- 2603 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
VEFATININ 74. YILINDA MEHMET AKİF ERSOY
İstiklal Marş’ımızın büyük şairi, Mehmet Akif Ersoy ( Aralık 1873 ) İstanbul’un Sarıgüzel semtinde doğdu, asıl adı Ragyıp’tır. Aramızdan ayrılalı tam 74 yıl oldu. Mehmet Akif Ersoy 27 Aralık 1936 yılında İstanbul’da aramızdan ayrıldı. Kara kışın hüküm sürdüğü İstanbul’un o soğuk ayaz ve karlı günlerinde, Türk milletinin büyük şairi Mehmet Akif vefat etmişti. Sessiz ve sade bir şekilde Allah’ın rahmetine kavuşmuştu. Oysa koca Akif, Mustafa Kemal Atatürk’ün saflarında yer almıştı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk öne çıkanların arasında Mehmet Akif Ersoy’da vardı. Hem de Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın onayladığı ilk meclis listesinde.
O günlerde bizzat Mustafa Kemal Paşa’nın da kabul ettiği Mehmet Akif için “ Vatan şairi” Milli şair “ unvanlarıyla anılıyordu. TBMM’nin önde gelen milletvekilleri arasında yer alıyordu.
Sevgili şair Mehmet Akif Ersoy, ölümünden önce bir şiirinde şunları yazmıştı:
“Çöz artık yükümün kör düğüm olmuş bağını,
Bana çok görme ilahi bir avuç toprağını “
Böyle diyen Safahata kitabının şairinin cenazesi, soğuk bir kış gününde sadece birkaç kişinin omzunda Sirkeci’den Bayazıd’’a doğru Allah-ü Ekber, tekbirlerle giderken sade tabutu musalla taşına konulduğu zaman. Akif vefatını duyan yöre halkı heyecanla etrafını sarmışlardı. Acı haber tez ulaştı her tarafa. İstanbul Üniversite gençliği hemen harekete geçmiş ve tabutun etrafında kısa bir zaman zarfında binlerce insanla asıl sahibine kavuşmuştu. Zaten mizaç itibariyle Mehmet Akif sade bir hayat yaşıyordu. Şan, şöhret, makam peşinde değildi. Yine bir başka şiirinde inanmış bir adam olarak şöyle sesleniyordu:
Rahmetle anılmak ebediyet budur amma,
Sessiz yaşadım kim beni nereden bilecektir…
O böyle demesine rağmen vefatını duyarlar binlerce kişinin omuzlarında İstanbul’da toprağa verildi. Safahat’ın şairi tabutu omuzlarda taşınırken, sel gibi kalabalıkta bir insan topluluğuyla Bayazit’ten Edirnekapı mezarlığına kadar götürdüler. Tabutu halkın parmakları üzerinde taşınmıştı.
Mehmekt Akif Ersoy’un hayatı temiz, vakur ve sade olarak geçmişti. 63 yaşında iken rahmeti rahmana kavuştu. İstiklal Marşı’yla mezarına gömülmüştü. Böyle tarihe kendi eseriyle gömülen en bahtiyar bir ölü olarak geçmiştir.
Mehmet Akif Ersoy büyük bir vatanperver, mücadeleyi seven, sosyal ve toplumsal halktan yana bir şahsiyetti. İyi bir şair olduğu kadar iyi bir fikir ve düşünce adamı idi. Aynı zamanda iyi bir hatipti. Milli Mücadele günlerinde Anadolu halkının birlik, beraberlik içinde birlikte yaşamaları ve Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın saflarında yer almaları için birçok camilerde heyecan dolu konuşmalar yapmış ve halkın Milli Mücadelede madde ve manevi açıdan yardımcı olmalarını sağlamıştır.
Mehmet Akif her şeyden önce bir inanç ve düşünce abidesiydi. İnandığı için her zaman M. Kemal Atatürk’ün yanında yer almıştı. Yaptığı bütün konuşmalarında ve eserlerinde milli mücadeleyi destekliyordu. Bu konu tarihçi yazar Eşref Edip, şu hatırayı anlatıyor anılarında: Sakarya Muharebesi sırasında, düşmanın Ankara’yı tehdit etmeye başlaması üzerine Ankara’dan göçe etme tartışmaları başlar. Mehmet Aktif, bu sırada şöyle der:
“Telaşa mahal görmüyorum. Evvel Allah, Ona ( Mustafa Kemal’e ) onun askerlerine güvenilir. Ordumuz inşallah galebe açılacak ( üstün gelecek ), buna imanım var.” Bu konuda, Büyük Taarruz zaferle sonuçlandıktan sonra, bu zaferi İstiklal Marşı’nda şöyle açıklar;
Doğacaktır sana vaaddettiği günler Hakk’ın
Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın.
