- 1104 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
SONU OLMAYAN BİR YAZI…
Nilgün, ayağa kalktı : “ Arkadaşlar, size bir sorum var.”
…/…
Salonda dokuz kişiydik. Dokuz eski arkadaş. Arkadaş, dost, kardeş. Ne zamandan beri? 1970 yılında, orta birinci sınıfta karşılaştığımızdan beri. Aralarında, ikinci evlenen ve ilk torun sahibi olan kişi; bendim. O anda tartışmakta olduğumuz konuyu da yine o atmıştı ortaya: Torun ve evlat sevgisi. Oğlu, geçtiğimiz yaz evlenmişti ve tabi ki Nilgün, genç çiften çok önce geçmişti ikinci aşamaya: Torun sahibi olmak.
Ben, fikrimi en başta söylemiştim: “ Benim çocuğum, benim çocuğumdur.” Sonra da kenara çekilip, tartışmalarını izlemeye başlamıştım.
…/…
Nilgün, devam etti: “ Diyelim ki; çocuğunuzun ve torununuzun organa ihtiyaçları var. O organ da sizde. Hangisine verirsiniz? “
Haydi bakalım! İkinci gürültü furyası başladı. Her bir ağızdan, bir düşünce çıkıyor. Sonunda benim hiç konuşmadığımı fark ettiler. Sekiz baş birden bana döndü.
“ Ben, kendi çocuğuma veririm. O isterse, kendi çocuğuna devreder hakkını.”
Bir karar çıktı mı? Elbette hayır. Çünkü konuşulan şeyin temel konusu: Sevgi.
Sevgi’nin şekli, derecesi yoktur.
Sevgi, girdiği yüreğin şeklini alır.
Ateşinizi ölçer gibi ölçemezsiniz, Sevgi’yi.
Kim kimi daha çok seviyor? Bilinmez. Tartışmak bile saçmadır.
Annenin evladına sevgisi, tabi ki çok farklı bir duygudur. Derin bir bağlılıktır, tarifi yapılamayan.
Bu yazıya konu olan düşünce, birkaç gündür, kafamı kurcalıyor. Tam oturttum diyorum, öyle bir yerde düğümleniyor ki; çözülemez oluyor. Pek çok kereler yazmaya başladım ama kendi düşüncelerimin içinden, kendim çıkamadım ve sildim, vazgeçtim.
Yeri geldi; Anne oldum.
Yeri geldi; Eş oldum.
Annelik yanımla attığım düğümü; insanlık, vicdan ve mantık yanımla çözemedim. En tarafsız baktığımı zannettiğim kelimede; olmadığımı / olamadığımı fark ettim.
Sonunda, kelimelerin düştüğü şekli ile yazmaya karar verdim.
Hepimiz televizyon seyrediyoruz. Hepimiz, seçtiğimiz kanallarda, haberleri izliyoruz. Öyle olaylar var ki izlediğimiz, kanalın ideolojik yönünün hiçbir değeri, önemi yok. Çünkü değiştirilemez görüntüler. Aynı şey gazeteler için de geçerli.
Şehit cenazeleri. ( Allah’tan hepsine rahmet, ailelerine sabırlar diliyorum.)
Geçtiğimiz gün verdiğimiz şehitlerin ardından, her zaman duya geldiğimiz o sözü okudum, gazetede: Ağlarsa anam ağlar.
Haberlerde izlerken; bir yandan ağlarken bir yandan da “ Bu görüntüde bir eksik var. Bir yanlış var. “ diye düşündüm. Üstüne gazete yazısını okuyunca, bu duygum pekişti.
Şehit eşlerine dikkat ettiniz mi hiç?
Onlar, ya bir sandalyede sessizce ağlarlar, ya da bayan subayın elini sıkarak ayakta durmaya çalışırlar. Sesleri çıkmaz, genellikle. Görüntüleri de çok yansımaz, ekranlara.
Evladını kaybetmiş bir ananın gözyaşlarının arkasında siliktir, soluktur görüntüleri.
Bir kadın; en hazırlıksız olduğu zamanında hayatının, eşini kaybetmiş. Yarım kalmış her şey: Hayaller, ümitler, sevgiler.
Bakışlarına dikkat ettiniz mi hiç?
Derin bir boşluk, çaresizlik, anlamsızlık vardır. Bedeni oradaymış da ruhu çoktan çekip gitmiş gibidir, duruşları. Sessiz, sakin, düşüncesiz, kırgın bakarlar etraflarında olan bitene. Sanki birileri: “ Sen sus!” demiş gibidir, onlara.
Acı.
Yaşanabilecek en büyük acı.
Acının ortasında iki kadın:
Biri; Anne.
Diğeri; Eş.
…/…
Sevgi’nin şekli, derecesi yoktur.
Sevgi, girdiği yüreğin şeklini alır.
…/…
Kucağındaki çocuğa sarılır. Hak vererek, yerini bilerek oturur: “ Sen sus! “ diyene.
…/…
Mektup geldi selamın var yaşlı babana
Bacı, kardaş, muhtar emmi, garip anana
Koca öküz, sarı dana nasibin almış
Mektubunda söz etmemiş bir yarin kalmış
Gel tezkere gel tezkere bitsin bu hasret
Yolunu bekleyen yarin yüzüne hasret
Çeşmelerde odalarda adın okunur
Okundukça yüreğime hançer sokulur
Seni anmak günah değil, kırk kat ellere
Söyleyemem ben derdimi kendime bile
Eser Akpınar
14.01.2011
İzmir.
