!..
Gagalarıyla yuvalarına saman taşıyan kuşlar artık ya yuvalarını bulamıyorlar ya yavrularını.
Çünkü biz insanlar kuşların ne acılarını duyumsayabiliyoruz ne de kaygılarını
ve görmezden geliyoruz her şeye rağmen bize gösterdikleri saklı saygılarını
ve onları cahilce yaralarken onlar saklanarak can veriyorlar
oysa kediler bile bu acılı kanlı tablonun karşısında eriyorlar
Biz ölülerini tekmelerken kuşların kedilerse onlar için ağıt yakıyorlar
ve ölürken kendini saklayan her kuşa bizden daha insanca bakıyorlar
O yüzden karanlık çökünce ışığını yaktığımız evler
karanlığın örtüsüne bürünen kedilerin yarı kapalı
gözlerinin önünde büyüyen ve akıllarını yiyen alevler oluyor...
Siz hayvanlar,hayvanların bile tikseneceği hayvanlar!..
Dünya tersine dönüyor ve rüzgar tersine esiyor; çünkü hayvanlar insanlaşıyor
siz çakallar,çakalların bile tiksineceği çakallar!..Belki bir çok şeyi aşıyorsunuz
ama köpek kulübelerinizde köpeklerin bile tiksineceği bir hayatı yaşıyorsunuz
Yeleli bir aslanın bile yüzüne patlayan bir tüfeğe ve yüreğe sahip olduğunuz andan beri
ellerinizdeki tüfekler ile av köpeklerinizin bile tikseneceği köpekler oldunuz...
Evet,onlardan daha iyi görüyorsunuz ve daha iyi duyuyorsunuz
ama gözleriniz çok iyi gördüğü halde körlerin bile tikseneceği körler oldunuz artık
ve kulaklarınız çok iyi duyduğu halde hepinizin yüreği sağırlaşmış...
Çünkü siz canavarlar,canavarların bile tikseneceği canavarlar!...
O kadar gaddarlaştınız ki sizden şefkat bekleyen güler yüzlü insan gözlü bir kediyi tren raylarına bağlayarak iblisce bir hazla ve kahpece bir kahkahayla zevkten dört köşe olarak ortadan ikiye ayrılmasını izlediniz...
Siz alçaklar,alçakların bile tiksineceği alçaklar!..
O kadar alçaldınız ki Tanrı’nın bizlere kurban olarak sunduğu keçileri boğazlayarak kalmadınız;ayaklarından bağlayıp hayalarını kerpetenle eze eze hazzın en doruğunda hissettiniz kendinizi...
Ruhuzu şeytanlara sattınız ama şeytanların bile tiksineceği ruhlara sahip olduğunuzu anlamadınız hiç..
Siz timsahlar,kendi yavrularını yiyen timsahların bile tikseneceği timsahlar!
Ben kendi yavrularını yiyen timsahların nemli ve kederli gözlerinde yanan öyle alevler gördüm ki yılan ve timsah gözlerinizden sadece kahkahalara boğulurken dökülen gözyaşlarınız için hayatımda ilk defa ’yaşasın cehennem’ dedim...
Dinleyin yok olasıcalar;yokluğun bile yutarken midesinin kalkacağı pislikler!..
Dünyaya çoçukluğumun ve çoçukluğunuzun bir kaç kesitini anlatacam.
Gerçi anlatırken içim öylesine geçecek ki düşecek gibi olacam ama düşmemek için her an dikkatimi uyanık tatacam. Geride bıraktığım yirmi yıl içinde gördükerimin yirmibinde birini anlatacam şimdi:
Çocuktum,benden büyük bir çocuk ayakları tüylü, şapkalı, güler yüzlü bir güvercinin
kanatlarını tek tek güle güle koparıyordu. Dayanamayıp çocuğun kafasına arkadan bir taş vurdum. ’Acı çekmek neymiş biraz da sen gör’ diyerek güvercini alıp ciğerlerimi yok edercesine koşarak uzaklaştım ordan. Asırlık bir ağacın üstüne çıktım,ona güvende kalabileceği bir yer bulmalıydım önce. Kuşun o küçük gözlerine iri büyük gözlerimle bakamıyordum çünkü ne zaman baksam yaralı kanatlarının acısını iliklerime kadar hissediyordum. Bu öylesine tahammül edilmez bir acıydı ki Tanrı’ya hüzünlü bir şarkının nakaratı gibi onunla yer değiştirmek istediğimi söyleyim duruyordum.
