- 1435 Okunma
- 22 Yorum
- 0 Beğeni
TAKSİCİNİN DRAMI
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Nedense içinde garip bir duygu taşıyordu o akşam. Gündüz, iyice uykusunu aldıktan sonra onun için hazırlanmış sofraya geçti. Çocuklarıyla yemek yeme fırsatı bulamıyordu gece işe çıktığı zamanlarda. Saatleri bir türlü denk gelmiyordu.
İki çocuğu vardı.
Serkan,
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde, kızı da lise ikinci sınıfta okuyordu. Lise son sınıfta, o da ağabeyi gibi sınava girecekti. İstanbul’ un karmaşası, trafiği,geçim sıkıntısı, stresi ve daha bir çok şey iyice bunaltmıştı,Serdar’ı...
Babadan kalma ev de olmasa, bütün bu sıkıntıları atlatması çok zordu. Eski evlerini müteahhide vermişler, karşılığında da üç daire ve bir dükkan almışlardı. Herkese bir daire düştüğünden, aralarında sorun çıkmamıştı. Babası Müfit Bey,ileriyi gören bir insandı;daha sağlığında doğabilecek pürüzleri halletmiş;paylaşımı,kazasız belasız yoluna koymuştu...
İlk lokmayı boğazına atarken, zil çaldı. Ev hanımı eşi Zeliha, kapıyı açmak için kalktı yerinden. Kız kardeşinin sesini duydu. Aynı apartmanda oturdukları için gelenler genellikle aynı kişilerdi. Ya annesi gelirdi, ya da kız kardeşi Emine… Elli yıllık yaşamında, kız kardeşiyle aralarında çok az sorun çıkmıştı;Çıksa da kısa sürede çözüme kavuşurdu. Mutfağa geçtiklerinde, tabağındaki yemeği yarılamıştı neredeyse.
- Ağabey afiyet olsun. İşe çıkmadan bir göreyim dedim. Kaç gündür de gelemedim,özledim… Yengemle görüşüyoruz da, seninle görüşemedik vallahi. İyice işe güce verdin kendini.
- Ne yapayım Emine ! Başka çare yok. Emekli maaşı yetmiyor. Allah’ tan ev kirası yok. Çalışmak zorundayım. Üç- beş kazanınca harçlığımız çıkıyor.
- Haklısın ağabey, çalışmasan ne yapacaksın. Çocuklar okuyor.
- Neyse biraz daha çalıştıktan sonra bırakırım. Ayyaşı, psikopatı, hırlısı, hırsızı biniyor arabaya. Yüzlerinden anlaşılmıyor. Şükür benim başıma kötü bir şey gelmedi ama arkadaşlarımdan biliyorum.
- Allah korusun ağabey. Sen yine de önlemini al tamam mı? Dershanelere ya da özel okullara iş için müracaat etseydin keşke. En azından bu kadar yorulmazdın.
- Baktım ama verdikleri ücret, kazandığımın yarısı.Bir sürü öğretmen iş bekliyor, adamlar çok uyanık.Tecrübeye bakmıyorlar, asgari ücretin altında çalıştırıyorlar. İşte böyle bir dünyada yaşıyoruz, yaşamaya çalışıyoruz. Sen merak etme, helal kazanalım da ekmeğimizi. Nerede, ne şartlarda olursa olsun.
- Haklısın ağabey. Çok dikkat et kendine.
- Tamam ederim. Kaderde ne varsa onu yaşarız. Gerisi, fasa fiso zaten. Hadi ben geç kaldım. Şimdi arabayı teslim almam lazım. Hoşça kalın.
Evden çıkacağı sırada, bakışları evin içinde dolaştı bilinçsizce. Onu kapıda, her zamanki gibi uğurlayan karısı Zeliha’ ya sarıldı ve yanaklarından öptü . Hızlı bir şekilde, iki sokak aşağıdaki taksi durağına doğru yürüdü. Sokağa çıktığı halde, içindeki sıkıntı bir türlü terk etmemişti kendisini. Bu duyguyu daha önce de yaşamış ve hiç hayra alamet olmadığını biliyordu. Babasını kaybettiğinde yaşamıştı aynısını.
İçindeki sıkıntı, yüzüne yansımış bir şekilde, prefabrikten yapılmış durağa girdiğinde; soba yanmıştı. Sobadan yayılan havanın sıcaklığı, yüzüne tatlı bir şekilde değince, üşümüş olduğunu fark etti. Hava kararmış ve dışarıda bir hareketlilik başlamıştı. Dolmuştan inen insanların aceleci yürüyüşleri, sevdiklerine duydukları özlemi anlatır nitelikteydi adeta.
