- 610 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
POLEMİK(A)
POLEMİK(A)
Ülkemizin her safhasında görmeye alıştığımız polemiğin ne olduğunu ve insanların neden polemiğe düştüğünü biraz düşünmenin faydalı olacağına inanıyorum.
Polemik kavramı; Yunanca savaş veya kavga anlamına gelen Polemikos kelimesinden türemiştir. Polemik kelimesinin babası Platon’dur. Platon, Cumhuriyet adlı kitabında Polemarchus adında bir karakter ortaya koymuş, polemiği de etik tartışmalara götüren güçlü bir araç olarak tanımlamıştır.
Polemiğin hiciv, yergi, propaganda, taşlama, manifesto ve savaş ilanı gibi çeşitleri vardır. Ülkemiz insanları bunlar arasında en çok yergiyi ve kavgayı tercih etmektedir. Siyiasetçilerimiz ise; siyasal hesaplaşmayı ve kara propagandayı tercih etmektedir.
Herhangi bir konuda karşı karşıya gelen insanlarımız, ortada var olan bir sorunun çözümü noktasında birkaç dakika sabırla birbirlerini dinlerler. Haksızlığı az-çok ortaya çıkan kişi, haklılığını ve üstünlüğünü ispat edebilmek için laf cambazlığına başlar. Diğer taraftan haklı olduğu halde girilen polemikler sonucunda haklılığını bir türlü ispat edemeyen kişide diğeri gibi polemiği etkin bir yol olarak seçer.
Sorunların daha iyi anlaşması ve çözülmesi için insanların birbirlerine daha sabırlı ve saygılı olması beklenirken; bu insancıl yollar anında terk edildiğinden konuşulacak konular özünden koparak bambaşka bir kimliğe bürünür. Asabiyetin verdiği olumsuz etkiler; konuşmaları küfürleşmelere, hakaretlere ve hatta tehditlere kadar götürür. Sonuç; hepimizin gazetelerde ve TV ekranlarında gördüğümüz kanlı hesaplaşmalar, yaralanmalar veya ölümlerdir.
İnsanlarımız polemik yüzünden sorunlarını çözemezken; çeşitli sorunları ay-dınlatmak amacıyla ekranlara konuk olan ehil kişiler veya ehil olduklarını ileri sürenler arasında da maalesef sert tartışmalar yaşanmaktadır. Her fırsatta insan hak ve hürriyetlerinden dem vuran bu kişilerin konuşanın sözünü kestiğini, konuyu bir başka noktaya taşımaya çalıştığını görüyoruz. Bu hak gaspı beraberinde polemiği tetikliyor ve asıl konular başka noktalara taşıyor. Bilgilenmek amacıyla ekranları başına oturan vatandaşlar, bilgi yerine yeni küfürler ve yeni hakaretler öğrenmiş olarak huzuru bir kalp ile ekranlarını kapatı-yorlar(!)
Köşe yazarları, makale yazarları, kitap ve dergi yazarları, din adamları ve hatta medyunlar televizyonlarda bir araya gelip, ülkemizin en öncelikli konularının analizlerini yapmaya çalışıyorlar. Farklı alanlardan oluşan bu gurup, kendi alanına girmeyen konulara ışık tutmaya çalışıyor. Bir din adamının siyaseti yorumlaması ne kadar abes ile iştigal etmek ise, bir siyasetçinin de dini konularda fetva vermeye çalışması bir o kadar abesle iştigal etmektir. Bir ekonomistin bir medyumun alanına girip, fikir beyan etmesi de abesle iştigal etmektir. O zaman akıllara şu soruların gelmesi gayet normaldir. Ülkemizin ekonomik yapısı tartışılacaksa; gelecek günlerde Türkiye’yi ekonomik anlamda hangi tehlikelerin beklediğini bir medyuma sormak akıllara ziyan bir tertiptir, bir düzendir. Ekonomistler, idare ettiği ülkenin ekonomik altyapısını bilemez mi? Alınan tedbirlerin sakat veya eksik olması halinde ekonominin iflas edeceğini bilmek için bir medyuma başvurmanın ne anlamı vardır?
Bilindiği üzere ülkemizde pek çok TV kanalı mevcuttur. Bunların büyük bir kısmı iktidarı destekleyen yayınlar yapmaktadır. Diğer TV kanalları ise iktidara muhalefet olsun amacıyla olayları farklı bir şekilde halka sunmaktadırlar. Ülke gündemini günlerce, hatta aylarca meşgul eden konular hiçbir zaman aslına uygun bir şekilde halka aktarılmamıştır. Bu nedenle insanların akıllarında pek çok soru işaretleri oluşmaktadır. Hangi kanalın, hangi gazetenin veya hangi politikacının doğru söylediği anlaşılamamaktadır.
Gözlemleyebildiğimiz kadarıyla, yayıncı kuruluşlar kendi görüş ekseninde hareket eden aydınları bir araya getirerek program yapmaktadırlar. Şunu da söylemek yanlış olmaz; aynı fikri savunan üç kişi arasına bir farklı düşüneni getirip tartıştırmak hiç adil bir yayıncılık değildir. Burada anladığımız tek şey; üç kişinin arasında kalan kişinin savunduğu fikirlerin ne kadar sakat ve ilkel olduğunu gözler önüne serebilmektir. Gözlemlediğimiz bir başka konu ise; halkın aklını karıştırarak doğru, berrak bilgiye ulaşmasını engellemektir. Ülkemizde olabildiğinde bilgi kirliliği üretmek; konuyu enine boyuna tartışmanın imkânlarını ortadan kaldırmaktır.