YORUMLAR
evet ...
sevginin tanımını yaparken ne kadar çok yanılırız
çok sevmek
çok bir ölçü değildir oysa
az seviyor olmak da
çok yada az
bunları sığdırdığımız ölçü kollarımızı açarak tanımlanır
anneyi mi babayı mı çok seviyoruz diye bir soru daha var
genelde çocuklara sorulur
sevgi ölçüsüz bir şeydir
sevgi hardal tanesi kadar küçük olsada daima kendini büyüten
dallandıran budaklandıran anlatımsız arsız bir çokluktur sevgi..
en yücesi ve kutsal olnaı anne sevgisidir
bu yüzden annelerin ağıdı da türküsüde derin anlmlar içerir...
olduk ça hüzünlü bir öyküyü anlatan yazının ana fikri sevgi üstüne olmuş
günümüzde ne çok ihtiyacımız var sevgiye
yüreğinize sağlık
Eser Akpınar
Selamlar, saygılar.
Görüntülerin bana düşündürdüğü çok ince bir çizgiydi. Oğlum askerliğini Kars / kağızman da yaptı. Kısa dönemdİ. Ama benim için geçerli olan düşünce: 6 ay oğlumdan ayrı kalacağım düşüncesi idi. Bir kez, yemin törenine gittiğimizde gördüm. Sonrası derin bir yokluktu. Döneceği gün geldi. Havaalanına gittik, hep beraber. Karşılamak için. O sırada sevdalısı, şimdi eşi olan kızımız da bizimle beraberdi. Oğlumu getiren uçak indi. Kapıdaki görevli halden anlayan biriydi ( Allah razı olsun ): " Bir kişi geçebilir " dedi. Ben tam hamle yapmıştım ki; gelin kızım çoktan oğlumun yanında yerini almıştı. O an kendime dedim ki:" Eser, yerin artık bu. " Bir anne için kabulü çok zor ama gerekli. Duygularım arasında büyük karmaşalar yaşadığım bir yazıydı, benim için...
Görüş bildiren tüm dostlarıma teşekkür ediyorum. Sevgilerim hepiniz için. Sağolun, var olun...
Eser Akpınar tarafından 1/15/2011 7:53:26 PM zamanında düzenlenmiştir.
Çeşmelerde odalarda adın okunur
Okundukça yüreğime hançer sokulur
Seni anmak günah değil, kırk kat ellere
Söyleyemem ben derdimi kendime bile
Bu düzen böyle gelmiş böyle gidecek mi acaba demeden edemiyor insan.
İçimizi yakan bir yazıydı Eser, Şehitlerimizin ruhu şad, kederli ailelerinin başı sağ olsun.
sevgimle...
haklısın canım iki kadın acıyı derinden bilen biri gösterebilir hak ona tanınmış oysa diğeri de sevmiş ateşin düştüğü yer yürek olmasına rağmen gözardı ettiğimiz... hayatımızı paylaştığımız ömrümüzü verdiğimiz değer kattığımız kim olursa olsun kaybetmenin acısını duyan yürek erkek kadın fark etmeden diyorum ki sevgi şekillendiği yürekte var olup kaybolursa aynı acıyı yaşar...saygı ve sevgilerimle derin ve benimde zaman zaman düşündüğüm izlemlerimden edindiğim kadar ile yansıyan düşüncelerim... kutlarım canım farklı önemli konuları yakalayan güçlü kalemin için..
Yazınızı okurken içim cız dedi. Haklısınız, analar bir başka yanar, ama yazınızda geçtiği gibi o sessiz, mazlum bakışlar, bağıramadığı sessiz haykırışları saklıyor içinde.
Hiç kolay değil, her genç kız bir ömür boyu mutlu olmak için evlenir.
Çok genç yaşta, aniden ummadık zamanda gelen böyle ani bir ayrılık, onun kalbini nasıl parça parça eder!
Onu bir tek yaşayan bilir.
Allah düşmanıma bile böyle acı yaşatmasın, ne gençlere ne de analara.
Yazınız çok etkiledi beni, çok başarılı.
Sadece resim bile ne çok şey anlatıyor.
Bugün benim için günün yazısı, tebrikler.
Canım yazını okurken hüzün sardı yüreğimi. Aynı yazdıklarına benzerini bir kitapta okumuştum. Cengiz Aymatov'un hikayelerinden birinde Galiba Asker mektubu ya da Cemile gelin miydi neydi. Orada da o tema vardı ve o zaman da düşündürmüştü beni. Çok güzel bir konuyu çok güzel kaleme almışsın. Sevgilerimle canımmmmmmm
Ateş düştüğü yeri yakıyor, bu yanan feryat figan ağlayan anne de olabiliyor, veya bir köşe de durup için için ağlayan yanan anne de oluyor, kısaca gidenin sevgisi kime bulamışsa... Bu arada yazıya başlamadan önce gördüğüm resim içimi sızlattı. O resim zaten çok şey ifade ediyordu.
Bu anlamlı yazı için çokça teşekkürler Eser Hanım. Düşünen, düşündüren kaleminiz hep yazsın inşallah.