- 2101 Okunma
- 18 Yorum
- 0 Beğeni
Bir kadının yarım gün sancısı...
"İnsan bazen de bitti sanılan bir ömrün son kırıntılarında doğar hayata."
Adım adım bir yalnızlıktı uykusunda büyüyen... Acılarını unutmak istemişti oysa yalancı ölümün kollarında geceye doğru akarken saatler öncesinde. Ancak daha uykuya kanmadan aynı sancılar içinde açmıştı gözlerini bulanık renkli dar odasında sabaha.
Gece hiç uğramamış ve gece hiç gitmemiş gibiydi. Kara bulanık bir yalnızlıktı yaşadığı. Dışarıda kalan kolu üşümüştü ve parmaklarında bir uyuşukluk hissediyordu. Sakin bir hüzün içinde toplayıp kolunu soğuk odasından yorganın altına sakladı birden. Ilık bir sıcaklıktı hissettiği. Bekledi kısa bir süre ve uzadı zaman göz uçlarında anlamsızca.
Önce sol tarafa doğru döndü yatağında. Ancak kalbi bir kuş gibi çırpınıyordu kolunun altında. Bu sarsıntıya daha fazla dayanamadı ve derhal sağ tarafa yuvarladı titreyen bedenini. Bu seferde kör duvar ağzına kapanmıştı ve boğulmak üzereydi sanki.
Ani bir hızla direkt sırt üstü döndü ve tavana gözlerini dikti. Gökyüzündeki mavilik görünmüyordu. Bir mezarda gibiydi haleti ruh iyesi.
Bir an, odanın üçüncü köşesinde beliren örümcek ağına odaklandı bakışları, kendinden daha güçlü görünüyordu bu hayvancığın yuvası.
"Güçsüzüm" dedi ve kıvırdı ayaklarını dirseklerinin hizasına doğru. Kasıklarında dayanılmaz sancılar koşturuyordu.
Daha fazla dayanamadı ve doğruldu yerinden yavaşça. Oturup yatağının üzerine dizlerini çenesine dayayıp tüm ağırlığını sessizliğe yükledi sonra. Saçları darmadağındı ve rahatsız edici bir dokunuşla yüzünü okşuyordu. Gözlerinde yorgun bir ağırlık vardı. Sanki gece boyu ayaz bir nöbet geçirmiş gibiydi. Zaten uykuya dalarken de bir savaş halinde dünya ile bağını koparmıştı. En son düşündüğü şeyi hatırlamıyordu ama ağır bir yenilgiye uğramış olduğunun farkındaydı.
"Komik" dedi acı bir tebessüm ile.
Ve dudaklarını ısırdı hiddet içinde koparırcasına. "Kendi kendime mi yeniliyorum ben?" diye aklından geçirirken bir an, kaldırıp ellerini yavaşça saçlarını topladı arkaya doğru. Başında sarımtırak bir ağrı vardı. Ve saç dipleri inanılmaz bir acı içinde çığlıklar koparıyordu.
Şakaklarını ovuşturup kafasını ellerinin arasına aldı.
Sıktı, sıktı... Daha çok sıktı. Sanki canını hissetmiyor gibiydi. Her gerçek onu bırakıp gitmişti, bir zamanlar olan o varlık gibi.
Of dedi... Ve yorgana daha sıkı sarılıp biraz daha kendini dinledi. Yerinden kalkmak istemiyordu. Bir an, gözlerini kirpiklerinin dibine süratle gömüp, kapadı sabahın tüm ışıklarını. Karanlık bir griydi gördüğü. Alaca bir şeyler uçuşuyordu retinada dönen bu gri âlem içinde.
Bu günden hızla kopup geçmişe kaydı tüm düşünceleri. Gitmek istiyordu sonsuza doğru,yitmek istiyordu geçmişe doğru.
Ne kadarda ışıktı o mazi. Ne çok özlüyordu çocukluğunu. Çamura bulanmış o kirli çocukluğu, güneşe b/ulaşmış bu karanlık günlerinden daha temizdi. Babasıyla duvarları çınlatan gülüşleri yankılandı kulaklarında ani bir hızla.
Bir an duvarlar üstüne yıkılıyor sandı. Korku hafif, hafif sızıyordu gözlerinin içine. "Azad et beni gece, azad et beni" dedi sessizce.
Korkusunu uslayıp, düşlerine döndü hissizce.
Çocukken her sabah uyandığında ilk önce annesinin odasına koşardı... Oyunlar oynardı babası ile doyumsuzca. Her gün, her gün yapardı bunu. Hiç bıkıp usanmadan hem de. Çocuktu ve bitmesin isterdi bu oyunları.
Zıpladıkça annesinin raylı yatağının üzerinde, gıcırtılı sesler gelirdi ve oyunu daha da eğlenceli bir hal alırdı çocuk yüreğinde. O babasıyla oynaşırken gülüp oynaya, mutfaktan annesinin yaptığı çay ve omlet kokusu gelirdi burnuna. Ne kadarda eğlenceli olurdu bu oyunlar, sevdikleri ile birlikte...
