Bilmemek rahatlık mı?
Bilmemek rahatlık mı?
Bir bilenle, cehl-i mürekkeb (bilmediğini bilmeyen) arasında büyük bir mutluluk uçurumu
görürüz.Cehl-i mürekkebin yüzünden tebessüm eksik olmazken, bilmediğini bilen bir insan
bilmemenin verdiği rahatsızlıkla kafasındaki binlerce soruyla boğuşmasıyla, yorgun düşer,
kimi zaman üzülür, kimi zaman başını iki elinin arasına alıp düşünmeye başlar. Cehl-i
mürekkeb bilmemenin verdiği dayanılmaz hafifliğiyle kundaktaki bebek misalidir. bir dil
çıkartana gülür.
Bir bebeği ağlatan karnını acıkması, güldürense karnının doyurması, bu kadar
basit.Bebeğin bildikleriyse annesi, babası, bir de emziği.İleride bildiklerinin sayısının
artması, bildiklerine oranla bir o kadar kırgın ve ağlamaya sebep olması.Dün karnı açken
ağlardı, büyür tv kanalını değiştirdin diye ağlar, büyür ÖSS’ de istediği bölümü kazanamaz
ağlar, büyür evde kalır ağlar, büyür çoluk çocuğa karışır bu seferde çocuğu ÖSS’yi
kazanamaz ağlar.Ağlar ihitiyaçlarının farkına varır onları bilir ağlar.
Mesela İslam dininde ki bilmenin getirdiği duyguya baktığımızda Peygamber Efendimiz’
(s.a.v) in ‘’Siz benim bildiklerimi bilseydiniz az güler, çok ağlardınız’’ hadisi şerifi karşımıza
çıkar.Çünkü Efendimiz (s.a.v) ‘’ Kullar içinde ancak, alimler Allah’tan (geregince) korkar.’’(Fatır
27-28) ayetinin göstediği örnektir.Allah’ın (cc) zahir planda ki ilmine mazhar olan birisi Allah’ın
karşısında aczini idrak eder.Böylelikle alim olan kişi ahretteki durumunu düşünür böylece korku ve
ümit arasında yaşar.Bilen kişi böylelikle ‘’Benim halim ne olacak’’ kaygısıyla yaşar’.’Bilenlerle
bilmeyenler bir olur mu? ’’ (39/9) ayetince de bunun farkına varıyoruz.Mesela İslamiyet inancını
benimsememiş birini yahut da ondan İslam’dan ve de dinlerden haberdar olmayan birini tasavvur
ettiğimizde günah işliyor ancak yaptığı amelin günah olduğunu bilmiyor.Bilmemenin getirisi olarak
işlediği günahtan dolayı, pişmanlık hissine kapılmıyor. Alimse günahlarından ötürü ruhunda bir acı
ve gönlünde nedamet ateşi yanıyor.Bu pişmanlık içinde gözyaşı döküyor.
Tarihe zahiri gözle baktığımızda ‘’alim’’lerin, filozofların çoğunun bir acıyla, bir
düşünceyle sabah akşam boğuştuğunu, bazen yemekten içmekten kesildiğini
görüyoruz.Sokrates ‘’bilmediğini bilmenin’’ mükafatı olarak, dünyadayken başını vermek
oldu.Halbuki bilmeseydi başı belki de gövdesinin üzerine duruyor olacaktı.
Bunu ateist bir insanı tasavvurunda da karşımıza çıkar.Bilmeden, bilinçsiz bir şekilde
‘’Tanrı’’ nın varlığını kabullenmiyorsa, yine karşısına çıkacak gerçeklerde, varlığını
reddettiği inancını şüpheye düşürecek deliller karşısında da herhangi bir sıkıntıyla
karşılaşmaz.Çünkü ‘’Tanrı’’ya inanmadığı zaman bilinçsizce, bilmeden inanmıştı,İnanmak
içinde delil ihtiyacı duymaz
Ve burada Cat Stevens’ın sözü devreye giriyor ‘’İki insan hep açtır.Biri paraya olan diğeri
ilime olan insan’’.Aç insan nasıl bir mutluluğa kavuşuyor.Aç insan nasıl mutlu oluyor.Necip
Fazıl Kısakürek demiyor mu ’’ Gençliğine doymadan gitti, derler... Doymak mümkün mü ki,
doyup da gitsin... Doymak burada değil, burası acıkmanın yeri...’’.Alim bir insan bunun
bilincine varıyor.Aç olmanın hüsnünü yaşıyor.
Düşünmemek ve de onun verdiği inanççok güçlüdür.Efendimiz s.a.v ‘’Size kocakarının i
iman ettiği gibi iman etmek düşer’’ der.Kocakarı belki bir elmanın üstünde Allah kelimesini
görmüştür inanmıştır.Kocakarıya bin elma görmüştür birinde Allah yazması imanını
kurtarması için yeterliktir.Önüne binlerce imanını şüpheye düşürecek delil göster inancında
bir zedelenme olmaz.Halbuki bilinçli birisi bin delille iman etmişken bir delil onu şüpheye
düşürebilir.
Bilmemek mi çehrelerde tebessümü bırakan, kitlede rahatı uyandıran?Bilmemenin verdiği hazmıdır bilmemeyi
duygusunu yine bilmiyormuşçasına tatdıdıran?