- 592 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DEĞİŞİM
Çocukken zekâmız ve de yeteneklerimizle değerlendiriliriz. Büyüdükçe bu durum farklılık gösterir, okuduğumuz okul, çevremizdeki insanlar, konuşma tarzımız, giyimimiz, gülüşümüzden ağlayışımıza kadar gözetlenmeye başlarız etrafımızdaki insanlar tarafından. Artık yetişkin bir bireyin kaldırabileceği, taşıyabileceği bir yük kadar etiket sahibi oluruz.
Yazdıklarımın doğruluğunu kanıtlayabilmek adına, birkaç örnek vereceğim. Çocukluğumda, komşularımız, akrabalarımız, çevremizdeki insanlar yeteneklerimden, zekâmdan dem vururlardı. Sonra “Okuyacak, çok iyi yerlere gelecek” durumu söz konusu oldu. İdam hükmünüzü çevrenizdekiler verirler, onların kararlarıyla yatıp kalkarsanız vay hâlinize. Ben büyüdükçe, zekâmı okuduğum okulla eş tutar oldular, yeteneklerimi ikinci plana atıp “Önce okuyup adam olmalı” dediler, tabiri caizse çevremizdekilerin nefesleriyle nefes alma yöntemi ergenlik çağının başlangıcında hüküm sürer.
Bizler, olmak istediğimiz yeri kafamızda çizer, o yere erişebilmek için hayaller kurar, kendimiz olmayı bir borç biliriz yaşamımız boyunca. Ama Elâlem ne der? durumu yerleşmiştir bir kere beynimize. Onların dedikleriyle yatıp kalkıp layık olma çabasıyla enerji harcarken biz olmayı unuturuz. Elâlem ne der çizgisinden sıyrılıp yalnızca kendi nefesini alabilen insanları dünyanın en cesur insanları addediyorum.
Aldığımız nefeslerin ücretini de keserler bu insanlar, demedi demeyin. Bir de büyüdükçe kıyaslama durumu başlar. Yıldızlarla bile kıyaslanabilirsiniz bazen, onların parıltısı ve de ihtişamı sizin ihtişamınızı yener. En zoru, iki insanın kıyaslanmasıdır.
Büyüdükçe, dünya küçülür. Size koskocaman gelen her şey sizden daha değersiz ve de küçük görünür. Şimdilerde yeteneklerimle, zekâmla değerlendirilmiyorum. Kaç kitap okuduğum, haber izleyip izlemediğim, gazete okuyup okumadığım; başbakanımızı bilip bilmediğim, yediğim yemeğin adının ne olduğu, yabancı terimlere Fransız kalıp kalmadığım, gezdiğim yerlere bakışımın köyden indim şehre bakışı mı veyahut kaçın kurası bakışı mı olup olmadığı… Birçok örnek verilebilir.
Çatal bıçağı tutuşunuzdan, klavyede yazı yazışınıza kadar, imzanıza kadar gözetim altına alınırsınız. Eğer çok iyiyseniz sinek gibi ezebilmek için alt tabakada olanlar bir açığınızı yakalamaya çalışır ya da dürüst davranıp çok çalışır size fark atarlar. Siz büyüdükçe dünyanın düzeninin hayal ettiğinizden çok daha farklı olduğunu görürsünüz. Sizi görenler “Ay yavrum ne şeker şeysin sen öyle…” demezler, bir hanım teyzeniz varsa karşınızda “Nerede okuyorsun?” ilk sorusudur.
Tıp derseniz, “Aferin yavruma…” “Okumuyorum” derseniz, baştan aşağı süzüp “Hayırlısı” demeye başlarlar… Bunları bilmek için âlim olmaya gerek olmadığını da biliyorsunuz. Dünyanın tozunu yutmaya da gerek yok. Sadece etrafınıza bakın o zaman ne demek istediğimi çok daha iyi anlarsınız.
Günümüzün çocukları aşırı bilmiş… Her soruya bir cevapları mutlaka ki var. Biz de zamanında öyleydik. Çünkü çocuklar, verdikleri cevabın doğru olup olmadığına bakmadıkları için her soruya verecek cevapları olur, çekinmezler, rezil olma düşüncesini taşımazlar.