Gözleri gözlerime değince ciğerime doğru yayılan alev dalgaları öylesine dayanılmazdı ki bir ara sanki ben o oldum oysa ben. Bu bir düşmüydü yoksa gerçekten duam kabul mu olmuştu.
Tabi ki bir düştü gerçeklik payı çoktu ama gözlerimi açtığımda kuş yoktu.
Bir an için kuştan daha fazla acı çektiğim için kuşun acımı duyup kendini sakladığını hissettim,hemde bütün kalbimle..İşte o anda kafamda dalganan bir ses şöyle diyiyordu:
’Yaralı kuşlar ölünce saklanır’ Yaralı bir kuşun ölürken n’çin saklandğını o asırlık ağacın üstünde anladım. Akşam çökünceye kadar bekledim, rüzgar esti ve üstünde durduğum ağaçın hışırtısıyla kafama dalganan başka bir ses daha düştü. Kuş ağacın yüreğindeydi. Ölmüştü elime bir dal aldım,
onu avuçlarımda atan yüreğime aldım,kanatlarından hala kan damlıyordu, alıp gagasından öptüm onu, ağladım;gözyaşlarım kan-revan içindeki kanatlarına düşerken bir şey fark ettim:
Güzelim ürkek kuş gagası yukarıya dönük boynu bükük ölmüştü
sanki çocuğa beddua etmiş, bana dua etmiş,Tanrı’ya küsmüştü...
./..
Yine çocuktum ama bu defa biraz daha büyümüştüm.
Nerde bir kedi ya da köpek görsem onlar için yiyecek bir şeyler bulur sevinçle onlara doğru koşardım.Bu defa elimde kemiklerle rayların üstünde oturan dost yüzlü dost gülücüklü bir köpeğe doğru koşuyordum.Hüzünlü bir tren sesiyle daha yine nefes nefese kalmıştım;kalbim kendini göğüs kafeslerime vuruyor gözlerimin önüne korkulu vahşet dolu ihtimaller boşalıyordu,evet;yine geç kaldım, yine yıkılp kaldım ve o hiç bir şey yapamanın acısıyla kalakaldım yerimde öylece o yirmi otuz saniyelik cehennimlik zaman dilimi içinde..
Plaskalarla başı rayların üstüne bağlanacak şekilde bağlamışlardı hayvancağızı...
Gövdesinden kopan başını okşarken onun gözlerinden yaşlar akıyor benim içime bir lav seli akıyordu adeta. Orda öylece bir salise daha duramazdım, o dost yüzüne yapışan acıyı kaldırıp ciğerlerime yapıştırarak dönüp arkamı yürüdüm, adım adım büyüyen bir elem içinde gittikçe küçülerek...
Evet,çocuktum ama kedi yavrularıyla top oynayan çocukları öldürmek istiyordum.
Evet çocuktum ama çamurlu,pis ve kirli sularda boğmak istiyordum; kedi yavrularını alıp çamurlu nehirlere atıp sonra o lanet olası hayatlarına hiçbir şey olmamış gibi devam eden kedi yavrularıyla top oynayan o çocukların babalarını..
evet çocuktum ve çocukluğum boyunca bu babaların yok olasıcası çocuklarının kedi ve köpek yavrularını nasıl astıklarını dinledim. Ben ağlıyordum bu vahşeti az bulan çocuklarsa artık onları boğmaktansa diri diri yakmayı öne sürüyordular. Düşünebiliyor musunuz etrafa ezgin bir neşe yayan bütün kedi ve köpek yavruları karanlığın örtüsüne bürünen bu zebanilerin bile tiksineceği zebaniler tarafından yakılacaklardı. Bu arada aralarında biraz iyi olanlarda vardı-ümitlenmeyin! Biraz dedim-onlarda öldürmektense yavrulamasınlar diye bütün dişilerin dişiliklerine tormil koyup patlatıyordular. Durun ağlamayın; bunlardan daha iyi olanlarıda vardı onlar hiç olmasa birbirleriyle daha iyi dövüşsünler diye bütün erkeklerin kulaklarını kesiyordular sadece...
