- 685 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ANADOLU YARIMADASI TÜRKLERE ALLAH’IN BİR LÜTFUDUR
ANADOLU YARIMADASI TÜRKLERE ALLAH’IN BİR LÜTFUDUR
Avrupa-Asya, iki kıtayı birleştiren bir ülke. Asya’dan şahlanmış bir kısrak gibi Avrupa’ya uzanan bir yarım ada. Boğazları Ayırsa da iki kıtayı birbirinden, yine o boğazlar birleştirir bu iki kıtayı. Anadolu’dur bu şahlanmış kısrağın adı. Türkiye’dir bu Ülkenin adı. Bir adı daha vardır. Anavatan! Yeşil Ada Kıbrıs onu böyle çağırır.
Yapayalnızdır Anavatan, iki kıta arasında birleştirici unsur olmasına rağmen yalnızdır. Düşmanı çok dostu yoktur. Yavru Vatandan koparmak isterler. Ulus devlet yapısını bozup, parçalamak isterler. Direncini kırmak, Cumhuriyeti yıkmak isterler. Ne yazık ki bunu hem Anavatanda, hem de Yavru Vatanda içten işbirlikçiler vasıtasıyla yapmak isterler.
Orta Asya’dan kalkıp, Avrupa’nın ortalarına dek at koşturan, hükmeden, hükmettiği yerlerde adaleti sağlayan, Türk adını tüm dünyaya duyuran bir imparatorluk da yine bu iş birlikçiler tarafından gerileyip yıkılmadı mı? Bu yıkılan imparatorluğun küllerinden bir Cumhuriyet kurulmadı mı?
Ne yazık ki bu kurulan cumhuriyet kurulduğu andan itibaren düşmanlarını da yarattı. Bu kısrak başlı yarım adaya sahip olma hevesleri Mustafa Kemal tarafından engellenen düşmanlar, geçen yıllar zarfında içimizde kendi işbirlikçilerini yetiştirip, sırası geldikçe yazdıkları senaryoları sahnelediler. Önce ABD mandası olduk. Ardından NATO üyeliğimiz ve AB’ye üye olma başvurumuz. Daha yakın tarihte ise Gümrük Birliği Anlaşmasını kabulümüz.
Anadolu da bunlar yaşanırken, 100 yıllığına İngiltere’ye Osmanlı İmparatorluğu tarafından kiralanan Yavru Vatan da hareketli günler yaşanmaktaydı. Türk soydaşlarımız, Rumlar tarafından yavaş yavaş adeta bir soy kırıma uğratılıyordu. Kah ölümle sonuçlanan şiddet olayları neticesinde, kah vatanlarını terke zorlamalar sonunda adada Türk nüfus azaltılıyordu.
Böylece Anadolu bağımsızlığını yitirirken, Kıbrıs ise giderek Rumlaşıyordu.
Yukarıda yazdıklarım, bu gün bu yaşadıklarımızın nedenlerinin çok kısa bir özeti. Evet, düşman çok dost yok. Son günlerde Güney Kıbrıs’ı ziyaret edenlerin ağız birliğine dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Gerek Almanya Başbakanı, Gerekse Ermenistan Cumhurbaşkanı’nın sözlerinin hedefinde hep Türkiye var. Bunlar son günlerde ki sıcak gelişmeler. Yıllardır üyesi olmak için adeta tüm değerlerimizden vazgeçmeyi göze aldığımız AB ülkelerinin de söyledikleri, Almanya ve Ermenistan’ın söylediklerinden farklı değil.
Buna karşın biz ne yapıyoruz. Onların ekmeğine bir parmak bal sürmeye devam ediyoruz. İç politika da aslan, dış politika da ise kuzu rolünü sürdürüyoruz.
