlar sergilemesine engel olan güç odaklarıyla çarpışır.Onların varlıkları daima tehlikelidir,bireylerin ve toplumların iradelerinin üzerine çöreklenen bu güçler,aydınlığa açılan kapı ve pencereleri daima kapatırlar.Kör cephede işe yaramayan pencerelerin açılmasını bir tehlike olarak görmezler.Kör cephedeki pencereler,karanlıklarla iç içedir.Zaten insanların bilinç sömürüsüyle beslenen bu güçler,karanlık atmosferde bulunduklarından,zorlamayı tercih etmektedir.Şurası bir hakikattir ki,kendi varlığının meşru olduğuna inanmayan güç odakları,zorlamanın ve baskının kaçınılmazlığına inanır.Bu tür düşünceler, bütün toplumlarda,insanlara ölümü,kanı,gözyaşını,zulmü ve otlaşmayı hatırlatmaktan başka bir işe yaramazlar.Akılcı olmayan bu güç odakları,toplumların fonksiyonelliğini açıklarken,dikkate aldıkları öncülleri;kendilerine herhangi bir eleştiri ve muhalefetin olmamasıdır.
Yeryüzünde kudreti ele geçirmek için mücadele eden toplumların hiçbir zaman baskı ve zorlamadan uzak olmadıkları muhakkaktır.Kudret savaşını veren güç odakları,dincilik kimlikleriyle de varolabilirler.Bu açıdan baktığımızda şöyle bir açıklama kaçınılmazdır.Dindarlık ile dincilik kimlikleriyle,insanlığa kendi arzu istek ve beklentilerini,dini bir hakikatmış gibi lanse ederek,yumruk farklılaşmasına ulaşabilmek için,kudret savaşı veren realiteleri birbirinden ayırmak zorunluluktur.Allah diyor ki,"Dinde zorlama yoktur"ama dincilik kimlikleriyle ortaya çıkıp,insanları Allah’a çağırmada onlara baskı, zorlama ve ölümle sonuçlanacak kadar büyük bir küstahlığı reva gören bir zihniyetin mücadelesi,nüfuz kazanma savaşından başka bir gerçeklikle anlatılamaz.Bu zihniyetlerin kendi açılarından fonksiyonellikleri,insanlara zulmedip kadın,çocuk yaşlı demeden göz yaşını akıttıkları oranda vardır.Böylesi bir anlayışın zulüm üzere kurulmadığını söylemek mümkün mü?İşte islam yolunda adımlamak isteyen insanların, Allah’ın dini ile varolan dinci anlayışların birbirinden çok farklı olduğunu bilerek yola çıkmaları gerekir.
Şunu iyice kavramak gerekir ki,dinin kendi varlık gayesini ve bu gayenin gerçekleşme yöntemini dikkate almadan girişilecek her faaliyet,insanlığa zulümden başka bir şey getirmeyecektir.
Yıl:1992
Yer:Elazığ
EROL KEKEÇ
YORUMLAR
Merhabalar sayın Kekeç
Bir kaç gündür yazılarınızı,şiirlerinizi kısmen okuyarak, sizinle meşgul oluyorum. İlgimin sebeplerinden biri her şeyden önce yazı ve şiirlerinizin felsefi derinlikleri ve toplumsal vurgulu yapılarıyla ilgilidir. Diğer bir sebepte hemşerim olduğunuzu sanmamdır.
TİLHABEŞ, şimdiki adıyla Yavuzeli, benim halamın gelin gittiği yer oluşu, Tilhabeş de akrabalarımızın ve lise yıllarımda da Tilhabeşli arkadaşlarımın "1955" olamasıdır. Ben Polateli liyim "Ispanak lı"
Bu yazınız da diğerleri gibi çok derin ve biraz da ağdalı değerli bir felsefe din tandansı yüksek çok önemli bir toplumsal çalışma ürünü olmuş. Keşke tüm insanlarımız bu denli derin ve anlamlı fikir ve felsefi düzeyi yüksek çalışmaları okuyup anlasa, gerekli olan doğru sonuçlara varabilseydiler. Hiç kuşkusuz bu günkü çelişkileri, çalkantıları, anlamsız ve korkunç baskı oluşumlarını yaşamazdık, bu denli aymaz ve yozlaşmış otoritesizlik boşluğu içinde olmazdık.