Ama o çocuklara birkaç sene sonrasında aynı soruları sorun, cevap vermekten bile kaçınırlar. Büyüdükçe soruların değil, cevapların hükmü geçiyor. Soranın değil, cevap verenin defteri dürülüyor.
Diyalog hâlinde olduğunuz insandan istisnasız aynı cevapları alıyorsanız bilin ki hayatının yoklanmasından hoşlanmadığı için her fırsatta aynı cevaplarla karşınıza çıkıyordur. “Anlatacak bir şey yok” demek, “Aslında var ama anlatmak istemiyorum” demek… Aldığınız her cevabı düz bir cevap olarak mı değerlendiriyorsunuz? Bazen verilen cevapların öyle derin anlamları vardır ki…
Geneli de zorunluluktandır. Çocukken, attığınız adımlar büyükleriniz için sadece bir eğlence düşüncesini taşırken, büyüdükçe, attığınız adımlar büyükleriniz tarafından derin bir endişe yaratır. O adımların yanlış olup olmadığı düşüncesi beyinlerini değil; ruhlarını kemirir.
Büyümek adeta bir zanaat, yontmalısınız ve de işin ehli birileri olmalı yanınızda siz büyürken. Bu satırları okuduktan sonra beni zekâmla değil; yazdıklarımın size kattığı sıfatla değerlendireceksiniz. Kendinizden ne kadar çok şey bulmuşsanız o kadar övgüler yağdıracak, ne kadar az şey de bulmuşsanız “Güzel…” deyip geçiştireceksiniz. Bunları bilmek için âlim olmaya hiç gerek yok.
Roman niteliğindeki yazılarımın gına geldiğini içten içe hissediyor olup, noktanın nerede konulacağını da merak ederek okuyacaksınız. Çocukken yazdığım yazılardan birini, çocukluğumda sizlerle paylaşmış olsaydım “Aferin yavrum…” deyip başımı okşardınız. O zaman daha çok kıymete binerdi yazdıklarım, o yaşta bir çocuğun bu kadar kelimeyi bir araya nasıl getirebildiğine şaşardınız. Bizler büyüdükçe yaptığımız işler de büyür ama çocukluğumuzla kıyaslanırsak onlar esasında bize bir numara küçük gelir. Bana beni sormak aklınıza gelmedi mi hiç? Sadece yazdıklarımla mı bir bütünüm, devamım yok mu? 5 yıl öncesi ve 5 yıl sonrası, milattan öncesi ve de sonrası gibi gelmiyor mu size? Yazdıklarım kadar olabilir miyim sizce?
Soru sormaya devam edin, cevap almasanız bile sorun. Çocukluğunuzdaki gibi karşılanmaz sorularınız hatta belki ciddiye bile alınmaz ama siz yine de sorun. Merak edin, merak güzel şey.
Tanıştığınız kişiler adınızdan önce giyiminize takılıp kalıyorsa, soyadınızdan önce okuduğunuz okulla ya da çalıştığınız işle ilgileniyorsa mümkünse tanışmamız sayın. Marka düşkünü, etiketin fiyatıyla ölçüp biçen; asan, kesen, yoktan var, vardan yok eden kimselerden uzak durun. Onların faydası yok, o zaman çocuk kalmayı arzular yaralanırsınız.
Çocukken kurallar henüz dirilmemiştir, büyüyünce merdiven basamakları kadar kurallar yığılır önünüze. Maaşınızı soran hanım teyzeler var mı? Cevap verirken gülümsemeyi unutmayın.
Zira siz gülümserken onlar çocuklarının aldıkları maaşla sizin aldığınız maaşı kafalarında kurcalamaktadırlar, gülümseyip daha fazlasının onlara ait olmasını temenni edin hesaplarını yapsınlar biletinizi de kestikten sonra yanlarından ayrılın.
Korkmayın, büyümek güzel. Siz de biliyorsunuz zaten, hayat çelme takıyor yara alıyoruz etiket sahibi birçok hayırsever tarafından dışlanıyoruz ama yine de güzel…
Ruhunuzu arındırma vakti gelmiştir, sinyal sesinden sonra yalnızlık senfonisine kulak verin iyi gelir. Ona bir masal anlatın çocukluğunuz olsun, kendinize bir isim bulun baş harfinde bile mutluluk olsun…
Dilara AKSOY
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.