Kestirip atamıyoruz. Ne AB üyeliği, ne de Kıbrıs’ta müzakereler. AB üyesi olmak istemiyoruz. Kıbrıs’ta da KKTC’den vazgeçmiyoruz diyemiyoruz. Kesin konuşamadığımız, tereddütlü ve tavizkar davrandığımız sürece bu düşmanlar hedeflerine ulaşıncaya dek vazgeçmeyeceklerdir. Biz Ulus Devlet ve Garantör devlet olma irademizi ortaya koyamazsak, onlarında ağzı sulanmaya devam edecektir.
Oysa yukarda da belirtiğim gibi konumumuz itibariyle tüm o düşmanlarımızı dize getirecek güce sahibiz. Fakat henüz bu iradeye sahip yöneticilere sahip değiliz. Bu yüzden kim ne derse desin sineye çekmeye hazırız.
Önce şunu bilmemiz lazımdır. Ülkeler arasında dostluk diye bir kavram yoktur. Çıkarlar söz konusu olunca bu dost düşman olur. Bu gün içinde bulunduğumuz coğrafya nedeniyle de bizim dostumuz yoktur. Ancak Soydaşlarımız dostumuzdur. Kaldı ki onların bile içinden düşman çıkmaktadır. Örneğin KKTC’de ki işbirlikçiler gibi. Dost bildiğimiz, soydaş dediğimiz Türki ülkeler bile önce can sonra canan demektedirler. Hele ağabey dedikleri Ülke (Türkiye) onlara ağabeylik yapamıyorsa onlarında kendi çıkarları doğrultusunda hareket etme hakları vardır.
Anadolu gibi bir yarımadaya sahip olmak Allah’ın bize verdiği büyük bir lütuftur. Eğer biz bunun kıymetini bilmiyorsak bu da bizim suçumuzdur.
Ayla BERKİN
18.01.2011
YORUMLAR
Ülke çıkar demektir, halkın ortak çıkarlarının korunması ile oluşan bir devlet yapısı, gemi misali. bir ülkede aşırı inanç değerleri ayrılık oluşturur aynı zamanda aşırı halde ırkını öne çıkarmakta aynı ayrılığın başlangıç noktası olur.ve bir ülkede her ırktan ve her inançtan insanın olması kadar doğal olan hiç bir şey yokturdur. Ama bunu fazlaca övgüye layık görmek ve kendi ırkını fazlaca diğer ırklara üstelemek bence hiç etik değil, aynı zamanda inanç değerleri de öyle.
Düşünün lütfen, inancınızdan dolayı dışlanıyorsanız, ırkınızdan dolayı da suçlanıyorsanız o ülke içinde adalet dengesi zaman zaman ciddi kaymalara da yol açıyorsa, kime, ve neden güveneceğinizi düşünmeye başladığınızda devlete olan güveni yitirmişiniz demektir.
oysa herkese eşit mesafede durması gereken devlettir, ve bence biz insan olarak şu noktada hata yapıyoruz. siyasi çıkarlarımızı yani kendi inancımıza yakın olanları seçiyoruz, sanki bir başkası gelince ilk inançlarımızı engelleyecek korkusu bize siyasi tercihimizi belirlememizde ortak fayda oluşturuyor.
ama gerçek olan şudur, devlet hizmet demektir, devlet başkanları da hizmet edecekleri anlayışı ile başa gelmelidirler..oysa bizde tam tersidir, devlet paylaşılmayan ve başka bir ideolojinin etkisinde kalmasın diye verilen ortak inanç kararları ile oluşur.
sol düşünceli vatandaşlar, diğer bir partinin üyesine oy vermez, ne kadar hizmet ederse etsin, kesinlikle desteklenmez, çünkü onlarda şartlı oy kullanırlar..
umarım ki bu yanlış düşünceden bir an önce sıyrılırız, yoksa gelecek hiçte iç açıcı değil...
hizmet eden insanlarının inancına ve ırkına bakmazsızın hizmete yo veririz..o zamna kendimce düşününce bu halimizden daha iyi bir duruma geçer ve işbirlikçi gibi elastik olan bir kavram karmaşası da yaşamamış oluruz...
sevgiyle kalın...