- 750 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KİŞİLİKSİZLİK Mİ?!
Kendimi bildim bileli hiçbir başkasının yerinde olmak istemedim, hiç kimseye özenmedim. Ne bir sanatçı, ne de herhangi bir alanda lider veya yaşamın içerindeki çok başarılı ya da zengin kişi, güzel kişi…
Kendime özendim hep. Kendi yerimde olmak istedim Lakin bulunduğum hal ile değil. Her gün biraz daha ben, her gün biraz daha beni geçerek, çok ötelerdeki bana özendim, çok ötelerdeki benin yerinde olmak istedim lakin özde değişmeden, değerler ve ilkelerden, erdemlerden ödün vermeden. O nedenle ki belki de o yetişme, o ulaşım telaşlarının dayanılmazlığında mutsuzlandım. Mutsuzluktan arınmak, mutlanışlara bir an önce ulaşmak adına sabırsızlandıkça sabırsızlandım. O telaşın savaşımlarında da pekiştikçe pekişti yüreğimde sabırsızlık denen illet.
Yetinememekti de bir yerde bulunduğumca yerlerle. Bu süreçte de bir benzerim hep ben oldum. Kendim gibi oldum tüm değişimlere rağmen.
Ne varsa yüreğimde duygudan yana, beynimde ne varsa düşünceden yana, dilimin ucunda bekleşmedi hiç, evirip çeviremedim, eğirip bükemedim, hele de hiç yutamadım gerisin geriye!
Sivri de olsa, çok fazla cesur olarak nitelense de dilim, susturamadım ki hiçbir zaman avazını! Gönüldeki, düşüncedeki dillendi her defasında, gömmeyi bilemedim gizli saklı kuytularıma gönüldekileri de, düşüncemdekini de.
Mavi boncukları da sevemedim hiç, bocukçuları da! O nedenle de dağıtmadım hiç kimselere…
Şerbetçiliği de beceremedim, sunamadım nabızlara, ne yalan söyleyeyim, isterdim oysa, denedim de denemesine lakin olmadı, beceremedim… Vazgeçtim, “Bundan böyle asla.” kararıyla…
Bunlar belki de bu günkü yalnızlığımın nedeni, bundan kovulmaktayım her gittiğim köyden, pek sevilmeyişim de bu yüzden büyük ihtimalle!..
Tek yanlı da değildim hiçbir zaman, tek bir beğenide takılıp kalamıyordum…
Başkaları gibi değildi sevi ve beğenilerim; tek bir renk, tek bir çiçek, tek bir mevsim veya şarkı, tek bir yöre tatil için ya da giyimde, ev döşemesinde tek bir tarz…
Her çiçek, her renk, her tür giyim tarzı, eşya, her mevsim, her şarkı, her yerde, her şekilde tatil, her tür yerde yemek ve de orada yenilenler, içilenler…
Hepsi ayrı güzeldi, hepsi ayrı hazlı, hepsini sevdim, vazgeçemedim biri için bir diğerinden…
Ama ya insanlar?!.
İşte onlarda beceremedim seçkisizliği, ayrımsızlığı… Her ne olursa olsun diyemedim, her ne olursa olsun sevemedim, benimseyemedim, kabullenemedim söz konusu insan olunca, tüm sabır ve hoş görüme rağmen…
Bir yere kadar onları da sevdim, onları da kabullenip saygı duydum; varsın olsun dedim büyük bir hoş görü ve sabırla lakin “Yeter, işte burada dur artık!) diyene kadar içimde avazlanan ses…
Kendini beğenmişlik addetti kimileri. Oysa hiç yakalamadım kendimi kendini beğenmişliklerde. Ama kendimi çok ama çok beğendim bu gelişim sürecinin her bir adımında, her bir ulaşımında, bir yanımla ise azımsayarak, yetinmeyerek...
Hani güzelin de güzelini, iyinin de iyisini isteriz ya her bir ulaşım sonrası; ondan belki de kendimi aşma gayretim, ondan belki kendimi daha bir beğenilesi, daha bir donanımlı ve yetkin olmalara, bulmalara koşmalarım. Ondan belki kendimi kendime daha bir beğendirme çabalarım.