Mısralarıyla hatırlatarak:
— Bu bir kehanet miydi, bu kadar nasıl inandın, diye sorarlar?
Akif, şu cevabı verir:
Başımızdaki adamı yani ( Mustafa Kemal )’i kim görse, zaferin doğacağına inanırdı “ şeklindi cevap verir.
Bilinçli bir aydındı. Halkın kahve köşelerinde tembel ve uyuşuk kalmalarını asla istemiyordu. Çalışkan ve üretkendi. Dini inancı yerinde olmasına rağmen aşırı taassuba karşı idi. Zulmü, zalimi, her türlü ahlaksızlığı ve ikiyüzlülüğü asla sevmezdi, bir şiirinde:
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
….
Üç bucuk soysuzun ardından zağarlık yapamam,
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Yumuşak başlı isem,, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir, belki, fakat çekmeye gelmez boyunum.
Milli Mücadele günleri sırasında zamanın Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrı över tarafından bir Milli Marşın yazılmazsı konusunda Memleket çapında bir yarışma açmıştır. Bu yarışmada Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşı’yla birincilik ödülü almıştır. Bu yarışma sonucunda İstiklal Marşı Türkiye Büyük Milet Meclisinde 12 Mart 1921 TBMM ‘de oybirliğiyle kabul edilmiştir. O günlerde Mehmet Akif Ersoy’a 500 TL verilmiştir. Fakat Akif bu parayı almamıştır. “Ben bu marşı para karşılığında yazmadım” diyordu. Bu 500 TL, aslında o tarihlerde çok kıymetli bir para idi.
Mehmet Akif’in oğlu Emin Ersoy anılarında: ”Babam bu esnada beş yüz liraya cidden muhtaçtı bir adamdı.. Fakir idi, Parası yoktu, Lakin bilindiği gibi gönlü çok zengindi. “der. Onun yakın arkadaşlarından Hasan Basri Çantay, “Akif name” adlı eserinde: “ Üstada hayatını yoksulluk ve ihtiyaç içinde geçirdi. Böyleyken halinden şikâyetçi ettiğini ene ben, ne de değer yakınları hiç duymadık. Bununla beraber kendisi gayet cömert idi. Kesesinde kaç kuruşu varsa isteyene ve istemeyene gelenlere dağıtırdı. Direr paraya değer vermediğini belirtiyordu.
Paraya ihtiyacı olmasına rağmen bu 500 TL bir hayır kurumuna armağan ediyor. İstiklal Marşı’nı kahraman silahlı kuvvetlerimize armağan edip “Safahat “ adlı kitabına da almamıştır.
İstiklal Marşı ve Mehmet Akif için birçok kitaplar yazılmış ve birçok sözlerde yerinde övgüyle söz edilmiştir. Vefatının 74. yılında büyük İstiklal Marşı şairimizi rahmetle yâd ediyorum. Önümüzdeki 2011 yılı Mehmet Akif Ersoy yılı olacaktır. Bu habere çok sevindim.
Ben sözlerimi Gazi Mutafa Kemal Atatürk’ün İSTİKLAL MARŞI içir söylediği şu anlamlı ve manidar sözleriyle noktalamak istiyorum:
“ Bu Mar, bizim inkılâbımızı anlatır.
Bunu ne unutmak nede unutturmak lazımdır.
İstiklal Marşında, istiklal davamızı anlatması bakımından büyük bir manası olan mısralar vardır. Benim en beğendiğim yeri de burasıdır:
“ Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır; Hakk’a tapan milletimin İstiklal .”
Benim bu milleten asla unutmamasını istediğim mısralar işte bunlardır. Hürriyet ve İstiklal aşkı bu milletin ruhudur. İstiklal Marşının bu pasajı asırlar boyunca söylenmeli ve bütün yar ve ağyar anlamalıdır ki Türk’ün her şeyi en mahrem hisleri bile tehlikeye girebilir, fakat hürriyeti asla. Bu demektir ki efendiler: Türk’ün hürriyetine dokunulamaz!...
Kaynaklar:
1- Beşir Ayvazoğlu / İstiklal Marşı’nın Tarihi ve Manası,
Tercüman Gazetesi 1986- İstanbul
2- Yaşar Çağbayır / Bayrak Mücadelemiz ve İstiklal Marşı,
Ötüken Yayınları 2009- İstanbul.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.