- 774 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Okuma Mezarlığı
Tarihin altını üstüne getirdiği, kat kat medeniyetlerin fışkırdığı, mozaik gözlü kadim öğretilerin başkentinde şehir çığlık çığlığa üstüne geliyordu Adamın.
Adam koltuğunun altına yerleştirdiği kitaplarını okumak için uygun bir yer arıyordu. Bedestenlerin kül rengi restorasyon çayevlerinden birinde ilk masaya oturdu. Masanın ilk konuklarına selamı verdikten sonra gözüne cılız bedeni, dökülen dişleri ve avurtları çökmüş bir ihtiyar çarptı. Tam o esnada sesine yılların yorgunluğu asılmış ihtiyarın sorusu kulaklarına ilişti ve böylece sohbete kapı aralamıştı.
İhtiyar, feleğin çemberinden geçtiğini gösterircesine, anılarını peyderpey anlatmaya başlamıştı. Yan masalarda gürültülü şekilde ‘’Aznif’’ ve ‘’Dama’’ oynayan adamları göstererek ‘’ Hiç yakışıyor mu ‘’ dedi. Ağızlarına aldıkları argo sözleri kast ederek…
Bedestenin avlusunda, uçkuru kaçmış sözlerdi yankılanan.
Adam,’’ Haklısınız’’ diyerek ihtiyarı onayladı. Birazdan da ‘’Secdeye alın vururlar ‘’ dedi.
‘’Ben’’ dedi ihtiyar ‘’Kimseyi kırmam oyun için’’ ve anlatmaya başladı. ‘’Gençtik gurbette çalışmaya gitmiştik… Çalış çalış nereye kadar? Arkadaşlar, bir gün ‘’Gezelim.’’ dedi.Bütün gün gezdik ve yorulduk, bir kahvede oturmaya karar verdik.Arkadaşlar oyun oynayalım, yenilen çay parasını versin dedi.Ben itiraz ettim...Olmaz ! Dedim. ‘’Ben, bütün çayları öderim. Ötesi kumar olur.’’
Neyse ilk parti yendim. Sonra ikincisi oldu bu kez dedim, ‘’ Bu çay parasını sen ödeyeceksin.’’ Arkadaş bozuldu ve yenilmenin acısı ile ‘’Yeniden oynayalım!’’ dedi. Ben oynamadım. Bu ukde arkadaşının içinden boy vermeye devam ediyordu.
Bir gün yine kahvede oturuyorduk arkadaşım çıktı geldi. Benle oyun oynama teklifini yineledi. Ben de kahveciye işaret ettim. Oyun oynadık ve yenildim’’.Kahveci şaşırmıştı. ‘’Abi nasıl olur sen yenilmezdin! ’’ dedi.’’ ‘’Boş ver!’’ dedim ‘’Eski bir hesap kapandı.’’
Bu arada adam, garsonun bıraktığı çayından bir yudum içti, yeni almış olduğu kitabın kapağını açıp, ilk sayfasını okumaya başladı fakat ne mümkün oyun masalarından yükselen bağrışmalar adamın kitabı anlamasına engel oluyordu.
Çay parasını ödeyip, ihtiyara veda ederek yeni okuma alanları aramak üzere bedestenden ayrıldı.
Sessizlik ve yalnızlık istiyordu adam. Dikili taşların ve servilerin koynunda bu mümkün olabilir diye iç geçirdi.’’Hüvelbaki ‘’ yazılı giriş kapısından içeri girdi. Ne de olsa birkaç ziyaretçi dışında kimsecikler olmaz diye düşünmüştü. Bugün imama görev düşmemişti anlaşılan kimsecikler yoktu ortalıkta. Adam, boyu iki metreyi bulan ve üzerine sarık işlemesi yapılmış, eski yazı künye bulunan bir kabre yaklaşmıştı. Güneş, kışın ilk günlerini karşılarcasına bulut arkasına girip çıkıyordu başını kaldırdığında, şehirin dış kısımlarında bulunan kabristanın aslında hakim bir tepede olduğunu gördü.. Şehir ayaklarının altında idi. Dili, öğrenilmiş duaları sıraladıktan sonra kırılmış bir mezar taşını kendisine oturak yaptı.
Kitabını açtı ve ilk sayfa gözlerinin ve aklın süzgeçinden hızla geçmeye başladı. Sayfalar birbiri ardınca akıyordu.’’Sessizlik ve yalnızlık okuması dedi.’’ Adına bu ritüelinin.
Sayfaların akışı onda bir iç huzur vermişti ne zamandır böylesine dingin ve anlaşılır okuma yapmıştı.