Sondu bu oyun. Oyunun sonuydu işte.
Gözlerini sıkıca kapayıp "hiç büyümeseydim Allah”ım" dedi ve üç saniye içinde gözlerini öfkeyle dünyaya geri açtı. Irmaklar doğurmuştu kirpikleri. Ağlıyordu yaralı bir kırlangıç gibi... Uçmak istedi ancak, kanatları kırıktı. Bir oradaydı bir bura da. Bu nasıl bir yaşamaktı? Hangi hayat onundu? Bedenini taşıyan kimdi?
Ellerini ovuşturmaya başladı. Dokundukça elleri ellerine söyleşiyordu hücreler deri üstünde inleyen canıyla. Ve ateşe dönüyordu avuç içleri öfke ile. Gözleri tek bir yere bakıyordu o an. Tek bir şey düşünüyordu aklında. Hafızasına program yüklü bir makine gibi bıraktığı yerden başlamıştı güne, dinmeyen h/iç sesleriyle. Ne olduğunu bil(m)i-yordu ve neye esir olduğunda. Bilerek esir olmak hiç olan şeylere.
Bildiği şeyin pençesinde olmak tarifsiz bir acıydı aynı zamanda.
Canı yanıyordu. Başını hafifçe kaldırdı. Sonra kirpiklerini göz bebeklerinin üzerinden zorla kaldırıp, çevirip pencereye doğru baktı istemedende olsa. Perdelerini açmalıydı. Çünkü sabahtı. Az ötede güneş vardı. Dokunsa yanacak gibi. Apaydındı dışarı. Karanlık dünyasına dönüp bir an" güneş ölüleri ısıtmaz mı "? Diye sordu kısık bir ses ile. Cevap gelmedi içinden kendine. Kendi dahi kendine cevap veremiyordu şu an.
Saate baktı. On bir elli beşi gösteriyordu. Gün ortasına az bir zaman kalmıştı. Ayaklarını yataktan aşağıya sarkıtıp, tüm gücüyle bütün ağırlığını terliklerine yükledi. Terlikleri pembeydi. İndirip gözlerini aşağıya, daldırdı bakışlarını ayağı üzerine resmedilen bıyıklı kediye. Gülüyordu kadının yüzüne kedi, şirince. "Sen" dedi kedicik... Üşümedin mi dün gece. Üzerine yorgan da örtmemişsin. Karanlıkta mı bekledin gece boyunca? Seni kim dikti benim ayaklarımın üzerine söylesene. Kedide bir değişim yoktu ve hala gülüyordu kadının yüzüne.
"Anladım" dedi. Senden de bir cevap yok bana. Parmaklarını sağa sola kıvırıp önce ayağa kalktı. Sonra bir iki adım atıp perdelere dokundu. Hızlıca Açıp pencerenin kanatlarını derince soludu zemheri rüzgârını içine. Yüzünü öpen soğuk ruhuna yürüdü aniden. Hafifçe bir titreyiş ile tam bir dönüşle kapıya yöneldi sonra.
Mutfağa doğru yürüdü. Ama hiç bir ses gelmiyordu mutfaktan. Omlet kokusu da yoktu.
Anladı, artık büyümüştü. Üzerine Kırmızı paltosunu alıp dokundu kapının koluna. Hızlı adımlarla merdivenlere sesleri yayıp sokağa fırladı. Uzun bir yol vardı önünde. Kargaların göklerdeki "gak gak" diye inleyen sesleri, serçe kuşların kuru daldaki "cıvıl cıvıl" yükselen serenatları. Rüzgâr kaldırıyordu toprağın ruhundaki bulanık tozu. Silip süpürülüyordu denî dünya. Her şey birbiri ile söyleşiyordu dışarıda. Sesler, sesler ve uğultular bir yarış halinde idiler.
Çarpıştıkça hızla tükenen bu yaşam, parçalara bölünüyordu tüm gerçekler.
Ve kırıntılar içinde elleri yalnız bir hayat, güneşe dokunuyordu nihayet.
Gölgesini bırakıp ardına kadın, yürüdü çocukluğuna doğru.
Her insan yeniden doğduğu gün büyümüş olacaktı bir gün...
YORUMLAR
Oldukça başarılı bir anlatım. Statik değil... Kuru bir canlandırma değil, yeni bir yaratı, yaşayan br organizma gibi okurunda da hayat bulan bir duygu geçisi başarılmış.
Sınırlı olmayan, zamandan munezzeh, okunduka güncelliğini koruyan bir çalışma. Her dönemde yeniden okunup, yeniden yorumlanacak bir eser... Yazarın düşüncesinin tutarlılığı veya gerçeğe uygunluğu her eserinde kendini farettiriyor. Sadece mutlak gerçeklikler değil, belli -belirsizlikler, fraktal gerçeklikler farklı perspektifler ile ortaya konularak özden genele biçemsel bir ayna tutulmuş. Nıtelik ve nicelik bakımından güçlü bir tarz oluşturmuş.
