YOLCULUK - 2
Geçtiğimiz yerlerde manzara büyüleyiciydi. Göz alabildiğine ağaç ve yağmur. İki doğa harikası birleşince ortaya muazzam bir tablo çıkıyordu. Sanki bir ressamın tablosundan kopup gelmiş gibi.
Bir an bu tabloyu benim yaptığımı hayal ettim. Fakat bu çok kısa sürdü ve hayali tablomu elimdeki fırçayı tüm renklere bulayarak elde edebileceğim en çirkin renklerde gelişi güzel karaladım. Benim tablomda güzelliklere yer yoktu. Buna tahammülümde yoktu.
Karaladığım tabloyla önce kardeşimden intikamımı alır gibiydim. Hayatım boyunca bana bu acıyı yaşatmaya hakkı olmayan insandan.
Şimdi o günlere tekrar geri dönmek istemediğim için ailemi düşüncelerimden tamamen çıkardım. Geçmişle bir şekilde yeniden yüzleşmeyecek miydim nasılsa?
Arada tek tük geçtiğimiz yerleşim yerlerinin adlarını okumadan uzaktan gördüğüm o evlerde kimlerin yaşıyor olabileceğini düşünmeye başladım. Şehir, kasaba veya köy… Hiç birinin isimleri umurumda değildi. Hepsi sıradan yerleşim yerleriydi sonuçta.
Hayal sınırlarımı zorluyordum ama hepsi birbirine benzeyen yaşantıların hayali zor oluyordu.
Arada tek tük neredeyse yıkılacakmış, üflesen uçacakmış izlenimi veren gecekondular. Oldum olası nefret ederdim gecekondulardan ve içinde yaşayanlardan. Bu kadar yoksulluk çekeceksiniz madem neden dünyaya gelipte buraları işgal ediyorsunuz. Sizin yaşamaya bile hakkınız yokken, bir de hakkınız olmayan yerleri işgal edip bizlerin hakkını gasp ediyorsunuz!
Nefret ediyordum gecekonduda yaşayan insanlardan! Nefret ediyordum annemden, babamdan ve kardeşimden!
Daldığım düşüncelerden mola verildiğini duyuran anonsla sıyrıldım.
İşte gerçek dünya!
Mola veren otobüsler ve süresi dolup kalkmaya hazırlananlar. İndiği aracın hangisi olduğunu unutarak telaşlı telaşlı sağa sola koşuşturan insanlar. Otobüsüne son dakika yetişip hareket halindeyken atlayanlar. Elimde tazeliğini çoktan yitirmiş bir bardak çay ile bu insan yığınını izlemeye koyuldum. Bu kadar çok insan nerden gelir nereye giderdi? Belli ki hepsinin bir sıkıntısı, kendilerine göre bir telaşları vardı. Hem onlardan bana neydi?
Otobüsümüzün hareket saatinden önce çoktan yerimi almış yağmurda ıslanmamak için koşuşan insanları izliyordum.
Ne saçma!
İnsan yağmurdan kaçar mı? Hem istediğin kadar koş. Islanacağın kaçınılmaz olduktan sonra bu kadar telaşın ne lüzumu var?
Başını kaldıracaksın gökyüzüne ve yağmurun yüzünü yıkamasını izleyeceksin. Sırılsıklam ıslanacaksın. Yağmur iliklerine işleyecek. Aldırmayacaksın sana deli gözüyle bakanlara.
Yağmurda ıslanmak güzeldir!
İnsanın ruhunu yıkar…
Benim ruhumu ise ancak üstümü örtecek kalın bir kar tabakası ve bir avuç toprak!
_ Merhaba! Dedi yanımda oturan bayan.
Onunla konuşmaya hiç niyetim yoktu. Sohbet havamda değildim şu anda. Sadece başımla merhaba hareketi yaptım.
_ Ankara’ya mı siz de?
Ne saçma bir soru bu böyle. Ankara’ya olmasa bu otobüste ne işim olabilir?
_ Evet! Dedim kısa ve net bir şekilde. Bakışlarım öylesine sertti bana göre. “ Yeter artık konuşma!” der gibi. Bayan da bunu anlamış olacak ki ; “ Konuşmayı pek sevmiyoruz anlaşılan. Neyse iyi yolculuklar size.” Dedi ve elinde tuttuğu kitabı okumaya koyuldu.
