- 2797 Okunma
- 39 Yorum
- 0 Beğeni
BİR ZAMANLAR
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
(Bu fotoğraf sizin de hüzünlenmenize sebep oluyor mu? Siz de o eski kaldırımlara bakınca çocuk olmak istiyor musunuz? Bu evdeki sır, huzur, samimiyet bence hiç bir villada yok. Bu yazı gördüğünüz fotoğraftan ilhamla ve hayal meyal hatırlanan üç beş anıyla yoğrularak yazılmıştır.)
Uzun tasvirler gerektirmeyen bir mahallede yaşıyorduk. Evler iki katlı, ahşap, yollar toprak, ağaçlar bildiğimiz ağaçlar…Bu mahallenin, yazı veya kışı da tablo değerinde değildi. Belki de, yağmurun ve karın romantik bulunduğu bir zaman değildi. Kiremidi kırık çatılardan sızan yağmur, yataklarımıza damlardı, sabahı üç beş leğenle ederdik.
Kadınlar göbekli ve al yanaklı, erkekler kaytan bıyıklı ve çatık kaşlıydı. Sabah, tavuk sesleri korna seslerine karışır, öğleye doğru haylaz çocuklar mahalle savaşları çıkartırdı. Kızlar, sofra bezini silkelemek maksadıyla cama çıkar, anaları yokluklarını fark edinceye değin sokaktan geçen delikanlıları süzerlerdi.
Bu mahallenin, adına türküler yakılacak bir çeşmesi bile yoktu. Kadınlar alüminyum ibriklerini mahalle camisinin duvarındaki kırık borudan doldurur, rast gele akan suyun çamura buladığı cami avlusundaki ihtiyarlar, kadınları görünce bozulur, söylene söylene camiye girerlerdi.
Öğle güneşinde, camdan cama gerilen iplerdeki çarşaflar, sokağı Çiti kokusuna boğar, çarşafların hareketli gölgesinde top oynayan çocuklar, bir yandan da pencerelerdeki kadınları kollarlardı. Akşama doğru Çiti kokusu kaybolur, top iziyle desenlenen çarşaflar yüz kızartmayan küfürlerle tekrar leğenlere doldurulurdu.
Her kadının bir yeleği, en az bir tane çiçekli basmadan eteği, kolları kolalı dantelden yapılmış beyaz gömleği vardı. Öyle ki, düğün yerlerinde kocalar, birbirine benzeyen kadınlar arasından karısını seçmekte zorlanırlardı.
Endamı tasvirlere sığmayacak güzellikte Leylaları yoktu bu mahallenin. Ya da dillere destan aşkıyla mecnunları… Anneler komşu gezmesinde kız beğenir, oğullar itirazsız gösterilen kızı severlerdi. Kızlar kınalı parmaklarıyla avluda çeyiz dokur, geceleri yatmadan önce nişanlıdan gelen mektupları okurlardı. Bir türlü sevemeyen ve kaderine itiraz edemeyenler ise, nikahtaki kerameti beklerlerdi.
Her genç kızın rüyası Zetina dikiş makinası o zamanlar sadece terzi Rahmiye’nin kızı Zehra’da vardı. Zehra, özenle işlediği beyaz iş örtüleri bin bir çalımla pencereye asar, aynısından isteyen kızlara metresi kırk paraya çeyizler yapardı.
Her genç kızın bir rüyası da, İstanbul’a gelin gitmekti. Fatih’in pür nur ile ihtişam giyinip, taşlı surlarından girdiği gibi, ak gelinlikleriyle o kentin nüfusuna girmeyi hayal ederlerdi. Bu yüzden kaç baba, sırf İstanbul’lu diye kızını yoktan bir çulsuza verdi. Bin bir naz ile çeyizine İstanbul’u dokuyan kızlar, bu kente bulaşır bulaşmaz, ilk evvela parmaklarındaki kınayı silerdi.