Ülke sorunlarının çözüme kavuştuğu mekân TCMM’dir. Seçimlerle parlamen-toya giren partiler, belirli zamanlarda gurup toplantıları düzenlerler. Alınan kararlar ülke sorunlarının çözümüne yönelik olabileceği gibi herhangi bir yolsuzluğun acilen araştırılması yönünde de olabilmektedir. Bu dosyalar, iktidar partisi tarafından ya araştırılır, ya da dosyaların ülkeye hiçbir katkı sağlama-yacağı düşüncesiyle dikkate alınmaz. Burada kullanılan üslup çok önemlidir. İktidar partisi, dosyayı geri çevirme gerekçesini düzgün bir lisan ile ifade edebilirse tartışmanın önü alınmış olur. Dosyasının dikkate alınmadığını düşünen dosya sahibi parti, bu sefer meclis kürsüsünden sert sözlerle iktidar partisine yüklenir. Her parti, diğer partinin veya partilerin geçmişine kadar iner. Hedef partiyi geçmişte yaptıklarıyla vurmaya çalışır. Hedef parti de, rakip partinin geçmişine iner ve kirli çamaşırları bir bir ortaya dökmeye çalışır. Böylece gerek iktidar partisi olsun, gerek muhalefet partisi olsun ellerine geçirdikleri kozları (kirli çamaşırları) bir silah olarak kullanmaktan çekinmezler.
Buraya kadar aktarmaya çalıştığım tablodan şu sonucu çıkarmak mümkün mü diye düşünüyorum. İnsanları esir alan dizilerin, evlilik programlarının ve abuksubuk benzer programların tek amacı; ülkemizin gerçek gündemini halktan saklamaktır. Yani halk uyusun, gerçeklere uyanmasın! Halk uyanırsa, dönmekte olan çarka çomak sokarlar korkusu mu yaşanıyor acaba?
Politika, sorunları ortadan kaldırmak amacıyla tespit edilen yoldur. Ülkemizde siyaset ve politika, doğru ile eğri maalesef birbirine karışmış durumdadır. Sorunlarımız çözüm beklerken görüyoruz ki; politikalar polemik(a) olmuş! Yazık bu ülkeye! Yazık bu ülke insanlarına! Halka vaatlerini yerine getiremeyenlere de yazıklar olsun! Bizler bu ülkenin vatandaşları olarak düzgün politikalar üretilmesini istiyoruz, polemik(a) değil…
Halit DURUCAN
YORUMLAR
Gözlemleyebildiğimiz kadarıyla, yayıncı kuruluşlar kendi görüş ekseninde hareket eden aydınları bir araya getirerek program yapmaktadırlar. Şunu da söylemek yanlış olmaz; aynı fikri savunan üç kişi arasına bir farklı düşüneni getirip tartıştırmak hiç adil bir yayıncılık değildir. Burada anladığımız tek şey; üç kişinin arasında kalan kişinin savunduğu fikirlerin ne kadar sakat ve ilkel olduğunu gözler önüne serebilmektir. Gözlemlediğimiz bir başka konu ise; halkın aklını karıştırarak doğru, berrak bilgiye ulaşmasını engellemektir. Ülkemizde olabildiğinde bilgi kirliliği üretmek; konuyu enine boyuna tartışmanın imkânlarını ortadan kaldırmaktır.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Halit bey teşekkür ederim..Tespitler ve analiz doğrudur...
Platon eğer insanımızı tanısaydı felsefenin seyir yönü de eminim değişirdi..Başlangıç aşamasını yeniden gözden geçirirlerdi...
Onlar insanı ve ihtiyaçlarını tartışırken diğer ulusları sanırım ihmal ettiler...Geri kalmış ırklar ve beyinler...Örneğin bizim felsefemizi..."KÖYLÜ KURNAZI" FELSEFESİ....
Yazınızda eleştirdiğiniz hususlar örneğin...Bizim hareketimiz önce evimizde başlıyor...Sonra komşular cami, köy, mahalle oranın meclisi sayılan kahveler sırasıyla gidiyor...Oradan da esnaf, kurumlar,devlet kuruluşları, partiler, medya meclis vs..ve ortaya günümüz demokrasisi ve fikir özgürlüğü tartışmaları başlıyor...Ve çıkarlarımızın doğrultusunda bütün her şeyi, tüm gerçekleri boğuntuya getirme sanatı devreye giriyor...
Köylü Kurnazı felsefesi...Sokratlara benzemese de bu konuda bir hayli başarılı sayılırlar..Aynen evde, köyde, mahallede, ilçede, vilayette olduğu gibi...
Tencerenin üst kapağından ziyade dibini araştırdığımızda gayet net sonuçlar ortaya çıkabilir...
Saygılar.
Gecedevriyesi
Sizi, bu doyurucu yazınızdan dolayı kutlarım. Okunabilir ve çokça faydalnılabilir bir birikimle yazmışsınız.
Diğer yazılarınızı da okumakla işe başlıyorum. Saygıyla...