- 1417 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BiR YAĞMURLU GÜNDE İZMİR
Bir gün İzmir �de dışarıda kalmıştım. Yani yatağım yer, yastığım taş olmuştu koskoca İzmir�de. Bu günüm benim için çok zorlu geçmişti, ki ondan dolayı siz dostlarla paylaşmak istedim.
Uzun bir süreden beriydi dışarıda kalıyordum, gidecek kimsem yoktu. Aslında çok köylü ve de dostlar vardı, ama burası izmir sen yalınızsın ve dışardansın. Çok derine inmeden sadece bu yağmurlu günü anlatmak geldi içimden. Evet, benim evim ...........
İzmir fuarıydı ama çok yağmur yağdığından orasını bile bana çok bulmuştu. Sığınacak bir yerim yoktu. Bense dolana dolana eşrefpaşa�ya kadar gelmiştim. O kadar ıslanmıştım ki, o kadar da açtım. Hava sıcaktı, neyse ki üşümüyordum. Artık dışarı mı bana, ben mi dışarıya alışmıştım bilmiyorum. Akşam üstüydü. Önüm karanlıktı. Koytu bir yer aramak, hangi apartmanın girişi uygun, ha bire arıyordum. Bu arada ıslanmıştım. Yatacak yerle, açlık ıslaklığımı bastırmıştı. Düşünemiyordum. Önüm akşam, gün geceye dönüyordu. Bunu da biliyordum ama yapacak başkada çaremin de olmadığını biliyordum. Bir ara düşündüm bizim bir köylü var yakında, gideyim mi gitmeyeyim mi? Çok düşündüm. Bazen de çocukluk gururu bastırıyordu. Gitmem onlar beni istememişlerdi.
Ben budur üç aydan beri dışarıdayım. İyi başardım bu yağmurlu günü de başaracağım. Bir baktım ki Hakimevler�e gelmişim. Daha sonra mahalle arasında dolaştım. Belki biri görür, gel çocuk, kimin kimsen yok mu, gel içeri diye, düşündüm. Çocukluk işte, ama bazen de ağlamamaktan kendimi zor tutuyorum.
Baktım bir apartmanın önündeyim. Apartman biraz eski, öyle lüks değil, kapı sonuna kadar açık. Bir Erzurumlu kapıcı var, kısa boylu, bıyıklı. Ben yağmur şiddetlenince apartmana sığındım. Onunla sohbete tutulduk. İşte bu sıcak havada, bu yağmurlu İzmir �de pek nadir olur yazın derdi. Kapıcı bana sordu, sen nerde oturuyorsun bir yandan da üstüme bakıyordu. Ben de valla abi, üç aydan beridir dışarıdayım. Binanın giriş katı boştu. Bina sahibi ile bir fosforlu kadın ve on üç yaşında, on iki yaşında bir kız geldiler. Kapıcı hemen resmileşerek buyurun efendim, buyurun, diyerek kapıyı açtı. Bina sahibi kadına, işte burası daire siz bakın benim gitmem lazım deyip gitti. Bina sahibi kadına baktı kapıcıyla beraber ben de bu arada girdim içeri. Kız, anne burası çok pis almayalım, diye tutturmuştu. Annesinin de çaresi olmadığından hem bakıp, hem de; kızım bak annem bile bizi istemiyor, baban sana sahip çıkmadı, ne yapayım benim de işim yok, derken kapıcı; kızım benim de iki kızım var sen yaşında, dedi elindeki çikolatayı kıza verdi, başını okşayarak. Senin adın ne güzel kızım, diye kızla konuşuyor, bense öyle bakınıp geceyi düşünüyorum. Bu arada kadın bana sordu; sen boya yapmasını becerir misin? Ben 16 yaşında, zayıf biriyim. Ben de, tabi hele boya olsun, yaparım, dedim. Saat akşamın dördü olmuştu bile. Bu arada kapıcı da kızı ikna etmiş olmalıydı ki,anne alalım bu evi, tamam anne demeye başlamıştı. Hem kız, hem de annesi sevinmişti. Ben de içimden sevinmiştim. Evin boyasını bana yaptırırlar da, biraz para verirler, belki karnımı doyururum hesabına. Kadın, haydı bana yardım et de gidip boya alalım, dedi. Kapıcı da, git oğlum, git bak sana da iş çıktı.
Beraber tekrar Eşrefpaşa�ya gelmiştik. Minibüsten indik bir iki adım kızı restaurant görünce, anne acıktım, dedi. Kadın bana sordu: sen de aç mısın? Ben, evet, dedim. Restaurant’a girdik. Ben kuru fasulye ve pilav yemiştim, ama belki bir somun ekmeği beraberinde yedim. Bu arada kadın beni hep seyrediyordu. Ben, kendi kendime sanki çok umurumda, oğlum karnını doyur, bir daha kim bilir bu fırsat nasıl eline geçer, dedim. Yemeğin üzerine bir de su ictim. Kadın sordu: biraz daha ekmek ister misin? Ben, yok dedim. Tabi biraz da utanmıştım. Neyse ki gidip boya aldık. Ben sevinmiştim. Artık karnım doymuştu. Bu akşam yatacak yerim de var. Yanı dışarıda değilim. Boyayı yaparsam biraz da param olacak, diye düşünüyordum yolda. Neyse ki geldik ve bana tarif etti; burayı böyle boya, benim gitmem lazım yarın geleceğim, dedi. Ben biraz karton ve gazete almıştım çöpten, kapıcıdan. Kapıyı kapadım, boya yapmaya başladım. O oda car çabuk bitmişti. İkinci katı da vurdum ve kartonları yatak yaptım. Bir battaniyeyi de kapıcı amca vermişti.