Ne vakit bir İstanbul gurbetçisi izne gelecek olsa, amcamın izmarit kokulu kahvesinde iskambil hışırtısı susar, herkes, gurbetçinin dudaklarından dökülen, yarısı aç yalanlarla katıklanmış, bilmem kaçıncı baskısı yapılmış ve hepsi birbirine benzeyen İstanbul hikayelerini, Cebrail’den vahiy gelmişçesine hayretle dinlerdi.
Akşamlar da dertli bir meyhane şarkısına konu olacak cinsten değildi. İkindiden sonra sokağı buram buram mercimek kokusu sarar, kadınlar kuruyan çamaşırları toplar, oyunun sonucuna itiraz eden çocuklar birbirlerinin kafasını yarardı. Sonra akşam ezanıyla çoluk çocuk eve girer, köpek kapıp götürmesin diye ayakkabılar içeri alınır, keten perdeler çekilir, adamların kahveden dönüşleri beklenirdi.
Kahvede haber izleyen adamların iki ayrı yana oturduğu günler değildi henüz. Haberler IMF den bahsetmiyordu, ama Ecevit vardı, Süleyman, Özal, Erbakan vardı. Bir de Nazmiye, Semra, Rahşan…Jimmy Carter’a “bizim çocuklar işi bitirdi” mesajı yollanmadığı günlerdi henüz.
Yol kenarlarında bulduğumuz Bifa paketlerini “posta kutusu on beş Sirkeci İstanbul” adresine yollardık. Sonra bin bir hayalle bisiklet beklerdik. İstanbul neresi bilmiyorduk, Sirkeci’yi de seyyar satıcı falan sanıyorduk. Aslında hep kendi kendimize soruyorduk, sirkeci bunca paketi neyleyecek diye. Ama çabuk durulurdu zihnimiz. Kırıla kırıla şekli bozulmuş misketlerimizle eğlenirdik.
Sirkeci kimseye bisiklet göndermezdi ama...
Evet, yaşamak zordu. Evet çileydi hayatta kalmak. Ama bir tadı vardı çile görünen her şeyin. Oyunların oyuncakların, elde yıkanan çamaşırların, toplu halde yufka açmaların, tadı bambaşkaydı.
Şimdi mükemmel eşyalarımız var. Yapma çiçeklerimiz, çay makinelerimiz duvarlarda ilham verici tablolarımız var. Bir yerden bir yere ulaşmak her aradığını aynı markette bulmak kolay. Ama eski güzellikler de yok olup gitmiş çilelerimizle beraber. Misketlerimiz yok. Bifa var mı hala, ya Zetina dikiş makinası…Posta kutusu on beş Sirkeci İstanbul da kim yaşıyor?
Metalik bir dünyanın koynunda, yalnız ve hastalıklı kişileriz artık. Sevmeyen, tahammül edemeyen yüreklerimiz, bütün dünyaya kapılarını kapatmış.
Anneler kız beğenmeye gitmiyor artık. Aşkın en çılgın haliyle yaşandığı bu dönemde yıkılan yuvalar kurulanlardan çok. Kadınlar anneleri kadar tahammüllü değil çileye. Erkekler babaları kadar sadık değil. Çocuklar çocuk gibi konuşmuyor.
Kimse kanaviçeye, beyaz işe, boncuklu oyalara, dantele tenezzül etmiyor artık. Çeyiz sandıkları modadan kalktı. O sandıklarla beraber neler neler yok oldu aslında…Masum hayaller, katıksız sevgiler, ana öğütleri, neler neler…
Sokaklar türlü çiçeklerle süslenmiş. Çamurlu mahalle yolu kalmadı. Her evde musluk var. Bakkallar çoktan çekildi mahallelerden. Kalanlar ise veresiyeyi kesti.
Görüyorsunuz ki, bugün için kurabildiğim cümleler bile kısa, kuru ve duygusuz.
Bu ara bunu çok sık düşünüyorum: Ne yapsam da annemden hatıra “eski” hayatı yaşatabilsem. Pencereme, balkonuma toprak saksılarda çiçek dikip, yatağıma kanaviçeler sermek dışında yapabileceğim bir şeyler olmalı.