Göz ucuyla okuduğu kitaba bir göz attım. Nietzsche’nin “Böyle Buyurdu Zerdüşt” kitabı.
Yazarın ismi bile bir garipken kitabı kim bilir ki nasıldı? Birkaç kelime okuyacak oldum kitaptan bir şey anlamadım.
İnsanlar ne boş şeylerle uğraşıyorlardı. Eminim kitabı okuyan bu yolcu da sırf yanındakine hava atabilmek adına bu kitabı seçmişti. Zaten zaman zaman denk geldiğim yolculuklarda edindiğim deneyimle insanlar hep birbirlerine nispet yapmak için kitap okurlar. Özelliklede ağır psikolojik romanlar seçerler ki kültürlü olduklarını bir kez daha ispatlasınlar.
Bu onların ne kadar bilgili göründüklerinin ve ben ulaşılmazım demelerinin bir yoludur.
Yol arkadaşımı bir kenara bırakıp sanki yanımda yokmuşçasına yine kendi dünyama daldım.
YORUMLAR
Zaten zaman zaman denk geldiğim yolculuklarda edindiğim deneyimle insanlar hep birbirlerine nispet yapmak için kitap okurlar. Özelliklede ağır psikolojik romanlar seçerler ki kültürlü olduklarını bir kez daha ispatlasınlar.
Vallahi bu dogru bile olabilir diye düsüündüm bir an.
Ilginc bir icerik yüregine saglik
Sevgim sonsz
Geniş kapsamlı bir anlatım keyifle okumaktayım sayın yazarımız...
Şöyle ''
okadar yalın bir anlatım ki kurgu ve bulgu, bazı köşe yazarlarının dar kelime dağarcığını görünce size büyükçe alkışlar diyorum. Hatta yazdığımız başlıktan bile kopya yapan kıskanç kalemler okusun sayfanızı da dağarcıkları büyüsün...
Diğer bölümlerde görüşmek dleğimle...
Saygımla dost...
İlk bölümü kaçırmıştım. Şimdi iki bölümü bir arada okudum. İç sesleri okumayı sevmişimdir, her zaman. Öykünde de bolca var ve büyük keyif aldım. Kalemine kuvvet Nurcan'cım. Sevgilerimle.
N. B. Ç.
Sizlerin desteği sayesinde.
Sonsuz sevgilerimle...
Mola veren otobüsler, süresi dolup kalkmaya hazırlanan otobüsler. = İkinci otobüse gerek yoktu.
... /hazırlananlar... deseniz kafiydi.
Göz alabildiğine ağaç ve yağmur birleşince ortaya bir ressamın tablosundan kopup gelmiş izlenimi oluşturan bir manzara çıkıyordu.=Çok uzun bir cümle.
Final kısmı güzeldi.
Kendi dünyasında gezinen insanın ruh halini ustaca kaleme almışsınız...
Dokuz.
Selamlar...
N. B. Ç.
Eleştirilerinizi görmek çok güzel.
Saygı ve sevgilerimle...
bu sefer erken den yakaladım galiba aman gerisini cabuk yaz canım meraktan ölmeyeyim buralarda:) çok farklı bir öykü sürüklendim peşinden yolculukları sevdiğimden olsa gerek kutlarım....
N. B. Ç.
Sonsuz sevgilerimle...
Bizim yolcu ukala ukala yola devam ediyor bakalım sevgili Nurcanımızın kaleminden.
Çok güzel gidiyor. Tebrikler...
N. B. Ç.
Sonsuz sevgilerimle...
N. B. Ç.
Sevgilerimle gülüm...
Yabancısı olmadığımız bir iklim..Yola devam...
Tebrik ve teşekkürler...........
N. B. Ç.
Saygılarımla...
Sevgili arkadaşım ikinci bölümü görür görmez hemen okumak istedim. Merak uyandıran bir öykü. Kahramanımızın ruh halini güzel tahlil etmişsin. İç sesler okuyucuya öykünün içine girmesine fırsat veriyor. Tebrik ederim canım. Merakla devamını bekleyeceğim. Sevgilerimle..
N. B. Ç.
Sevgilerimle...
N. B. Ç.
Çok teşekkür ederim.
Sevgilerimle...