Karanlık, tüm gizemiyle, mahallenin üzerine bir örtü gibi kaplamıştı.Çileli bir dönem yaşamak zorunda kalmıştı, son zamanlarda. Vardiyalı çalıştığı şoförün, özel durumu nedeniyle gece çalışmak zorunda kalışı zora sokmuştu onu. Doğup, büyüdüğü bu kenti, tanıyamıyordu artık. Göç almaya doymuyor, gittikçe kalabalıklaşıyor, kimlik değiştiriyordu son zamanlarda. Çocukları için endişeleri artıyordu. Toplum değiştikçe, tehlike seçenekleri yoğunlaşıyordu. Karamsar düşünceleri savmak ister gibi camın önünden ayrıldı. Hiç boş bırakmazlardı oysa; içeride kimsenin olmayışı dikkatini çekti. Akşam haberlerini okuyordu televizyondaki spiker. Yine cinayet, bombalama , şehit haberleri, trafik kazası haberleri, görüntüleri… Okuduğu ve seyrettiği haberler, karamsar olmasına yetecek cinstendi. Televizyonun kumandasını buldu ve sinirli bir şekilde kapattı. Tam o sırada, içeriye, ellerini ovuşturarak, Mahmut girdi.
- Geldin mi Serdar Ağabey. Dışarıda çok soğuk var. Seni bekledim, gelmeyince sıkışmıştım ,tuvalete gittim.
- Geldim, biraz geç kaldım. Hani kimse yok mu? Nerdeler ?
- Ağabey, bu akşam işler iyi gibi. Soğuktan galiba. Şeref ile Kemal,Halit Ağabey işe çıktılar. Ben de nöbetçi kaldım. Senin ortak da gelemedi!..
- Hakikaten nerde kaldı? Ben de geç kaldım diye endişelenmiştim.
Konuşurlarken, durağa giren bir arabanın farları ile bakışları o tarafa yöneldi. Gelen Hakan’ dı. Arabayı durdurdu, kapısını hırsla çarparak içeriye girdi. Her halinden sinirli olduğu anlaşılıyordu.
- Ne bu hâlin Hakan ? Bir şey mi oldu ? Gel hele, otur şuraya! Anlat!..
- Ya ağabey bu memlekette yaşanacak hâl kalmadı. Adamı dövmemek için zor tuttum kendimi. Adam dolaştı, dolaştı. Tam inecek, taksimetreyi de görüyor halbuki arkadan. Üstü başı gıcır gıcır. Elli lira tuttu. Çıkarmış bana yirmi beş lira veriyor. “Olmaz beyefendi” diyorum. Israr ediyor. Yaşlı olsa, fakir olsa hadi diyeceğim. Olurdu- olmazdı derken, adamın yakasından yapıştım, tam indireceğim sırada çıkardı parayı. Katil olmamak elde değil.
- Boş ver sinirlenme! Hadi otur biraz. Sakinleş. Bakalım ben neler yaşayacağım gece boyunca. Çocuklar okumasalar; çalışmayacağım. Mecburum. Biraz daha dayanmalıyım.
- Ağabey, benim yüzümden sen de geceye döndün. Şu sıkıntılar geçsin, tekrar gündüze dönersin. Hadi bana eyvallah! Geç kaldım. Evde dinlenirim artık. Sana kolay gelsin. Dikkatli ol ağabeyim. Mahmut yarın görüşürüz.
Bir an yaşamını gözden geçirdi. Yıllarca, Anadolu’nun farklı yerlerinde çalıştıktan sonra hayat şartlarıyla mücadelesi onu buraya getirmişti. Sayısını bilmediği öğrenci yetiştirmişti. Onların başarılarını duydukça, gururlanıyordu.Şimdi ise başlarda zorlandığı farklı bir alanda “ Şoför “ kimliğiyle, insanların ruh tahlillerini yapıyordu çoğu zaman. Sarhoş,hayat kadını, dönme, psikopat, her türlü insan gidecekleri yere kadar olan zamanda hayatına ortak oluyordu. Metropolde yaşamak bu olsa gerek diyordu. Hayatın tam ortasında… Bu düşüncelerle boğuşurken, durağın telefonu çaldı. Mahmut’a baktı. Yoktu. Sigara içiyor olmalıydı. Kalktı telefonu açtı. Adresi aldı. Arabaya bineceği sırada Mahmut geldi yanına.
- Bol kazançlar, ağabey ! Dikkatli ol!..
- Sağ ol, Mahmut. Tamam...
Müşteriyi taksiye aldıktan sonra gideceği yere bıraktı. Her şey normaldi. O gece şansı yaver gitmişti. En son bıraktığı müşteriden sonra hasılat, son zamanlarda kazandıklarının en iyisiydi. Saatine baktı. 03.45 olmuştu. Durak yoluna girdiğinde; yolda iki kişinin durması için işaret ettiklerini gördü. Durmakla, durmamak arasında kararsız kaldı.Arabaya aldığı kişilerin tipini hiç beğenmediği halde yapacak bir şey kalmamıştı. Arkasını döndü ;
- Nereye gidiyoruz ?
