Su Bardağında Üç Derste Umut
İki gündür dinmeyen yağmurla kardeş ağlaşmam ile söyleşiyordum.
Hangimiz daha içlidir diye geçiriyordum içimden.
Son sigarasını bu kez yakmaya karar verdiğinde yağmur, o şarkı geldi aklıma…
Son kibrit çöpüm gibi sakladım seni
Rüzgârlıydı hava
Tiryakiydim üstelik yakmadım seni
Ben yağmur yüklü bir bulutum
Kime çarpsam ağlarım
Şarkıyı çok sevmiştim o yıllarda, söz yazarını bilmiyor olmama kızdım.
Araştırdığımda kafam daha da karıştı.
Yazarı Fatmagül diye bir kızdı, on altı yaşında bir kitap yazdığını söylüyordu arama motorları.
‘’Eğitilmiş bir denizi, su bardağında besleyecek başka bir sen yok mu?’’ kitabın adı.
İsime mi takılırsınız, küçük yaşında yazdıklarının inanılmazlığına mı?
Şizofren olduğunu söylüyorlar yazarın, neler yaşadığını merak etmeden…
Bu öykü bu tanımadığım kızın hayal dünyasına bakıştır…
Ders I: Çekilmez olanla barış yani kendinle.
Bitmek bilmez bir trafik; içimden geçen üç Beyoğlu Tramvayı, beynimi düzen vatman ve ondan artan salyaların içine düştüğü ıslak hamburgerler…
Kulak tırmalayan flütlü dilenci; sabaha karşı horon tepen Lazlar, gözlerime işeyen erkekler ve ondan artan zamanlarda üstümde izmarit söndürülen gençliğim…
Kokmayan çiçekler; batmak bilmeyen bir güneş, ellerime güvenmeyen bir sevgili ve ondan artan kırıntılarla doymaya zorlanan benliğim…
Koşturmaca; çıksan da yükseltmeyen merdivenler, sözlerime önem vermeyen bir baba ve ondan artan katliamlarla beslenen bir anne…
I.Teneffüs: Radyoyu kapattırdım, sürekli beni kötüleyen o spikeri ilk gördüğümde öldüreceğim. Yalanlarla insanları bana kışkırtmasından bıktım.
Bunu ne ara yaptılar inanamıyorum; güzelim ellerimi gece doğrayıp yerine ucube iki şişko el monte etmişler. Bilim çok ilerledi diyorlardı inanma sen kızım, adamı böyle itin kıçına sokarlar.
Benim olmayan ne çok şeyle yaşamak zorundayım.
Artık sabah olmaz
Bu kentte bana
Tutmaz kimseler sigara bile
Düştüğün yere saplanmış bakışlarım
Bakmaz kimseler bakamaz
Artık bu kentte sabah olmaz
Ben yağmur yüklü bir bulutum
Kime çarpsam ağlarım
Tarzım olmayan sanatçıların albümleri ile dolu hard diskime küfür ederken, bana bu şakayı yapanın kim olduğunu bulmaya yemin ediyordum.
Yerde duran pembe külot, ilk kez gördüğüm makyaj takımı, masadaki boş kola kutuları, mentollü sigara paketi eve birilerinin benden habersiz girip çıktığının göstergesiydi.
Kendi evime çıktığımda ilk iş olarak telefonları iptal ettirmiştim. Beni görmek isteyen gelir görür. Açık adresimi ben dâhil kimse bilmiyordu.
Cesaretini toplayıp perdeyi araladı. Görmeye alıştığı terasta bir telaş vardı. Saçak başlarına saksılar yerleştirilmişti. Mutluluğu ispat etme niyetli gülücüğü ile bir kadın çiçek ekiyordu. Morlu sarılı begonya benzeri çiçeklerle donattığı terasına beni buyur etti sanırım. Çay demliğini işaret ederek ve dudak kenarlarındaki bükülmeyi görmediğimi sanarak, nezaketini gösterdi mutlu kadın…
Ders II: Zorundaysan sevmeye çalış.
Dışarı korkusu; güneşin her şeyi delen mağrur ışığı, gözümü kör eden haksızlıkları ve geriye kalan bir tutam acıma hissi…
Gündüzleri uyuma hissi; geceye tapınan bir cadıyım, temizlenmeyi kararma sanan bir şeytan var içimde ve geriye kalan bir avuç edepsiz giysi…
Sarı mor çiçekler; içimi eriten Onur Akın bestesi, korkularımın depreşmesi ve geriye kalan bir garip hayat dersi…
Bir Alevi deyişi; kişiliğimin en zarar görmemiş yeri, inançlarımın çocuklarıyla halay ve geriye kalan bir dirhem insan irisi…
II. Teneffüs: Takip ediliyorum, siyasi olduğum için alışığım aslında ama bu kez çok korkuyorum. Her gece ensemde bir bıyıklı, nere gitsem peşimde nere dönsem onun yüzü, aynı adamdan on tane var. Onuz polis bulup yollamışlar ardım sıra.
Sesimi değiştirdiklerine tanık oldum bir kez, sanırım bir çip yerleştirdiler gırtlağıma.
Bazı günler bana acıyıp eski sesime dönmeme izin veriyorlar.
Hava kararmıştı, giyinmeye başladı. Dolabı açtığında bir peruk buldu. Güldü. Çıkardığı sese şaşırmasına irkildi. Kahkaha atmayalı çok olmuştu.
Kime çarpsam kendimi
Ve bölsem milyarlara
Payı sen faydası sen ağlarım
Farz et delsem karanlığı
Farz et ki delsem
Işığım sen, güneşim sen, ayım sen
Lisedeki kimya hocası çok şakacı ve hayatı takmayan biriydi. Şimdi beynindeki kimyasalların ona aynı türde yaklaşmaları ona normal geliyordu.
Geceler, alkol, canlı müzik ve sigara dumanlı barlar ona dayanma gücü veriyordu.
İlk sevgilisinin sesine benzeyen bir türkücü bulup kaybolmak istedi sazların arasında. Hüzünlenmek ona iyi geliyordu o da öyle yaptı.
Ders III: İç dünyana kendin dâhil kimseyi sokmayacaksın.
Bir bar taburesi; yeşil gözleriyle iktidar olmuş bir esmer, kirlenmenin ekşi tadı genzimde ve posası kükürtlü bir inleme…
Perdeleri kapalı yabancı oda; yorgun düşmüş vücutlar, pişmanlığa yer olmayan bir yaşam ve tasası haplara emanet bir sabah…
Kollarında umut kraterleri olan bu adam; morarmış ölü gözaltları, acımasız bakan en çocuk yanım ve asasının iki yanı bok ailem…
Yazdığım bir şiir; inanması zor ama sevdiğim bir sanatçı bestelemiş…
Son kibrit çöpüm gibi
Sakladım seni
Rüzgârsızdı hava tiryakiydim üstelik
Yakmadım seni
Ben yağmur yüklü bir bulutum
Kime çarpsam ağlarım
Paydos
31.01.11
Nadir
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.