- 1064 Okunma
- 16 Yorum
- 0 Beğeni
Küçük Kızın Anılarından 2-
Cümle kapısına geniş yayvan, kenarları aşınarak yuvarlanmış halleriyle, zamanın izlerini taşıyan, mermer merdivenlerden çıkılırdı.
Oymalı tahta işlemeciliğinin sade örnekleri olan kapı, sevgi ile açılırdı her karşılamada.
Hasret dolu kucaklaşmalardan sonra geniş sofadan, ahşap tırabzanlarla süslü merdivenlerden ikinci kata çıkarken, çift kanatlarla arkasına açılmış daire kapısı, hoş geldin derdi konuklara.
O zamanlar odaların hepsinin açıldığı geniş kullanım alanlarına sofa denirdi.
Büyük dayıların en çok kullandığı bu ikinci katın çok büyük bir sofası, oraya açılan sayısız odaları, arka tarafında meyve bahçesine bakan geniş pencereleriyle, insana huzur veren sıcaklığı sizi sarardı hemen.
Gelen konuklar için akşam yemeği hazırlanmış, büyük yemek odasında ağırlardı, misafirleri.
Çok uzun ve etrafında onbeş yirmi kişinin yemek yiyebileceği yemek masası, sessiz, sakin yapısıyla herkesin sevdiği can yengenin lezzetli yemekleriyle donanmış, tok olanın bile iştahını kabartmaya yeterdi.
Çok uykusuz bir çocuk olan küçük kız, sabahları çok erken uyandığından, yemekten kalktığı gibi uyuklamaya başlar, ya annesinin ya da babasının kucağında, onlara ayrılan odadaki mis kokulu yataklara gömülmüş olurdu, büyükler kahvelerini içmek için evin oturma odasına geçerken.
Sabah horozun sesiyle uyanır, kendi kalktığı zaman herkesin de uyanmasını isterdi.
-Anne hadi, daha uyuyacak mısınız? Hadi kalkın.
-Tamam kızım sen elini yüzünü yıka geliyorum.
O tonton pamuk yenge ne zaman uyur, ne zaman dinlenir, hiç akıl erdiremezdi küçük kız..
-Kızım sen niye uyumadın, ben sobayı yeni yaktım, üşüyeceksin.
-Olsun yenge ben sana mutfakta bakarım.
Oturma odası evin en büyük odası, tam ortasında kocaman, dışı çinilerle süslü kocaman bir soba gürül gürül yanıyor. Cam önünde boydan boya uzun bir sedir, arka yastıkları üzerinde tonton yengenin el emeği, göz nuru kanaviçe işlemeli, yastık üzeri beyaz kolalı örtüler.
Oda o kadar büyük ki, yerde iki mi üç mü sayısını şimdi hatırlayamadığı taban halısı her biri devasa boyutta.
İşlemeli kırlentlerle, oturmayı rahat hale getiren, geniş kanepe ve divanlar.
-Sana yardım edeyim mi diyen küçüğe,
-Şimdi annen gelir kızım, sen burada otur diye, onu tahta mutfak iskemlesine oturtup hızla işlerine devam ederdi.
Bütün ailenin bir arada kahvaltıda buluşması, çok zevkli saatler geçirmelerine sebepti.
Yemek odasındaki yaygın kuzine tabir edilen sobada, uzun maşanın üzerinde kızartılan ekmekler, tonton yengenin bahçe mahsulü meyvelerden yaptığı, mis kokulu reçeller, kızıl kınalı tavukların taze yumurtaları, İstanbul’da o kadar tazesini bulamadıkları doğal tereyağları, fokurdayan çaydanlık eşliğinde mis kokulu çayların yudumlanması, tabii ki çocuklar önce sıcacık birer bardak süt içmek zorundaydılar.
Büyük dayı, hiç bağırmasa da sevgiyle karışık bir çekingenlik duyardı, kız ve kardeşi, ona karşı.
-Önce sütler içilecek deyince, ondan aferin almak için hemen yudumlamaya başlarlardı sütlerini.
Evin ortanca oğlu kuş beslemeye çok düşkündü. Sofada tavanda, en az sekiz on kanarya kafesi, onların tatlı seslerini dinlemelerine imkan veriyordu.
Tabii o yıllarda elektrik süpürgesi falan yok. O kadar kuşun, kafeslerden sıçrattığı kabuk ve yemlerle, en az yüz metrekarelik sofayı süpürmek bir işkenceye dönerdi.
Kahvaltı toplandıktan sonra, eline süpürgeyi alan gençler, ya da yengeye yardıma gelen bir akrabası tarafından en az birkaç kez süpürülürdü.
Hiç kimse o sofayı kirli görmediği için, öyle zannediyordu, küçük kız.
