DAVACI
Sağım solum sobe saklanmayan ebe…
Dört bir yanımız sarılmış, dava adamıyım diyenlerle. Bilinç düzeyleri yüksek, derin düşünceli adamlarla.
“Yaşamak zor zanaat” fikri, ortak paydaları. Türlü bakış açıları ve çatışmak için pek çok bahaneleri var avuçlarında. Kalplerinde hep o ulvi telaş,ütopyaları ve devrimler... Sosyalist düşüncelerinin veya inançların filizlenerek adaletin tecelli edeceğine dair hayaller içerisindeler.
Yaşamak. Yaşmak. Yamak… Bir kelimenin içinden çıkarılacak tek bir harfle her defasında bambaşka bir anlamın türediği şu dünya “kendilerine kahraman”larla cümbüş yeri yine. Tarihler 2011 diyor.
Söz meclisten dışarı derler ya; nedense böyle söyleyince ortada anlatılana itiraz edecek kimse kalmaz zannediliyor. Oysa türkünün de söylediği gibi; “insan kısım kısım, yer damar damar…” Meclisin dışına söylenen, aslında önce meclisin içine söylenendir, aksinin düşünülmesi engellenmiş gibi görünse bile.
İnancı olmayanın “hatasız”, inancı olanın “günahsız” olmayacağı bu küre-i arzın ayakları dibinde, yine de hesabını tutmaya pek meraklı olduğumuz tek kişi; “el adamı”. Kusursuzluk, öbür ismimiz sanki.
Soluma dönüyorum kargaşa, çirkef; sağıma dönüyorum aynı terane. Acaba diyorum, kendimi mi görüyorum her baktığım yönde. Gözlerime mil çekilmişçesine takılıp gitmemişim kimsenin pusulası üzerinde. Öğretmemişler gelen ağam, giden paşam demeyi. Bu yüzden gördüklerimden çıkardığım, süzüp imbikten geçirdiğim her damla kıymetler ötesi gönlümde.
Sınıflar arası uçurumlardan hoşlanmadığımdan, inandığı gibi yürüyenlere meylim vardır her zaman. Bir ressam var tablonun başında hayranlıkla izlediğim. Her vurduğu fırçanın gölgesinde olasım tutar çoğu zaman. Korkarım kimi zaman da. Tuvalin üzerinde daha kurumadan boyalar, kılıktan kılığa giren hep aynı yabancı el, gelip görünmez sanılan yerlerden resmi karalar. İnancım sarsılır. Bıkarım. Bakmamak için hücre cezası keserim kendime.
Davalarında yürüyen kimleri gördüm? Kaçmışlar mıydı?
Evet, kimi zaman kaçmak bile bir savunma belki de. Tebelleş olan belaya tebelleş olmak yiğitlik midir? Bazen de kaçmak gerekir inançların gereği kendi ruh âlemine. Bazen kaçıp saklanmak gerekir elbette.
“İnancım yok” ya da ”inançlıyım” diyen insanlar çok yakınımdalar. Her iki yola gidenler de bin takla atıyor ateşin aşkıyla yanmaya.
Uhrevi bir aşkın ya da yoldaşlığın peşine düşüyor sağımda solumda yürüyenler. Oysa inandıkları ya da reddettikleri Hakk için olduğunu söyledikleri bencillikleri göremiyorlar nedense. Kendileri için yaşıyorlar yalnızca. Kendileri dışındakileri yok etmekten ya da harcamaktan korkmayarak.
“Haramda uhreviyet bulma”nın sırrını çözen mi oldu ben yokken buralarda? Yahut, davası olan sosyal adalet uğrunda “gelen giden her tende” aşk mı icat etti modern ilimler? Düpedüz şeytana mı tapıyoruz artık ya da ahlaksız bir toplumun tohumlarını mı ekiyoruz özenle.
Dava adamı olmak istemiyorum o halde. Yeni gelen nesil bu yüzden bu kadar apolitik ve uzak eski moda davalara belki de. Bakıyorlar anne babalarına. Bir kere daha, bir kere daha… Gördükleri tüm siyasi simgelerin arkalarında saklanan çirkeflikler yüzünden alt üst olan mideleriyle, onlara benzememek adına “gelişine yaşanan” bir hayatı sevmeyi öğreniyorlar.
Davacı değilim, davalı olmaya da niyetim yok. Adam gibi adam olmak bu kadar zor mu gerçekten…
10.01.2011
Adam: Ademoğlu anlamında kullanılmıştır. Kadın ve erkekler aynı anda kastedilmektedir.
YORUMLAR
Kaçırmışım bu yazıyı. Oysa beşbin küsür kişi okumuş. Bu bugüne kadar sitede gördüğüm en yüksek okunma oranı. Ne yalan söyleyeyim kıskandım doğrusu:)) Ama gerçekten zekice tasarlanmış ve özgün cümlelerle hayat bulmuş bir yazı.
asran
Aynur Engindeniz
Eskiden dava adamlarının iki gömleği olurmuş. Tabiri caizse biri atlastan, diğeri ateşten. Öyle ki atlas ateş pahası, ateş atlas parçası.