Güzel bir yataktan, güzel bir uyku çekmiştim ki ne zaman sabah olmuş, ne zaman kadın gelmiş, hiç anlamadım. Kadın beni kaldırdı, o güzel yapmışsın, sen burada mı yattın? Diye sordu. Ben de, evet, dedim. Neden deyince de, ben de, başımda geçeni anlattım. Bana çok acımıştı süslü kadın, ama fırsatçılık da yapmaktan kaçınmamıştı. Bak sen burada yatabilir benimle de ekmek yersin, ama sana boya için para vermem tamam mı, dedi. Ben dünden razıydım. Boya bitti. O gün hemen bir arabayla beni de aldı Balçova�da lüks bir binaya, yani annesine gittik. Biraz eşyası vardı onu da bana taşıttırdı. Karnımı da doyurdu. O gece de orda yattım. O gene gitti, ama nereye gider, ne iş yapar bana ne? Bilmesem de olurdu. Karnım doyuyor, yatacak yerim var şimdilik. Önemli olan benim için buydu.
İkinci günü de yatmıştım ve üçümüz beraber. O kızıyla bir odada, bense bir odada yatıyordum. O gidince ben de iş bakmak için Restaurantlarda çırak bulaşıkçılık soruyordum, ama kimse almıyordu ya da işçiye ihtiyaç yoktu ya da şansım yoktu. Neyse bulamadım gene akşam eve gelmiştim.
Biraz geç gelmiştim. Nerde kaldım, dedi. İş aradığımı söyledim. Ha iyi, yarın da bakarsın, inşallah bulursun, dedi. O gece ben bir rüya gördüm. Çocuklar bana ekmek veriyorlardı. Hani derler ya, aç tavuk kendisini darı ambarında hissedermiş. Benimkisi de o hesap olmuştu. Rüya, ama gene de dua ediyordum. Sabah kalktım, kahvaltı yaptık, beraber çıktık. Ben konağa kadar onunla minibüsle geldim, orada indim. O gitti ama nereye bilmem. Akşama görüşürüz, dedi ve gitti.
Ben de biraz dolaştım. Cevatın kahvesine gidip, iş sordum. Yok, dedi. Alt yolda Balcova�ya doğru geze geze gidiyordum. Kahveler durağına vardığımda, bir gurup çocuk top oynuyordu. Yanlarına gittim, rüyam aklıma gelmişti. Biraz durdum onların yanında. Biri hey gel, sen de oyna, zaten bir eksiğimiz var, diye seslendi. Benle beraber sekiz kişi olduk.dörtlü maç yaptık. Ben bir de gol atınca, sevinmişti takım arkadaşlarım. Bu arada bana, yarın da bu saatte gel, oynayalım, dediler. Ben de, neden bu saatte? Diye sordum. Biz burada kereste fabrikasında çalışıyoruz, bu saatlerde devamlı bazen iki, bazen de üç dört saat elektrik yok. Biz de top oynuyoruz. Sen de gel. Ben, benim ne gidecek yerim ne de yiyecek ekmeğim var. Açım, işsizim. Bana da iş vermez mi sizin patron? Bunları söyleyince bana acıdılar, beni alıp patronun yanına götürdüler.
Gittik. Beni anlattılar. Patronları bana iş verdi. O gece eve gittim. Kadın bir dost bulmuş. Dostu bu da kim, demez mi? Kadın beni anlatı ve hemen yan odaya geçtiler. Adam, bunu istemem burada ya bu çocuk ya da ben, diye diretti. Kadın, tamam ben söylerim, yarın gelmesin. Ben her şeyi duymuştum. Bana geldi. Ben, ben her şeyi duydum, dedim. Kadın, kusura bakma, dedi. Başka bir çaremin olmadığını biliyordu. Bana biraz harçlık verdi. Ben, teşekkür etmiştim.
Bana ismini söylemeyince ben de giyiminden dolayı süslü derdim, gülüyordu. Ben erkenden işe gittim, gelen yoktu. Bir poğaça aldım, yedim, bekledim. Arkadaşlar ve şef geldiler. Şef beni görünce de, aferin lan, bak erkenden gelmişsin, dedi. Ben de, benim yerim yok, ben dışarıdaydım, dedim. Nasıl olsa bu akşam gene dışarıda kalacaktım. Şef, neden, senin kimin kimsen yok mu, diye sordu. Ben, yok, dedim. Akşam burada talaşların üzerinde yatarsın, bari üşümesin gece, dedi.
Derken artık bir işim ve yatacak bir yerim olmuştu.
Bu hayat sadece bir yağmurlu gün İzmir �in çilesini yaşatmıştı. Devamı mı? Devamı hayat hikayemi roman yaparak yazmıştım ama bu kısmını yazmayarak es geçmiştim. Düşündüm hiç de iyi yapmadığımı. Aslında hayatımın her zerresini yazmam lazım. O zaman para etmemişti dört yüz sayfa. Almanca�ya çeviri çok para tuttuğundan çok şeyi yazmamıştım, ama bunu da böyle hikaye halinde siz değerli okuyan dostlarımla paylaşacağım zaman buldukça da.
Ben böyle hayatı yaşayarak hala ayaktayım. Bıkmadan buraya kadar benim hayat hikayemi okuduğunuz için, benle yaşadıklarımı paylaştığınız için, ben de size teşekkür etmekten başka da güzel laf bulamamaktayım
Saygılarımla.
Yücel Duman
Almanya, Wiesbaden [email protected]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.