Kış günü bahçede oynama şansları olmadığı için:
-Solmaz abi, bizi güvercinlere çıkarsana diye yalvarmaya başlarlardı, evin en küçüğü, kendi akranı Hikmetle.
-Ne olur abi, hadi, çok uslu duracağız, kuşları ürkütmeyiz, diye yalvarmalar sonuç verirse, evin üçüncü katında, geniş bir odada, gerçek ağaç dallarıyla, doğal kuş yuvasına çevrilmiş olan kuş evine çıkmaya hak kazanırlardı.
Devam edecek
YORUMLAR
handan akbaş
Güzel yorumunuza teşekkürler canım.
Etkili anlatımınızla görmüş kadar oldum. Aile bağlarının kuvvetli olması ne kadar güzel. Çok güzeldi yine. Okumaktan büyük haz aldım. Yüreğinizin güzelliği ve sıcaklığı satırlarınızda hissediliyordu. Tebrikler. Sevgilerimle..
handan akbaş
Sevgili Handan, geçmişe götüren yazınla bir an horozların sesiyle uyandım sanki. Gözümde canlandırdın geçmişi.
Güçlü kalemini kutlarım. sevgimle...
handan akbaş
NE GÜZEL DEVAM EDİYOR , AYNI HIZLA BÜYÜK KEYİFLE OKUMAYA DEVAM EDİYORUM
SEVGİLER KARDEŞİM...
handan akbaş
Teşekkürler sevgiler.
handan akbaş
o zamanki evler hem büyük hemde gösterişliydi....içinde yaşayanların yürekleride....ev gibi ihtişamlıydı....sayın handan hanım sürekli takip ettiğim bir sayfanız var...her yazınızda....bir incelik.... doluluk...sıcaklık var....okuyana büyük keyif veriyor bilesiniz saygılar
handan akbaş
Her zaman değerli yorumlarınızla destek oluyorsunuz, selam, saygı ve dualarımla.
Huzur veren bir öykü okumaya bikilmayacak güzellikte.
Sicak ve dogal bir yani var kaleminizin her zaman sevgili Handan.
Yüreginize saglik
Sonsuz saygi ve sevgimle
hicbitmez tarafından 1/31/2011 6:18:22 PM zamanında düzenlenmiştir.
handan akbaş
Çocukluğumda o eski dönemin yarı ahşap binalarında bir hayli yer değiştirmiştik..
Tabii ki bizim gibi o dönemde oturanlar farklı kültürlerin insanıydı..
Oranın asıl sahiplerinin ancak izlerini görebilmiştik..
Takip edeceğim bir yazı..
Saygımla Handan hanım..
handan akbaş
Teşekkürler okuyup, yorumladığınız için, selamlar.
derin izler bırakan bir öyküydü...
sadeliğin hüküm sürdüğü bir çalışmaydı...
kutladım...
handan akbaş
Sevgili Handan Hanım, çok güzel bir hikaye disisi. Dünkünü okuyamamıştım onu da okudum vesileyle. Sanırım o küçük kız sizsiniz öyle hissettim. Harika bir anlatım ve tıpkı siz gibi sıcacık, samimi... Tebrik ediyorum. Sevgilerimle
handan akbaş
Candan, samimi yorumuna çok teşekkürler, değerli arkadaşım benim, sevgiler.
handan akbaş
Trenle başlayan, faytonla devam eden öykü bu bölümde geçmişe olan duygularımızın kabarmasıyla devam ediyor.
Tebrikler Handan Hanım.
handan akbaş
ne kadar hasret dolu bir öykü
başlangıcı bile yıllardır içimizde birken özlemleri ateşledi...
Ah o taş evler...ortada ki büyük salon..biz o sofaya "hayat"derdik...şöminede yanan ateşin üstünde sac ayağı üstünde
fokurdayarak kaynayan güğüm...
bizim yengemizin söz pek geçmezdi
ama didana dediğimiz büyük annemizin koruyuculuğu hiç eksik olmazdı...
tatlı yaramazlıklar
anneden babadan kaçıp babaanneye sığınmalar...hayat boyunca bire daha öyle koruyucum olmadı...
bir zamanlar on beş yirmi kişinin yaşadığı o ev şimdi virane...
değişiyor zaman
ve geçmişi özlemeye başlıyor..bir daha o günlere dönülemeyecek olması ne hazin deği lmi...
bu seriyi okumaya çalışacağım...
sevgiler saygılar
handan akbaş
handan akbaş
handan akbaş
Nostaljik bir yazı.Eski günlerimizi anımsattınız...
Şimdik çocuklar,kuzuneyi,idare lambasını nereden bilecekler...
Tebrikler.
Selamlar.