Emeğine sağlık, yeni kelimelerde buluşmak dileğiyle
Hayatın öteki yanıydı yazıdan anladıklarım. Hani, ak ve kara var ya işte öyle bir şey. İnsan yalnız olunca geceler daha da kararıyor ve ayaza çekiyor adeta kadının yüreğinde. Asıl üşüyen kadının bedeni değil ruhu bence. Yalnızlık duygusu.
İnsan düştüğü yerden silkinip kalkmasını bilmeli ki, insan olmanın erdemini yaşasın. Güzel ve geç kaldığım bir yazıydı sevgili Mehtap Hümeyra tebrik ederim.
sevgi ve selamlar.
Nasıl görmemişim yazını. Puanlama kalkmadan yetiştim ama. İtiraf etmeliyim okumadan on verdim. Çünkü ben senin yazılarındaki ustalığı biliyorum. Az ama çok güzel yazıyorsun. Etkileyici...Daha sık yaz. Okuduğum en güzel yazılarından biriydi.
Sevgiler güzel yürekli arkadaşım.
Mehtap Yıldız
sevgimlesin dua ile kal...
Mehtap Yıldız
varlığınız güzellik...
dua selam ile....sevgiler...
bitişin kuytusuna saklanan mırıltının nakaratına eklenir en yeni umutlar kimbilir...
keisnlikle kutladım adaşım...
sevgimle...
Mehtap Yıldız
tahtına iyi bak...yüreğime hoşgeldin candaşım...sevgimle kal...dua üzre her daim..
Sık sık içine düşülen buhranlar.
Önemli olan geceden gündüze kavuşmayı bilmektir.
Kendi içimizde aramalıyız bazı acıların kaynağını.
Kendimize küsmeden, beraber elele.
Çok güzel bir yazı sevgili Mehtap.
İçimizdeki çocuk o kadar yakın ki bize. Görmeyi bilmeliyiz.
Sevgiler
Mehtap Yıldız
umudun hiç tükenmesin güzel bayan ve içindeki çocuk ebed olarak yaşasın....
sevgimle....dua üzre kalasın...
Mehtap kardeşim, yazınız yalnızlık, yalnız yaşayan bir kadının hisleri, hayat gailesi birçok his çağrıştırdı.
Duygu yönü ağır,beğenerek okuduğum bir paylaşım, tebrikler, sevgi ve selamlarımla.
Mehtap Yıldız
iklimime hoşgeldiniz....sevgi ve duamla....
Hayat zor, bazen bu zor hayatta kadın olmak daha dar zor...
Dikkatle okunması gereken güzel ve değerli çalışmaydı.
Tebrik ederim.
Mehtap Yıldız
sizin öyküdeki Zenginliğiniz malum...iklimime hoşgeldiniz.....saygı ve duamla....
hayatı belkide yaşanılır kılan istemesekte yaşadığımız sıkıntılardır...yaşam yenilince değil....pes edince bitiyor....şiirsel bir anlatım...okuyucu çok keyif alıyor...saygılar
Mehtap Yıldız
saygı ve dualarımla....
KESİNLİKLE BU GÜNÜMÜN FAVORİ ÖYKÜSÜ...
YÜREĞİNİZE SAĞLIK...
KALEMİNİZ ETKİLEDİ BENİ...
SEVGİLER..
Mehtap Yıldız
varlığınız ve yorumunuz güzelliktir....yüreğime hoşgeldiniz....sevgimle duamla....
Muhteşemdi. Geçmişe ve çocukluğa özlemi öyle güzel işlemişsiniz ki. Çok etkilendim. Hele kirpiklerin ırmaklar doğurması çok etkileyiciydi. Sizin kaleminizi beğeniyorum. Tebrikler. Sevgilerimle...
Mehtap Yıldız
kalemde z/enginliğiniz malumdur....hoşgeldiniz yüreğime...sevgiler ve dua ile....
Mehtap Yıldız
varlığınız güzelliktir....sevgimle duamla kalın..
Yalnız ve mutsuz bir kadının neler hissettiğini yaşadım yazınızda...
Kimbilir aynı duyguları kaç kez yaşamışımdır...
Ben yazının başına takılı kaldım.
"İnsan bazen de bitti sanılan bir ömrün son kırıntılarında doğar hayata."
En canlı örneği ben olsam gerek...Yıl 1999 Marmara Depreminde eşim ve oğlum dahil herşeyimi kaybettim. Kısaca en dibe vurmuştu hayatım. Sonra Rabbimin ve kızımın varlığı sayesinde şükür dimdik ayaktayım. Yaşıyorum, Alla'ın biçtiği ömrü yaşamaya devam edeceğim...
Yüreğinize sağlık...Sevgi ve duamla...
Mehtap Yıldız
Allahım kimselere böyle acılar yaşatmasın ve ayrılıklar vermesin...
az bir empati ile içime biriken duygularımı pay ediyorum siz güzel insanlar ile....
hissiniz daim mutluluk olsun ve yaşanmasın diliyorum sessiz çöken acılar bir daha...
Evladınızı hayırlı uzun ömürlü ve cennet hatunu eylesin Mevlam...sevgimle....