Geri gelmez değil mi eski günler? Dostluklar, komşuluklar kardeşlikler, çocukların cıvıldaştığı toprak kokulu o sokaklar, hep aynı giyinen o kadınlar, çatık kaşlı ama her dem saygıdeğer o adamlar?
Gittiler…
...ENGİNDENİZ...
YORUMLAR
Emanet uçurtmamla rüzgarlı havalarda
Keşke hep çocuk kalsaydım.
Teşekürler Aynur Hanım,
Beni sırça yüreğimden geriye kalan çocukluğuma, kırkikindi yağmurunda sırılsıklam ıslanan gençliğime götürdünüz.
Çok çok güzeldi. Bir yanım hüzün, diğer yanım özlemdi okurken.
Muhabbetle...
Aynur Engindeniz
Doğrunun yeri ve zamanı var diyen bir görüşün topluluğuyuz. Artık gerisini siz düşünün.
Hayvanlara diyorum, medeniyet gelmemiş koruyabilmişler konumlarını. Ya biz İnsanlar; İnsan maskeli yaratıklar!
Biz merhameti silmişiz yüreğimizden, bencilliği işlemişiz beyinlerimize.Kompleksli bir milletin ipini çekmekteyiz.
Kendimizi bırakıp başkalrının terbiyesiyle alakadar olmuşuz.Derken biz kaybolmuşuz.
İşte, tam bu nokta da, bu resim ve altına düşen dizeler, kaybolan insanlığın yerini tarif etmekte.
Günüme düşürdüğünüz için sonsuz teşekkür.
Aynur Engindeniz
Gittiler ve belki de geri dönmeyecekler.
Hatirlarimizda saygi ile agirlayalim hep eskiyi ve degerli gidenleri belki bizlerde hatirlarda agirlaniriz ha dost ne dersin?
Degerli bir anlatim
Tebrikler
Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz
Hayalimde hep aradığım kompozisyonu bu şahane resimde bulmak; güzel üsluplu yazınızla zaman tünelinden geriye yuvarlanarak mutlu demler yakalamak, çok güzel anlar yaşattı.
Tebriklerim ve sevgilerimle.
ayşe1 tarafından 1/13/2011 5:44:59 PM zamanında düzenlenmiştir.
Aynur Engindeniz
Nostalji seven, eskiyi her daim özleyen, hatta daha doğmadığı yıllarında öncesi gidip orada siyah beyaz yaşamak isteyen bendenizi hüzünlendirdi yazınız.
Tebrikler..
Aynur Engindeniz
Gözlerim hüzün penceresinden satırlarınızı okurken, hayalimde de çocukluğumun o hasret dolu kareleri can buluyordu.
Ne o eski sıcak komşuluklar, dostluklar kaldı, ne sokaklarda cıvıl cıvıl birbirinden güzel oyunlarla paylaşmayı, sevmeyi öğrenen çocuklar kaldı. Evet teknolojininn hayatımıza girmesi kaçınılmaz, ama maneviyattan yana uğtattığı erozyonda kaçınılmaz oldu.
Büyük ustaya tebrikler, saygılar
Aynur Engindeniz
Teşekkür ederim desteğiniz için. Saygılar.
:)))) şimdi benim kızım 5 dk camdan dışarı baksa içeri sokmak için neler ederim ona kimbilir..?
ah hiç mi yorulmazdık ki saatlerce camdan cama gece yarılarına kadar muhabbet etmekten ...
özlem bazen çok ağır basıyor...
kutlarım, çok güzel bir paylaşımdı...
dostluğumla...
Aynur Engindeniz
Teşekkür ediyorum güzel katkınızdan dolayı. Sevgilerimle.
kalaycılar gelirdi köylerimize
büyü kazanları
bakır sahanları ne güzel parlatılardı...eli çantalı gelen orta yaşıl adamlardan erkek çocuklar korkardı
mısır tarlalarını bir çift öküzle karasabanla sürerlerdi
babaannemizin yaşmağı nasıl bir beyazdı
sonra memleket azaldı yavaş yavaş
adını duyduğumuz İstanbul,ankaralar doyduğumuz yer oldu
doğduğumuz yerlerde bir hüzün
her şeyimiz var şimdi
evimiz arabamız
ama niçin içimizde bir yerlerimiz eksik kimse sorgulayamıyor...
elimizde kala kala zar zor anımsanan hatıralar..bir kaç resim,bolca kitap ve kurt başlı bayraklar...