Hatta bu nedenle belki kendime kişiliksizlik teşhisi koyup da psikologa gidişim. Psikologu güldürüşüm de bundandı belki…
Demişti çünkü: Buna kişiliksizlik değil, tam tersi, zengin kişiliklilik denir, ufku genişlik denir, kendinizi suçlamak, kendinizi yerip yaftalamak yerine, övünç duymalısınız bu özelliğinizle…
Ayrıca bakın başarmışsınız da…
Bu lafa adam öldürür pek çok kişi, siz kendinizle yetinmeyişle, geldiğiniz her bir noktada tatmin olmayıp, kendinizi daha bir ileri taşıma gereksinimi duyuşla, zaten ulaşmışsınız amacınıza. Kendinize kişiliksiz teşhisi koyacak kadar da cesursunuz…
Aslında sormak istemiştim başta ama yanıtı buldum şu ana kadar anlattıklarınızda. Sıkılmadınız mı vardığınız her bir üst basamakta ya da ulaştığınız her bir noktada yine kendinizle karşılaşmaktan diyecektim. Ama siz zaten sizi, kendinizi, kendinizdeki henüz daha ortaya çıkmamış cevherlerinizi, yetilerinizi arıyor ve bulmak için, ulaşmak için koşturuyorsunuz. Bir yerlerden, birilerinden alıp kendinize yapıştırma, yakıştırma, hele de kendinizi etiketleme çabasında değilsiniz. Maskeler de değil aradıklarınız ve her bir bulduğunuzda giyinmek, takınmak istediğiniz. Hele ki bir başkası ya da gibi olmak hiç değil.
İçinizdekini, kendinizde gizli olanı ortaya çıkartıp üzerinize giyinme gayretlerindesiniz. Her bir buluncunuzda da yine yetinemeyişinizin adını da, yanlış olarak kişiliksizlik koyuyorsunuz. Koymuyorsunuz da aslında. Soruyorsunuz acaba mı diye, biliyorsunuz da aslında yanıtını ve asıl olanın ne olduğunu. Sizinkisi sadece onay alma arzusu, iyice emin olmak kendinizden, yeterliğinizi sınamak, dursam mı artık sorusuna yanıt aramak ama durmayacağınızı, duramayacağını çok iyi görüyorum. Duramazsınız siz, eminim…
O nedenle bana gelişiniz boşunalık. Gerçek kişilik sahibisiniz, tüm sergiledikleriniz de bunun kanıtı ve onayıma da hiç gereksiniminiz yok. Ama sevindim yine de gelişinize, farklı ve yetkin, üstelik çok renkli bir insan, zengin, olmuş, oturmuş bir kişilik tanımama vesile oldunuz. Teşekkür ediyorum size.
Pek fazla hastam olmuyor, herkes kendisini çok sağlıklı görüyor, herkes siz kadar cesur değil, sanırım ondan. Salı ve Cuma günleri bu hastanedeyim, canınız sıkıldığında, sohbet gereksinimi duyduğunuzda, hatta duymasanız da beklerim, çok keyif aldım sohbetinizden, bana da güzel bakış açıları ve düşünceler yüklediniz. Hatta farkındasız, siz de benim bir sorunuma çözüm getirdiniz, hem de epey bir süredir yanıtını bulamadığım sorunumu çözdünüz, sizde buldum o yanıtı, kendinizi çözüşünüzle aydınlandım. Çok da haklı budum sizi. Ben uzun yıllar yurt dışındaydım, bilmiyordum bu gerçeğini ülkenin, ne gerek var diye direndiğim, anlamsız ve saçma bulduğum, hatta evliliğimi bitme noktasına getiren sorunuma yanıt oldunuz, derhal, bu akşamdan itibaren uygulayacağım. Buna en çok da eşim sevinecek ve bundan böyle de her hatırlayışta sizi minnetle anacak, anlatacağım çünkü sizi eşime. Ben bilmeyişimle, daha doğrusu göremeyişimle kendim yaratıyormuşum meğer sorunu. Çok teşekkür ediyorum size. Her zaman beklerim, sevinirim, bir arkadaşınıza kahve içmeye uğrama adına beklerim. Özleyeceğim sohbetinizi. Meslek hayatımdaki en keyifli seansımdı…
Kuzum siz psikoloji eğitimi de mi aldınız?!
…….
Lakin ben yine de tatmin olamadım. Yine de dinginleşemedi ruhum…
Hâlâ daha bir koşturmalarda ve çabalardayım…
Kim bilir, belki de ondan daha bir ufuk geliştirme gayretim kendimle birlikte…
Ve de kişilikleşme, kişilikleştikçe de kişiselleşme!..
Ya da tam tersi…
Bilemiyorum ki…
p.r.alkan
YORUMLAR
Güzel bir iç hesaplaşma. hepimizin zaman zaman yapması gereken. Siz Perihan Reyhan ALKAN. İşte kişilik imzanız. Bu olmaktan gurur duyduğunuz. Ne güzel insanın kendisiyle barışık olması. Gerisi mi?...O kadar önemli mi? Önemli olan sizin kendinizi nasıl hissettiğiniz.
Tanımaktan, anlamaya çalışmaktan mutlu olduğum Değerli Perihan Reyhan ALKAN'a sevgilerimle....