Tümcelerin paragraflara dönüştüğü bir sele kapılmıştı sanki. İlk kez bu denli, okumanın doyumsuz büyüsüne kapılmıştı. Bedestenin ortasındaki gürültü, yerini derunî bir sessizliğe bırakmıştı burada.
‘’Bir çay eksik dedi.’’ Adam.
Saatin kaç olduğunun farkına varmamıştı. Okumanın sonlarına doğru güneşin rengi solarken yavaş yavaş bir ürperti adamının koynuna girmeye başlamıştı. Acıkmıştı da üstelik. Acıkmak midesine oldum olası iyi gelmezdi. Midesindeki, yanma bunun işareti olmalıydı.
Hamle yaptı kalkmak için ama nafile...
Oturmuş olduğu mezar taşı adeta onu esir almıştı. Ayaklarının titremesi, okuduklarının etkisinden olamazdı. Ya da ‘’Olabilir mi? ’’ diyerek kendini teskin etmeye kalktı fakat okuduğu kitabın korku yaratacak bir kurgusunun olmadığı geldi aklına.
Fakat vücuduna inen bu hâlsizliğin ayaklarının titremesine sebep olan bu şeyin ne olduğunu bir türlü anlamlandıramadı.
Bir ara ‘’Yoksa mezar taşıyla ilgili mi? diye ‘’ düşünmedi değil ‘’Ama ne vardı ki, bunda altı üstü bir mezar taşı, kırılmış ve bende üstüne oturdum.’’ Dedi. Mezartaşının üstündeki eski yazıyı okuyamadığından taşın kime ait olduğunu bilmiyordu.’’Hem ne önemi var ki mezarlar kaybolmalıdır zaten’’ İşte bu düşünce onu asıl girdabın içine çekti ‘’Oturduğum taşın altında kaybolan bir mezar varsa ya…’’
Bu hiç aklına gelmemişti, öylesine kenara atılan bir mezar taşı diye düşünmüştü oturmaya karar verdiğinde.Şimdi oturup kalmıştı.Kalkamıyordu ayağa, yavaş yavaş üşümeye de başlamıştı..Serviler akşamın serinliğini adama acımasızca hissettiriyor, acıkması da üstüne tuz-biber ekiyordu.
Bildiğim duaları okursam faydası olabilir diye geçirdi aklından ve dili döndüğünce okumaya başladı. Sağa-sola üfürdü… Yine kalkmayı denedi ama nafile…
‘’Lâ-havle velâ kuvvet! Dedi.’’
Kuvvete gerçekten ihtiyacı vardı Adamın.
Bu dua işe yarar gibi oldu üstüne çöken ağırlıktan kurtuluyordu. Boynunu çevirmeye başlamıştı. Şehrin gürültüsü kulağına aktı.
Ve ‘’Ey yolcu !’’ seslenişine yöneldi.
‘’Oturduğun mezar taşı..kimdir bilir misin?’’
İrkilerek ‘’Yok dedi’’ adam.
‘’Kitab-ı ruh hazretlerinin.
‘’Kim ki, o mezar taşına oturur, yüreğine ve tenine ikra ağırlığı çöker. Oturduğu yerden kalkamaz olur.’’ Dedi derunî ses…
Adamın aklı ve gönlü bulandı.
Berraklaşması için önce bulanması gerektiğini birçok kitabının satır arasında okumuştu adam.
Aklına ve gönlüne çomak sokulmuştu. Neyi bilip bilmediği boşlukta dayanaksız yüzüyordu.
’’Kirlenme dedi.’’ Kendi kendine… Üstündeki ağırlığın kalkması için Derunî ses’e rica etti adam.
Derunî ses, son nasihatini verdi ‘’ Okuduğun bütün kitaplar seni bir tek kitaba götürsün! Hadi uğurlar ola…’’
Adam, doğruldu ve barakasının yolunu tuttu.
Yahya İncik…05.12.2010…saat:13:01
YORUMLAR
Ücüncü kez okudum
bu denli usta
bu denli özgün
bu denli
güzel
kutlarim Usta
Yahya İncik
ÇOK GÜZELDİ...
TEBRİK EDERİM...
EMEĞİNİZE SAĞLIK........
BİR SOLUKTA İÇTİM......
Yahya İncik
kitapların sayfalarındaki o en bakir huzurun sesi arındırırken ruhu,
bir sefere çıkıştır son sayfanın yüreğe çaktığı çivinin sınavı...
her çalışmanız ayrı bir emek ...
saygı ile...
Yahya İncik
Yahya İncik
Değişik ve güzel bir yazıydı
Dinlenmek isteyen her zaman kitaplara sınınmalı, kahramanınız gibi
Tebrik ederim