- 1084 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
EKŞİ
EKŞİ
Buralarda tarlanızda , bağınızda , bahçenizde yetiştirdiğiniz her şey geçiminize katkıda bulunabilir. Yeter ki siz onu nasıl kullanacağınızı bilin. Köy yerlerinde yaşayan insanlar , dişinden tırnağından ne arttırırsa kardır. Her şey ama her şey gereklidir ve ihtiyaçtır. İhtiyacınızı karşılamak için elinize ne geçerse paraya çevirmelisiniz ki daha rahat yaşayasınız. Yoksa zor durumlara düşersiniz.
Mehmet Efendi, yetmiş yaşlarında , bir ayağı aksak, bir ayağı çukurda bir emekçidir. Yaşamı boyunca karnı ne tam doymuş ne de aç kalmıştır. Kırlaşmış saçlarını örten şapkası belki beyazlarını gizler ama yüzündeki kırışıklıklar açığa verir yaşamının zor günlerini. Her kırışıklık verilen mücadelenin bir kıvrımıdır alnında, yüzünde. Ayakta kalabilmek, kimseye muhtaç olmamak için hayatının her anında didinmiş, çırpınmış, uğraşmış , mücadele vermiştir. Çocukları için her fedakarlığa katlanmış, onları ite köpeğe muhtaç etmemek için varını yoğunu ortaya koymuş, okuyanı okutmuş, okumayana yuvasını kurmuştur. Herkes kendi yuvasına yerleşince hayat arkadaşı Ayşe Hanım’la baş başa kalmıştır. Köydeki anı dolu evinde , torun, evlat yolu gözleyerek geçirmektedir günlerini. Ancak yaşamı için hala mücadele etmekte , evlatlarına yük olmamak için elinden geleni yapmaktadır.
Mehmet Efendi, her yıl bağdan topladığı üzümlerden ekşi yapıp satar. Amaç yükü biraz daha hafifletmek, en azından yılın bir kısmının yükünü ekşiyle atlatmaktır. 2010 yılının Haziran ayında iki bidona doldurduğu ekşisini satmak için şehre iner. Her zaman yaptığı gibi çarşının başına durur. Nasılsa müşteri gelecektir. Öyle de olur. Sakalı en az beş santim uzunluğunda, başında takkesiyle biri gelir. Fiyatta anlaşırlar. Müşterinin dükkanı vardır ve Mehmet Efendi’ye dükkanına kadar taşıtır ekşiyi. Fakat müşteri parayı vermez. Üstünde olmadığını ancak gelecek hafta verebileceğini söyler. Mehmet Efendi, utanır ekşiyi geri almaya. Ancak ihtiyacı da vardır. Zaten anlaşırken parası sonra verilecek diye de konuşulmamıştır. İhtiyacı olduğunu ve parasını vermesini söyler müşteriye. Müşteri ısrarla parasının olmadığını ve bir hafta sonra vereceğini tekrarlar. Utana sıkıla razı olur Mehmet Efendi. Var gönül yok gönül , kafasında soru işaretleriyle oradan ayrılır. Bir hafta sonra gelemez. Ancak iki hafta sonra gelebilir. Parasını ister tekrardan. Dükkan sahibi yine parasının olmadığını ve daha sonra vereceğini söyleyince ekşisini geri almak ister. Dükkan sahibi ekşiyi sattığını söyleyince o da “zarar mı ettin” diye sorar. Dükkan sahibi pişkin pişkin” Hayır, kar ettim” der. “O zaman benim paramı niye vermiyorsun?” deyince, dükkan sahibi”Söz, haftaya vereceğim “der.Artık yapılacak fazla bir şey olmadığını gören Mehmet Efendi, bir hafta daha beklemeye karar verir.
Gün dediğin nedir ki. Bir hafta çabucak geçmiş. Mehmet Efendi, bu durumdan hiç kimseye söz etmiyormuş. Yine içinde bir ümitsizlik olduğu halde dükkanın yolunu tutmuş. Bu defa diğerlerinden daha ağır bir cevap almış üstelik.