Ha bide babalarının araba anahtarlarını çalıp üzerlerinden arabalarıyla ezip geçtikleri kedi yavrularını daha can çekişrken alıp paslı çöp tenekelerine atanlar vardı...
./...
Siz insan kılığına bürünmüş ejderhalar, ejderhaların bile tiksineceği ejderhalar!..
Yere batasıası hayat kesitlerinizi daha fazla anlatmaya takatim kalmadı artık.
Ağzınızdaki ateşin ciğerlerinize yapışması dileği ile ’yaşasın cehennem’ diyorum..
Siz kendi ateşinizle yanmayacak kadar ıslanmış birer kahpesiniz çünkü..
Akrepler,akreplerin bile tiksineceği akrepler!..
Siz hangi onursuzluk uçurumundan yuvarlandınızda utancınızın çığ gibi büyüyen bu saldırısı karşısında kendinizi sokamayacak kadar gururunuzu kayb etmişsiniz..
Yılanlar,yılanların bile tiksineceği yılanlar!
Yılanların insan tükürüğüyle kendilerini öldürdüğünü anımsayınca sizi bütün insanlığın tükürüğüne boğdum ama yine de öleceğinize gülüyorsunuz...
Yaptıklarınıza bir bakın; ne hışırdayan bir ağaç bıraktınız ne de şıırıldayan bir şelale
sayenizde yeryüzü asırlardır kan-revan içinde ve gökyüzü asırlardır ağlıyor bu hale
sizse yağmur yağıyor sanıyorsunuz hala,gün gelecek üzerinize kan yağacak kan...
Göğün göğsünü yırtan şimşekler düştüğünüz bu hale bakıp hala ışıktan bir hale oluyorlar size;gök tüm yaşanmışlıklara rağmen gürlesin,ağlasında, kan-revan içinde yüzen yeryüzü arınsın diye...
Siz vampirler,vampirlerin bile tiksineceği vampirler!
Kana öylesine susadınız ki yeryüzü nerdeyse kan kusacak
ve gökyüzü sukunete boğularak sonsuza kadar susacak
Siz kan hastaları;ömrünüzce kan akıtmak için yaşayıp durdunuz
ve sonunda akıttığınız kanları aklayan gökyüzünü bile vurdunuz
Neyse ki bu kan ırmaklarında yıkanırken aklınıza hiç gelmedi
bu diz boyu kan ırmaklarının bir gün akmayarak
anaforların ve girdapların birbirleriyle çatışacağı kan göllerine dönüşeceği...
İyiki sonunda bu kan göllerinin içine yine siz düşeceksiniz
ve akıttığınız siyah kanlar içinde boğula boğula öleceksiniz
./..
Ve siz kafeslerin içindeki hayatları seyredenler!
Kendinizi hiç o kafeslerin içinde düşündünüz mü?
Yüreğiniz kafeslerdeki kuşların sessiz,tarifsiz kederlerle dolu özgürlük çığlığını
duyumsayamayacak kadar sağırlaştı mı gerçekten?
Akvaryumların içinde solungaçlarıyla acıların en kasvetlisini soluyan balıklarla yer değiştirmeyi bir kere olsun göze alabildiniz mi?
Ve siz kuşlarla balıklarla ekmek paralarını kazananlar!
Ekmeğinizi kazanırken çalıp ardından da alıp hapsettiğiniz hayatların hesaplarını nasıl ödeyeceğinizi hiç düşündünüz mü?
Siz hırsızlar,hırsızların bile tiksineceği hırsızlar!
hayatlarınızı yaşarken çaldığınız yaşamları düşündünüz mü hiç?
’Ben hayatım boyunca kaç hayat çaldım?’ sorusunu bir kere olsun kendinize sordunuz mu?
Peki sizde kaç eksik duygu,ne kadar dokunulursa dokunulsun ses vermeyen kaç gevşek tel var? Hiç saydınız mı ya da sayabildiniz mi?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.