Cüneyd-i Bağdadi_-3-_
BÖLÜM...3.
Alâüddevle bir gün, Cüneyd-i Bağdâdî’nin vaktiyle çile çekmiş olduğu odaya girdi. Burada, ona fevkalâde bir zevk hâli hâsıl oldu. Sonra, Cüneyd’in mezarına gitti. Orada, önceki zevki bulamadı. Sebebini hocasına sordu. "O zevkler, Cüneyd sebebi ile mi hâsıl oldu?" dedi. "Evet." dedi. "Ömründe birkaç gün kaldığı yerde zevk hâsıl olduğuna göre, senelerce birlikte bulunduğu bedeni yanına gidince, elbette daha çok zevk hâsıl olmak lâzım gelir. Belki, mezarı başında başka şeyleri görerek, ona teveccühün azalmış olabilir." dedi.
Cüneyd-i Bağdâdî’ye; "Hiç ibâdet ve tâat yapmadan karşılıksız olarak Allahü teâlânın lütfuna kavuşmak mümkün müdür?" diye sordular. Cevâbında; "Zâten gelen bütün nîmetler, bütün iyilikler, hep Allahü teâlânın lütfudur. Bu kadar âciz ve zavallı olan insanların yaptıkları ibâdet ve tâatlerin, O’nun lütfu olan nîmetlere karşılık olması mümkün müdür?" buyurdu.
Hazret-i Cüneyd, dükkanına girip kapıyı örter, içerde uzun süre namaz kılardı. Buyururdu ki: "Pazarda öyle kimse tanıyorum ki, her gün üç yüz rekat namaz kılmakta ve otuz bin tesbih okumaktadır." Âlim ve ârifler bunun kendisi olduğunu bildirmişlerdir.
Cüneyd-i Bağdâdî buyurdu ki:
"İnsanları Allahü teâlânın sevgisine kavuşturacak yol, yalnız Muhammed aleyhisselâmın yoludur. Bundan başka olan dinler, inançlar, rüyâlar çıkmaz sokaktır. İnsanı saâdete kavuşturmazlar. Kur’ân-ı kerîmin ahkâmını öğrenmeyen ve hadîs-i şerîflere uymayan kimse câhil ve gâfildir. Buna uymamalıdır."
Cüneyd-i Bağdâdî’ye; "Tevâzu nedir?" diye sordular. Cevâbında; "Şefkat ve merhamet kanatlarını (ana kuşun yavrularını koruyabilmek için üzerlerine germesi gibi) mahlûklar üzerine germen ve herkese karşı yumuşak davranmandır." buyurdu.
"Rabbim beni serbest bıraksa bir dilekte bulunmam. Kulun dilemesi olmaz. O’nun dilediğini yapardım."
"Her kim gördüğünden ibret almazsa, onun görmemezliği görmesinden üstündür."
"İbâdet etmek bakımından dünyânın bir saati, kıyâmetin bin senesinden daha iyidir. Zîrâ bu bir saatte, sâlih faydalı amel işlenebilir. Hâlbuki kıyâmetin o bin senesinde bir şey yapılamaz. O halde, ey mümin kardeşim! Vaktini boş şeylerle geçirme! Zamânının kıymetini bil ve en iyi şeyler için kullan! Namazlarını vaktinde kıl ki, kıyâmet günü pişman olmayasın ve büyük sevâba kavuşasın!"
Kendisine gelip duâ talep edenlere Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri şöyle duâda bulunurdu: "Cenâb-ı Hak, kendisine kavuşturan şeyleri yapmayı nasib etsin! Cenâb-ı Hak zenginliğini kalbine koysun! Seni bütün kötülüklerden alıp, kendisiyle meşgûl kılsın! Sana büyük edep ihsân etsin! Kalbinden râzı olmayacağı şeyi çıkarıp rızâsını koysun. Seni kendine varan en güzel ve doğru yola iletsin."
"İnsanı Allahü teâlâya kavuşturan yol, Peygamber efendimizin izinde bulunanların gittiği yoldur. Bu yola bütün kötü yollar kapalıdır."
"Bir kimse, Allahü teâlâya kavuşmak yolunda, milyonlarca sene sıdk ve ihlâs ile yürüse ve bir an geri dönse, kaybı kazancından fazladır."
"İnsanın, Allahü teâlâya kavuşturan yolda yürümesi, Peygamber efendimize ve O’nun hakîkî vârisi olan büyük âlimlere tam tâbi ve teslim olmakla mümkündür. Şüphe çukuruna ve bid’at karanlığına düşmüş olanlar bu yolda yürüyemezler."
"Allahü teâlânın rızâsına nasıl kavuşulur?" diye sorulunca; "Dünyâya düşkün olmayı terket, kavuşursun. Nefsin hevâsına uyma ulaşırsın." buyurdu.