çok istiyorlardı ya değiştik işte...değerlerimiz geçmişte kaldı,
geleceğimiz nerelerde yitik kimse bilmiyor
dokunursan böyle bam teline abinin
destan gibi yazar işte
yüreğine sağlık kardeşim
Aynur Engindeniz
İyiki bu yazıyı yazmışım. Ne çok şey öğrendim.
Teşekkür ediyorum katkından dolayı.
cebraiL'in vahiyLerini dinLeyenLer, azraiL'in peşinden gittiLer gibi sanki...
Aynur Engindeniz
Teşekkür ederim okuduğunuz için. Saygılar.
ÇOK GÜZEL BİR ÖZLEMDİ NAFTALİN KOKAN ÇEYİZLERİN ARASINDAN DÖKÜLEN SATIRLARIN...KUTLARIM..SEVGİLERİMLE..
Aynur Engindeniz
Aynur Engindeniz
her yazınız gibi bu da tertemiz bir yazı. kendi anılarım canlandı gözümde. bir tanesini size mesajla gönderecektim. ne yazık ki ulaşamadım:(
sevgilerimle..
Aynur Engindeniz
Mükemmel anlatım.
hatıralara dönmeyen kalmamıştır.
Tebrik ve teşekkürler.
Sevgi ve selamlar.
Aynur Engindeniz
Sevgilerimle.
Sayın Engindeniz,
Yazınızı tekrar okudum.
Aslında şu üzüm salkımlarını seyretmek için açtım.
Derken altta "güze üşüşen" yazıyı okudum.
Ve şu farkı farkedemeyen ...
Neyse....
Pırlantalar ile tenekeler ...
Ceylan ile cereyan ...
Kâmil ile Kamil....
Farkedebiliyorum.
Allahıma şükür olsun.
Aynur Engindeniz
Tekrar teşekkür ederim. Ziyaretleriniz mutluluk verici. Saygılar. Ha, geçmişe dair yazılar sizin kalemimizden çok daha güzel, çok...
ehhhh dün ne demiştim ben....
çok güzeldi........sevindim....
kutluyorum........
devamı gelsin lütfen...
bu lezzette.....
seviyorum..
eskiye ait her şeyi.......
kalemine sağlık........
tebrikleeeeeeeeeeer.....
Aynur Engindeniz
Hepimizin kendinden bir şeyler bulduğu, sandıkta kalmış ama rengi hiç solmamış anılarımıza götürdüğün için sana sonsuz teşekkürler. Güne yakışan güzellikte bir yazıydı. Tebrik ederim. Sevgilerimle...
Aynur Engindeniz
Aynur'umuzdan harika bir hikaye daha...
ne diyeyim ustamıza?
yüreğine Allah daima güç kuvvet versin can kardeşim Aynur?
aynı fikirlerlerde olmasak da aynı memleketliyiz de mi ? :))) Yani vatanımız Türkiye !
kutlarım güne yakışmış hikayeni
selam ve saygılarımı yolladım vagonlarla, hemide karatrenle :)))
direnis tarafından 1/13/2011 1:32:07 AM zamanında düzenlenmiştir.
"Kimse kanaviçeye, beyaz işe, boncuklu oyalara, dantele tenezzül etmiyor artık. Çeyiz sandıkları modadan kalktı. O sandıklarla beraber neler neler yok oldu aslında…Masum hayaller, katıksız sevgiler, ana öğütleri, neler neler… "
insanlığı işlemişlerdi aslında nakış nakış açıldı pandoranın kutusu insanlık da sandık da kayıp...:)
kutladım günün düşündüren yazısını hayata kattığın erdemli eşsiz güzellikleri sevgili Aynur..
iyi ki varsın iyi ki yazıyorsun dost...:)
sevgim saygımla hep...