-Yedik mi paranı lan, yok diyoruz işte sana, anlamıyor musun?
Mehmet Efendi, neye uğradığını anlamamış. Ne kadar, zamanın çok geçtiğini söylese de onu duyan olmamış. Dükkan sahibi , işi öyle ileriye götürmüş ki ihtiyar adamı tartaklamya başlamış. Çevreden toplananlar yere düşen adamı kaldırmaya çalışırken, dükkanın yanında çakmaklara gaz doldurarak para kazanmaya çalışan bir kendini bilmez - kendince dükkan sahibine yaranmak için- yerde yatan ihtiyar ve çaresiz adama tekme atıp ukala ukala “Sıkayım mı kafana moruk” diyerek ona hakaretler etmiş. Aklı başında esnaflardan birkaçı ihtiyarı düştüğü yerden kaldırıp oradan uzaklaştırmışlar.
Mehmet Efendi, bu yaşta uğradığı bu hakaretin acısıyla gözyaşı dökmüş çaresizce içine. Yine de kimseye söylememiş bu yaşadıklarını. Eve ulaştığında hayat arkadaşı onda bir hal olduğunu anlamış. Israr etmiş söylemesi için ve sonunda anlattırmış ama çocuklara söylememk için de söz vermiş.
Eşi Ayşe Teyze’nin çok ağrına gitmiş bu durum. Yüreği, boyu kadar olan çocuklarına söylememeye ancak yedi ay dayanabilmiş. Sonunda evlatlarına anlatmış babalarının uğradığı hakareti. Polis emeklisi olan oğlu bu duruma çok içerlemiş. Beline silahı koyduğu gibi dükkanda almış soluğu. Sorup bulmuş terbiyesiz ve hak bilmez dükkan sahibini. Sakin bir şekilde:
-Mehmet Efendi’den yedi ay önce ekşiyi alıp parasını ödemeyen ve ona olmadık hakaretleri yapan sen misin? demiş.
Dükkan sahibi karşısında gözlerinden alev saçan adamı görünce başını öne eğmiş hesap verme zamanının geldiğini anlayarak.
- Parayı vermek için beş dakikan var demiş Mehmet Efendi’nin oğlu. Dükkan sahibinin umursamaz tavrını görünce ağzına gelen küfrü etmiş ona. Bu bağrış çağrışa komşu esnaflar toplanmış. Durumun gayet ciddi olduğunu fark etmişler. Mehmet Efendi’nin oğlu, babasının aylardır yaşadığı sıkıntının acısını içinde hissettiğinden sakinleşmemiş bir türlü. Komşu esnaflardan biri paranın bir kısmını vermiş ve eklemiş” Bu adamın sakalına bakıp aldanmayın beyefendi, bu hep böyle yapar. Köyden gelen gariplerin malını alır, cüzzi bir para verir sonra da onlara olmadık hakaretleri eder.” Paranın tamamını almaya kararlı olan adam dimdik durmuş durduğu yerde. Mecburen geriye kalanı da denkleştirmişler komşu esnaflar. Mehmet Efendinin oğlu dükkan sahibinin suratına tükürüp yönünü dükkanın yanında çakmaklara gaz dolduran adama çevirmiş hak bilmez dükkan sahibi çömelip ağlamaya başlarken.
-Benim babama yerde tekme atan ve senin kafana sıkayım mı diyen sen misin ulan, demiş.
Çakmakçı :
- Abi özür dilerim, beni affet demiş ama kulaklar sağır olmuş artık. Sırtına , tezgahına , kafasına yediği tekmeler olmuş aldığı cevap.
Mehmet Efendi’nin oğlu oradan yavaş adımlarla uzaklaşırken,
-Hak ettiler,
- Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste,
-Eden bulur,
-Tatlı tatlı yemenin acı acı geğirmesi olur, gibi sözler söylüyormuş seyredenler ve olayı bilenler.
26/01/2011
Antakya / Hatay
Mehmet Ali Türkan
Not : Anlatılan olaylar tamamen gerçektir.