"Belâ ve musîbet, âriflerin kandili, müridlerin uyanıklığı, gâfillerin de helâkıdır."
"Tasavvuf yollarından yalnız Resûlullah’ın izinde gidenlerin yolu, insanı kemâle ulaştırır. Başka yollar çıkmaz sokağa benzer."
"Kur’ân-ı kerîmin çizdiği sınırları gözetmeyen ve hadîs-i şerîfleri bilmeyen kimse, mürşid, yol gösterici olamaz. Çünkü tasavvuf yolu, Allahü teâlânın kitâbına ve Resûlullah’ın sünnetine bağlıdır. Tasavvuf büyükleri, dîne uyan âlimlerdir. Resûlullah’ın vârisleridir. Sözlerinde, işlerinde ve huylarında hep Resûlullah’a uyarlar. Yâ Rabbî! O büyüklerden feyz almamızı, bereketlenmemizi nasîb eyle. Âmin! Her zaman söylüyorum ve bildiriyorum ki, Resûlullah’a uymakta gevşeklik eden, O’nun sünnet-i seniyyesini terk eden mutasavvıf olamaz. Onu Allah adamı sanmayınız!Onun dünyâdan kaçınır görünmesine, hârikalar göstermesine aldanmayınız! Onun zühd ve tevekkül ve mârifetler anlatan sözlerini kendinden bilmeyiniz!"
"Ey tasavvuf yolunda bulunanlar! Eğer Allahü teâlâyı tanıdığınızı ve O’na tâzimde bulunduğunuzu söylüyorsanız, yalnız bulunduğunuz zaman Allahü teâlâya karşı tavrınıza bakınız. Yiyip içmenizde, yatıp kalkmanızda, konuşmanızda ve bütün işlerinizde vakitlerinizi Allahü teâlânın râzı olduğu ve beğendiği işlere sarfedebilirsiniz. Bunları, niyetlerinizi düzelterek yapabilirsiniz. Çünkü ameller niyetlere göredir. Bu bakımdan yemek yerken, su içerken lezzet almak için değil de, ibâdete kuvvet kazanmak, elde ettiği enerji ile daha iyi ibâdet edebilme niyetiyle yiyip içmelidir. Uykuyu, üzerindeki yorgunluk ve bıkkınlığı giderip, ibâdeti daha zinde ve râhat bir şekilde yapabilmek niyetiyle uyumalıdır. Diğer bütün işleri ve edindiği mesleği helâl kazanmak niyetiyle yapmalıdır. Bütün yapılan bu işler, niyeti düzeltmek sûretiyle ibâdet olur. Bir insan hâlis niyetle yaptığı işler sebebiyle sevâba kavuşur. Bu sebeple kalp nûrlanır. Bu nûr, nefse sirâyet eder. O kimse mânevî kirlerden temizlenir. Beşerî tabîatı, melek tabîatı gibi olur. Artık elinde olmadan tâatları, Allahü teâlânın beğendiği işleri yapar. Elinde olmadan ister istemez kötülüklerden sakınır."
Birisi yanına gelip; "Bana nasîhat et." deyince; "Kim sana Allah yolunu gösterirse, onunla berâber ol ve kim sana dünyâ yolunu gösterirse ondan uzak dur." buyurdu.
"Tasavvuf nedir?" diye soran bir kimseye şöyle cevap verdi: "İnsanların rızâsını bırakıp, Allahü teâlânın rızâsını aramak, kötü huyları terkedip, nefsânî olan işlerden uzaklaşmak, rûhu yükselten vasıflar kazanmaya gayret etmek, hakîkî ilimlere sarılmak, hep en uygun şekilde hareket etmek, herkese nasîhatta bulunmak, Allahü teâlâya verilen ahidde durmak, Muhammed aleyhisselâmın dînine uymaktır."
"Kimde şu dört haslet bulunursa, bu hasletler o kimseyi yüksek derecelere kavuşturur. Hem Allahü teâlânın katında, hem de insanlar yanında kıymeti çok olur. 1. Hilm (yumuşaklık ve sabır) sâhibi olmak, 2. İlim sâhibi olmak, 3. Cömert olmak, 4. Güzel ahlâk sâhibi olmak. Yine dört haslet vardır ki, bu hasletler de sâhibini en aşağı derecelere düşürür. Allahü teâlâ katında ve insanların yanında sevilmeyen birisi olur. 1. Kibir (büyüklenme), 2. Ucb (amellerini beğenmek), 3. Cimrilik, 4. Kötü ahlâk."
