- 785 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YAŞAMAK DA GÜZEL, YAŞLANMAK DA
YAŞAMAK DA GÜZEL, YAŞLANMAK DA
Geçen gün, doğum günümden birkaç gün önce, yani 21 Ocak’tan birkaç gün önce facebook’taki hesabımı dondurdum. Sonra bu hesabımı açtım. Tabi bizi facebook’ta aktif olarak görmeye alışkın dostlar, “yahu birkaç gündür nerelerdesin, özledik seni, yoksa doğum günü partisi için uzaklara mı gittin” gibi sözler söylediler. Keşke öyle olsaydı. Benim için doğum günü bir kutlama değil ki, tam tersi. Evet itiraf etmeliyim ki, belirli yaştan sonra, doğum günü kutlamaları insanın başına tokmak iner gibi iniyor. Yani keyif ve zevk vermiyor. Tam tersi sıkıntı veriyor. Ben de 21 Ocak yaklaştığında, “ah keşke biraz daha geç gelse diye içimden dua ediyorum, fakat maalesef, koşa koşa geliyor.” Yaş ellilere yaklaştı mı, zaman, zembereği boşalmış bir saat gibi, son sürat geçer.
Yaşlılığın bir alameti de, yaştan ve zamandan çok bahsetmektir. Geçen gün yaştan bahsederken şöyle bir söz duydum: “Yaşlılar için günler geçmek bilmez, yıllar da durmak bilmez.” Doğrudur. Yaşlı, emekli olmuş, sabah gazetesini okuyor. Gazeteler 1 saatte bitiyor. Televizyona bakıyor. Sıkılıyor. Gündüz vakti ortalama 10 saat ise, bu geriye kalan 7-8 saat nasıl geçecek! Daha emekli olmadık ancak, emeklilerin yaşadığını hissetmeye başladık bile.
Evet, şimdi itiraf ediyorum. Doğum günümden birkaç gün önce facebook’taki hesabımı dondurdum. Ordan buradan, sağolsun tüm dostlar doğum günü kutlaması gönderecek. Her kutlama yaşımı hatırlatacak. Facebook’a kayıtlı 1300’den fazla arkadaş var. Yarısından azı bu kutlamaya katılsa, en az 500 kutlama ki, 500 kere yaşlandığımı hatırlayacağım. Bu biraz bana zor geldi.
İşin açıkçası, doğum günü kutlamaları sırasında yaşlandığımı daha fazla hissediyorum. Bu nedenle doğum günü kutlamıyorum. Neyse, bu sene işin içinden böylece çıktık. Seneye, yaşarsak, Allah kerim. (Belki buraya kadar anlattıklarımın birazı latife cinsindendir. Şakayla karışık sözler yani. Elbette, bizim için mühim olan imanlı yaşamaktır.)
Asıl anlatmak istediklerim bundan sonra başlıyor. Geçen gün, beş yaşındaki Oğlum Abdurrahman Taha "Baba, yaşamak güzel, yaşlanmak güzel değil" dedi. Şaşırdım bu söz karşısında. Biraz düşündüm ve sonra anladım. Çocuk zihninde “yaşlanmak = ölüm” demektir. Bu düşünce itibariyle Oğlum, “yaşamak güzel, ölüm güzel değil” demek istiyor. Gerçekten de, çocukların zihinlerinde, küçük yaştaki insanların da ölebileceğine dair en küçük bir his ve duygu yoktur. Ben de çocukken öyle düşünürdüm. Hep büyüklerin öleceğini düşünürdüm. Oğlum da öyle düşünüyor. Bu nedenle tüm çocuklar safiyane düşünerek “yaşamak güzel, ancak yaşlanmak güzel değil” diyor. Ayrıca, çocuklar ebed (sonsuzluk) duygusunu da, daha yoğun olarak içlerinde taşıdıkları için, bu ebed duygusundan dolayı ölümü kabullenemiyorlar.
Esasında, “yaşamak güzel, yaşlanmak güzel değil” sözü esasında, hepimizin içinden geçen bir sözdür. Salt manada düşünürsek kim yaşlanmayı güzel görür ki! Netice itibariyle, bu söz gerçek değil mi!
Ancak, şurası da bir gerçek ki, “yaşamak güzel, yaşlanmak güzel değil” sözü büyük bir paradoksu da içerisinde barındırıyor. Yaşamadan yaşlanmak mümkün değil. Yaşamak güzel diyorsak, yaşlanmayı da göze alacağız. Ancak, tüm insanoğlu yaşamayı göze alır da, yaşlanmayı göze alamaz. Bu duygu, esas olarak maddi bir bakış açısını yansıtır. Daha açıkçası, insanlar sırf maddi yönüyle düşündüğü zaman ve hayatında yaşlılıktan sonra kendisini bekleyen bir yeni dünyaya hazırlık yapmadığı zaman, yaşlanmayı asla kabullenemez. Böyleleri için, “gençlik Cennet, yaşlılık Cehennem’dir.” Ancak, İslam düşüncesini zihninde yoğuran ve tahkik-i imana ulaşan bir insan, iman nurunun aydınlığıyla şunu net olarak görür: “Yaşlılık bir son değil, bilakis yeni bir başlangıcın kapısıdır.” İşte bu noktaya varan bir insan şuna çalışır tüm hayatı boyunca: “Güzel eserler bırakmaya ve hayırlı icraatlar bırakmaya çalışır.” Bıraktığı eserler hem dünyası hem de ahireti için olmalıdır. Ahirette faydası olmayan bir eserin ne faydası var ki! Üstadımızın sözleriyle konuşmak gerekirse; “ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fâni dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme.”
Öyleyse, aklını ve vicdanını tam olarak kullanan bir Müslüman hem yaşamayı sever, hem de yaşlanmayı sever. Hem dünya için, çalışır hem de ahiret için. Vesselam.
Ahmet SANDAL
Şair Yazar
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.