Aynur Engindeniz
İyi ki sen de varsın...
Sevgili Aynur, yazını okudum. Gözlerimi kapatıp düşündüm ve sonra, elime kovalarımı alıp sardunyalarımı sulamak için mahalle çeşmesine su getirmeye gitti.
Sevgimle...
Aynur Engindeniz
Sevgiler.
Aynur kardeşim, yazını okuyunca derin derin soluklandım.
Sizin anlattıklarınız, benimkilerle harmanlandı, çocukluğumuza özlemi artırdı.
Neden hep eskiye özlem ve hasret!
Çocukluğumun İstanbul'u siyah beyaz filmlerde kaldı galiba.
Sokak yoğurtçuları ve dondurmacılar, her mahalleye bayramlarda kurulan geçici lunaparklar, pastanelerden çok önce bulunan, kaynana şekeri, akide şekeri satan şekerci dükkanları, desoto marka eski dolmuşlar,her mahallede gelincik ve papatyaların açtığı, bizim oyun alanlarımız olan boş arsalar, sisler gerisinde hayal meyaller...
Merak ediyorum bizim torunlarımız da bizim gibi bu günlere hasret çekecekler mi bir gün?
Çok güzeldi anlatımın, içinde kayboldum, bütün gece dalar giderim, sevgilerimle.
Bir de mahalle yoğurtçuları vardı . Bağırarak geçerlerdi ..taze yoğut , günlük yoğurt Ve hiç unutamadığım ,kulağımden gitmeyen ses;vişne kaymak...çikolata kaymak ..sokak dondurmacıları.
Öğlen annem uykuya yatırırdı , dondurmacının sesini duyunca yataktan fırlar, uykuyu unutuur haydi..dondurmacıya diye soluğu sokakta alırdık.
Ya gece bağıran bozacılar onlar da yok oldular.
Artık uzay çağı herşey elekronik, alışverişler, evlilikler duygular...hep hep.. maalesef herşey sunni..doğallık yok
Aynur hanım sayemde çoçukluğumu anımsadım ve yıllar öncesine geri döndüm..
Çoçukluğumdaki doğal yaşamı, doğallığı istiyorum..
Sevgiyle kalın...
Bir gün gelecek, etrafıma torunlarımı toparlayıp onları eski zaman hikayeleri ile boğacağım:
''Siz bilmezsiniz, bizim zamanımızda sezon sonları başka olurdu. Hele de takım şampiyon oldu mu, çoluk çocuk boşalırdık sokağa, sabaha kadar caddeyi kitlerdik. İnsanlar yüzlerini boyar, en yen formalarını giyerlerdi. Arabalardan insanlar sarkar, kimi davul çalardı. Şimdi öyle mi, video konferansta karşılıklı kadeh kaldırıyorsunuz.''
Her dönemin kendine has bir anlayışı olacaktır. O dönemin olgunları ise bir önceki dönemde yetiştikleri için eskiyi arayacaklardır. Büyük olasılıkla da aradıkları yeniden çocuk ya da genç olmaktır, yoksa eski dönem yaşantıları değil. Bu özlemin tek iyi bir tarafı varsa insanı resim yapmaya itmesidir. ''Bu mahallenin, yazı veya kışı da tablo değerinde değildi.'' demenize kanmadım. Siz yapmışsınız bile. Seyri sabaha değer. Saygılarımla.
Aynur Engindeniz
Ben şahsen çocukluğuma dönmek için sevmiyorum geçmişi. Gerçekten eskinin o sıcak yaşantısını özlüyorum. Otuziki yaşındayım ve bu yaşımla eski bir mahalleye ışınlanmak isterdim. Tabi ailemle:)
Evet insan resim yapmak istiyor "mazi" denilince. Ben bu yazıyı yazmadan önce bir karakalem çalışması yaptım bile:) Demek ki sanatın yolu aynı zihniyetten geçiyor.
Teşekkür ederim katkınızdan ayrı bir bakış açısı kazandırdığınızdan dolayı. Sizin eleştirileriniz de benim için önemli...Kaliteli yazılar yazan insanların yazdıklarımı okuması güzel bir şey.