Tasavvufun ne olduğu sorulduğunda, şöyle cevap verdi: "Tasavvuf on şeyi içerisine alan bir isimdir. Birincisi, dünyâdan (lâzım olan) az bir mikdârı edinmek. İkincisi, kalbin Allahü teâlâya güvenip dayanması. Üçüncüsü, tâat olan Allahü teâlânın beğendiği şeylere rağbet etmek. Dördüncüsü, yediği içtiği ve kullandığı şeylerin helâlden olmasında titiz davranmak. Beşincisi, kalbin Allahü teâlâ ile meşgûl olması. Altıncısı, gizli olarak Allahü teâlâyı hatırlamak. Yedincisi gerçek ihlâsa sâhib olmak. Sekizincisi, şek ve şüpheden uzak, kat’î bir îmâna sâhib olmak. Dokuzuncusu, tam bir teslimiyetle Allahü teâlâya yönelmek. Onuncusu, ihtiyaçlarını başkasından istemeyip, şikâyette bulunmamak. Kimde bu on haslet bulunursa, tasavvuftan söz etmeye lâyıktır. Yoksa yalancıdır."
"Allahü teâlânın ihsân ettiği nîmetlerin çokluğunu göreceksin. Bir de, O’na karşı yaptığın ibâdet ve tâatlardaki kusurlarını göreceksin. Bu iki görüş arasında meydana gelen hâle hayâ denir."
"Kulluk, her an Allahü teâlâya muhtâc olduğunu bilmek ve O’nun Resûlüne tam tâbi olmaktır."
"Allahü teâlâ her şeyi kıymetli yaratmıştır, ama bir şeyi en kıymetli yaratmıştır. O da vakittir. Vakit zâyi olursa tekrar elde edilmesi mümkün değildir. Bunun için en kıymetli şey vakittir."
"Müslüman temiz toprağa benzer. Temiz toprağa her şey atılır. Ezilip, hakâret görür. Lâkin ondan hep güzel, temiz, faydalı şeyler çıkar."
"Rızâ, belâyı nîmet saymaktır."
"Tasavvuf, kalbi temizlemek ve her an Allahü teâlâ ile olmaktır."
"İhlâs; ameli, Allahü teâlâ için olmayan karışık düşünce ve niyetlerden arındırmaktır."
"Birbirlerine muhabbet ve dostlukları çok kuvvetli olan iki kardeşten birinin, diğerinden az da olsa çekinmesi, mutlaka birinin kusuru sebebiyledir."
"Fakirlik, kimseden bir şey istememek ve kimseye îtirâz etmemektir."
"Bir kimsenin havada bağdaş kurup oturduğunu görseniz, İslâmiyetin emir ve yasaklarına uymaktaki hassâsiyetine bakınız. Eğer bu tam ise ona uyabilirsiniz. Eğer emir ve yasaklara uymakta (çok az da olsa) bir gevşekliği varsa hemen ondan uzaklaşınız, çünkü zararı dokunur."
"Namazda kalbime dünyâ düşüncesi gelse, o namazı tekrar kılardım. İşin esâsı nefse uymamaktır."
"İlim, kendi haddini bilmek; tasavvuf, kalbi temizlemektir."
"Allahü teâlâdan gâfil olmak, ateşte olmaktan beterdir."
"Şükretmek, kendini bu nîmete ehil ve lâyık görmemektir."
"Sabır, yüzü ekşitmeden, acıyı yudum yudum içine sindirmektir."
VAKİT GELDİ
Cüneyd-i Bağdâdî, insanlara ilim öğretmek için bir meclis kurdu. Herkes bu sohbetlere gelip istifâde etmeye başladı. Bir gün hıristiyan fakat hıristiyan olduğuna dâir görünüşte bir alâmeti bulunmayan bir genç, Cüneyd-i Bağdâdî’nin sohbet ettiği meclise gelip, Cüneyd-i Bağdâdî’ye şöyle dedi: "Ey üstâd! Hazret-i Peygamber buyuruyor ki: "Müminin firâsetinden korkunuz. Çünkü o, Allahü teâlânın nûru ile bakar." Bunun mânâsı nedir?" Cüneyd-i Bağdâdî bir müddet sustu. Sonra başını kaldırıp; "Müslüman ol. Müslüman olmak zamânın geldi." buyurdu. Meğer o genç hıristiyan imiş. Hemen zünnârını kesip orada müslüman oldu. İmâm-ı Yâfiî buyuruyor ki: "İnsanlar, bu hâdisede, Cüneyd-i Bağdâdî’nin bir kerâmeti var zanneder. Halbuki, bu hâdisede onun iki kerâmeti vardır. Birisi, o gencin hıristiyan olduğunu bilmesi, diğeri de, gencin, müslüman olma vaktinin geldiğini bilmesidir."
_(Alıntı)_
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.