- Sen ilerle, biz söyleriz sana ineceğimiz yeri.
Avcılar yolunda biraz daha ilerledikten sonra ara yollara girmesini söylediler. İçindeki huzursuzluk artmaya başlamıştı. Koltuğunun altına sakladığı demir çubuğu kontrol etti. Yerindeydi. Karanlığın içinde ıssız yerlere ilerliyordu. Ormanlık bir alana geldiklerinde; dikiz aynasından onlara baktı kuşkulu gözlerle. Gözlerindeki garip ifadeyi gördüğünde; durmasını söylemişlerdi bile. Durdurduğu anda; boğazındaki metalin soğukluğuyla irkildi. Arkasındaki adam ;
- Çıkar bakalım paraları.
- Para yok. İş olmadı bu akşam. Bırakın beni.
- Hadi be ! Senin gibi bir adama yalan söylemek yakışır mı? Çıkar paraları.
İşin ciddiyetini anladığında, paraları vermekten başka çaresinin olmadığını anladı.
- Allah belanızı versin sizin. Alın be.Bırak elindeki bıçağı.Sizin gibi asalaklarla uğraşamam gecenin bu saatinde.
- Ne diyorsun sen be ! Canına susamışsın sen. Kendini beğenmiş moruk.
- Bırak beni züppe!
Dayanılmayacak bir acı duydu boğazında. Keskin bir acı. Damarlarından kanın yavaş yavaş çekildiğini hissediyordu. Bedeni yavaş yavaş göğe yükseliyor, konuşmak istiyor, ağzını açamıyordu bile.
Koltuğa yığıldı. Zaman durmuş, ileriye akmayı bırakmıştı adeta…
Son sözleriydi… “ Çocuklarımın bana ihtiyacı vardı… Okuyorlar…”
Şu anda derin uykularındaydılar. Karısı uyumamıştı büyük ihtimalle. Oğlunun diploma töreninde olamayacaktı. Kızını gelinlikle ve diplomasını alırken göremeyecekti… Karanlığın içinde bir taksi, içinde de öldürülmüş taksiciyi, ertesi gün birileri bulana kadar zaman durmuştu…
YORUMLAR
Hayatın gerçekleri malesef bunlar. Birileri alnın teriyle çalışıp kazanmaya çalışırken birileri de insanların helal kazançlarına göz dikerler. Sadece kazançlarına dikseler iyi; bazen böyle nahoş şekilde cana da göz dikip yuvaları yıkar, çocukları yetim bırakırlar. Güzel bir yazıydı Nermin kutlarım.
sevgimle...
Her gün duyduğumuz taksici gasplarından birini, öykü şeklinde çok güzel dile getirmişsin kardeşim.
Kurgu olduğunu bilsem de, gerçekte çok örnekleri olduğu için galiba, okurken ürperdim.
Hep son olsun deriz ama, kötülük bitmeyince sonu gelmez.
Çok başarılı anlatım, günün yazısı bana göre, tebrikler,selam ve sevgiler.
Çok acı. Lanet olsun böyle insanlara. Asıl böyle asalakları gördüğün yerde öldüreceksin ki, bir daha kimseye zarar veremesinler. Ama nerede? Yakalansalar dahi bir kaç ay yatıp çıkıyorlar. Gaspın cezası ne ki? Tutuklanıp ömür boyu yatmaları için illa birilerini öldürmelerini bekliyorlar.
Gece gece içim ürperdi. Sanırım başka yazı okuyamayacağım.
Bilindik bir olayı çok güzel bir şekilde anlattın Nermin Abla. Kutluyorum seni. Sevgilerimle.
(Günle paylaştığın cümle hakkında bir not: Biz memuruz, yani GİHs...Genel İdari Hizmetler Sınıfındayız...Hizmetçi olmamız ne kadar da doğal değil mi:)) Devlet adına halka hizmet için varız ama, bazen meslektaşlarımıza ve amirlerimize de hizmetçi olabiliyoruz malesef....)
aynur engindeniz tarafından 1/13/2011 12:58:27 AM zamanında düzenlenmiştir.
Dramatik bir öykü...Ama gerçek...Böyle yaşanmış öyküleri zaman zaman duyuyoruz ne yazık ki...
Sosyal çarpıklığın bir yansıması bence... Her mesleğin bir zorluğu olduğu gibi taksicilerinde işleri çok zor...
Ustaca yazılmış bir öykü...Doğal,sade, akıcı ve anlaşılır bir dille. Bir yazarı üstün kılan bütün meziyetler var öyküde...
Kutlarım yazan yüreği...
Tebrikler. ve de selamlar.