Evet, toplum yöneten yönetim erki yöneticileri, bireylerin doğruya, iyiye, gerçeğe, güzele, adil olmaya ve vicdani düşünmeye yönlendirirlerken bunu adil bir otoriterlik içinde yapmak zorunda da kalabilirler. Bu otoriterlik anlayışının ciddiliği, titizliği, toplum deviniminin selameti ve adil denetimi anlamına da gelebilir. Çünkü insanın, adil gözetimler altında denetlenmesi de, onun akıl ve iradi gücünün büyüklüğü oranında bir zorunluktur. Biz kısaca bunlara "Kurallara uymak" diyoruz. Ama bu söylendiğ ikadar basit, bu denli kısa ve yalın değildir. Temel olarak DİN den,yani inançtan gelen bir kaynaktır. Çünkü insan yaşam ve davranışının temel kuralları hikmet sahibi tarafından düzenlenmiş, akla işlenerek gerçek bir mantık öğesi olarak insanlara sunulmuş,bu sunuma uygun davranış gösterilmesi istenmiş Yaratanımızca insanlardaan.
Kaynağı Yaratıcımızdan olan tüm otorite biçimleri hiç kuşkusuz insanların hayrına ve onların yaşamlarını kolay ve anlamlı kılmaya yöneliktir. Yeterki her otariter davranış, Yaratanın gerçek emirlerini içersin ve yansıtsın. Bunun doğruluğunu ve yanlışlığını akıl denen,Yaratanın en büyü armağanı salim bir düşünceyle her zaaman düşünüp bulabilir. İşte yanlışa yönlendiren uydurma din olğusu, "DİNCİLİK ticareti" yapanlarca bu noktada çoğu zaman siyasi ikballer peşinde koşup kendine otoriter ortamlar yaratmak iteyenlerce ve çıkara dayalı, otoriter amaçlı davranışlar biçiminde bu günkü düzeyde ortaya çıkar. Bu tam anlamıyla dört başı mamur bir insan ve inanç sömürüsüdür. İlahi kudretin bütün tanımlarına ve kurallarına kapalı bir biçimde karşı çıkmak aanlamına gelir. Günümüzün bazı siyaset bezirganları bu çarpıcı gerçeği, cahil bırakılmış sefil halkımızın gözünden saklamayı başarmışlardır.
İnanç sömürüsü yaapanlar bunlardır. Gerçek din olgusunu, sahih müminliği mihverinden saptırarak dincilik yapanlar bunlardır.
Gerçek müminler hak ve hukukları gözetirler. Sömürünün her çeşidine, en nadide yaratılmış olan insanın aşağılanıp, itilip kakılmasına izin vermezzler. Her canlının, hatta her nebatın, her kuralın bir kıymeti haraabiyesinin olduğunu bilirler. Yaradana, korkudan ziyade saygı ve sevgi duyarlar. Korku insanın günahlarının, yanlışlıkların, yaptığı zulmetlerin sonucu hisssedilen çok kötü ve insanı içindek ibir kurt gibi yiyip bitiren bir duygudur. Doğruluk ve dürüstlük kurallaarını bilinçli, gerçek anlamıyla algılayıp duyan hiç bir insanın, hiç bir şeyden korkmasına gerek ve lüzum yoktur.
Daha nekadar uzun ve başka şeylerde yazılabilir anlamı ve içeriği bu denli zengin bu çalışmanız için. Gerçekleri derin bir vukufla güzel kapsamış bu çalışmanızda. Esenlik dileklerimle kutluyorum sizi sayın Erol Kekeç hemşerim ve dostum.
Kemal polat
kempol tarafından 2/21/2011 4:36:32 AM zamanında düzenlenmiştir.
TİLHABEŞLİ FİLOZOF
il olduk yorum,işte oradan yani kilis ama köy orası olmasa da oraya karşı içimde bir hasret var,mercidabık savaşlarının olduğu bölge olmasından,ondan bu ismi 20 yıldan fazladır kullanırım.selam ve saygılarımı iletir mutluluklar sunarım....