Eyvah ki eyvah, yeni nesil dava adamları sâri bir metaformozo uğramışlar, görmemiş bir gömlek çılgınlığı ki, marka, marka. Reklâm olur neme lazım, ne siz sor un ne ben deyim. Atlas gömlek kesmez oldu, işi “ye kürküm ye” ye döktüler anlayacağınız. Ar damarlarında koca bir fay hattı, üzüm üzüme baktıkça bunlar karardı
Geçen zaman içerisinde yakıt maliyetlerinin artması, buna mukabil dokuma sanayindeki teknolojik gelişmeler ve ucuz işçilik nedeniyle “Ateşin” yerini “Amerikan” aldı. Nahlet gitsin % 100 koton diyeceğim de, oda naylon karışık, likralı.
Eee dava adamlığı zor zenaat.
Bendeniz mi, ne yalan söyleyeyim yıllardır salı pazarından giyiniyorum, yaz kış “oduncu” gömleği
Yazının ana fikrine gelince “her ne kadar atalarımız çalıyı dolaş dese de, arada bir ite de dalaşmakta fayda vardır” şeklinde anladım ben.
Saygılar
SAĞI SOLU SİLKELEYEN VE SORGULAYAN ÇOK GÜZEL BİR YAZI.
GERÇEKÇİ OLMAYA ÇALIŞILMIŞ MUHAKEME YAZISI.
İÇERİK OLARAK FARKLI ŞEYLER SÖYLEMEK PEKALA MÜMKÜN AMA YAZAR O KADAR USTALIKLI CÜMLELER KURMUŞ Kİ HAYRAN BIRAKIYOR.
ÇOK AKICI AMA DERİN SÖYLEMLERİ OLAN CÜMLELER İÇERİYOR. BU AÇIDAN ZORLU BİR YAZI.
KENDİSİNİ TEBRİK EDERİM.
BU GÜZEL YAZIYI DA ÇOK BEĞENDİĞİMİ İFADE EDERİM.
10 NUMARA.
( annem Fatma Tatlıtürk sitedeki adresini kaybetmiş. Sadece şifreyi biliyor. Onunla da giremiyoruz. Bana iletmeniz mümkün mü. Sorumluluğu alırım. Siteden yardım istedim ama cevap alamadım. Ne tavsiye edersiniz.)
Sevgi ve selamlar.
asran
Durumla ilgileneceğim söz veriyorum. En kısa zamanda sorunumuz çözüme kavuşacaktır.
Uhrevi bir aşkın ya da yoldaşlığın peşine düşüyor sağımda solumda yürüyenler. Oysa inandıkları ya da reddettikleri Hakk için olduğunu söyledikleri bencillikleri göremiyorlar nedense. Kendileri için yaşıyorlar yalnızca. Kendileri dışındakileri yok etmekten ya da harcamaktan korkmayarak.
Adam adam değilse, kim olursa olsun harcamaktan çekinmez. Sorgulayan bir yazıydı tebrik ederim Sevgili Asran.
“Haramda uhreviyet bulma”nın sırrını çözen mi oldu ben yokken buralarda? Yahut, davası olan sosyal adalet uğrunda “gelen giden her tende” aşk mı icat etti modern ilimler? Düpedüz şeytana mı tapıyoruz artık ya da ahlaksız bir toplumun tohumlarını mı ekiyoruz özenle.
Sanırım yazının çıkış noktası burası. Ürktüm doğrusu. İnandıklarımızın arkasına saklanıp uçkur davasına mı yaşıyoruz diye sormuş yazar. Ağır bir sorgulama. Umarım cevaplarda özümüze yalancı olmayız.
Dolaylı anlatım kullanmışsınız. Okuru zorluyor. Bir an babam konuşuyormuş hissine kapıldım. Direkt söylememek, lisanı münasibi aramak fena da olmamış.
Hanım efendi bir anımı anlatayım umarım size yardımcı olur: Bir tarihte çalıştığım bölgede içme suyu sıkıntısı vardı ve kurum
elemanları suyu Takerlerle getiriyorlardı.Tankerin korna sesini işitince bulunduğum birim binasının dışına çıktım ve karşılaştığım manzara çok canımı sıkmıştı:şöför tankeri uzak bir yere çekmiş,araçtan inmek üzereydi ve bende içimden söyleniyordum "kardeşim ne insafsız adamsın,altındaki bir makina buraya getirsen ölürmüsün"öfkemi durduramıyordum ve
ona mutlaka bir şeyler söylemeliydim.Şöför yaklaştı ve şöyle dedi:"Tankerde su çok az kaldı,bende rahat alasınız diye şurayı biraz yüksek gördüm; onun için oraya yanaştım" Tabii ki birşey söylemediğim için sevindim.Size demem o ki:her şey görüldüğü
gibi olmayabilir ve bizi gerçekten çok yanıltabilecek gerçekler barındırıyor olabilir.Saygılarımla.