Sayın Engindeniz,
Neden yazdıklarımız başkaları tarafından okunur diye düşünürdüm.
Bu sayfada buldum sebebbini.
Meğer biz aslında başkalarının yazdıklarında kendimize dair satırlar arıyormuşuz.
Bulduğumuzda " ben de yaşadım o güzel günleri " veya " ben de hssettim o duyguyu" demek için.
Yazınızı okurken "ben de" dedim belki yirmi defa.
Ben de o mahallelede büyüdüm.
Ben de o kızların çamaşır asmasına şahit oldum.
Ben de üzüldüm ruhu çekilip alınan dünyanın soğukluğunu.
Ben biraz daha eskilerden kalanlardan olarak Ecevit'in,Türkeş'in yanına Turhan Feyzioğlu'nu,Naim Talu'yu,Mustafa Timisi'yi, Ferruh Bozbeyli'yi,Günaydın Pay kuponlarını, Deniz Gezmiş'i, Efraim Elhrom'u ve Sincap çekirdeğini, Vita yağlarını, Mashall yardımıyla gelen süttozlarını, Liselilerin taktığı mavi şapkaları anımsıyorum.
Maksut bakkalın Erbakan kasetleriyle yaptığı tebliğinin bende bir işe yaramadığını, aldığım toz şekerin ücretini "bizim hesaba yaz" dediğimi anımsıyorum.
Ve daha bir kucak dolusu anı canlanıp gülümsüyor çamurlu elleriyle misket oynayan çocukların haylazlıklarıyla gözümün içine bakarak.
Gittik geldik sayenizde eski mesut ve ediz Hun'lu, Vahi Öz'lü, Hulusi Kentmen'li günlere...
Sağolun.
Varolun.
Selam ve saygı ile.
Aynur Engindeniz
Siz de o sağlam adamlar döneminden kalmasınız anlaşılan.
Evet ben de çok düşünürüm neden birinin yazdığını okuruz diye. Ve aynı cevabı bulurum hep. Öykülerin bir yerinde kendimizi ya da olmak istediğimiz halimizi buluruz diye sanırm.
Teşekkür ederim. Saygılar.
erolabi
Köydeki evimizin beton soğuk yüzünü yeşil yapraklarıyla örten kara üzüm asması geldi aklıma..
eski sokak oyunları kaybolup gitmiş sevgili aynur,annem anlatırdı bana şimdi ise o güzel resimleri ebeleyen yığma beton kafalı anlayışlar var ,gördün mü ahşap evler yık gitsin ,bizim karadeniz köylerindeki evler hep ahşaptır ama son dönemlerde çok fazla beton binalar yükseldi köylerde.
ne acı.
sevgimle.
Aynur Engindeniz
Keşke bize de bir ahşap ev miras kalabilseydi. Cinli perili fark etmezdi..
teşekkür ederim Aysu. Sevgiler.
Bir zamanları gördüğüm için çok mutluyum. Keşke çocuklarım da o zamanların havasını soluyabilseydi. Herşey çok doğal ve güzeldi. Anlatımın da öyle... Tebrik ederim. Sevgilerimle...
Aynur Engindeniz
Ne mutlu bize o zaman.
Sevgilerimle.
offf off demeli...
müthişti...
kaldırımdaki güvercinlerin gagasında bir gelincik tozu var sanki o tozu evin penceresinin önündeki saksıya taşıyacaklar...
eskinin her tonu vefalıydı değerli yazarım...
kesinlikle k u t l a d ı m ...
Aynur Engindeniz
Teşekkür ediyorum.
Mehtap ALTAN
Bugünün ikinci güzel düşüncesi bana dair dökülen...
Umutlandım mutlu oldum teşekkürler...
Nostaljik içerikli bir yazı. Maziyi yad edme...Geçmiş yaşamla şimdikini kıyaslama...
Evet,o yılları çok iyi anımsıyorum.Tadı bambaşkaydı.Mahallemizin unutmadığım anılarından biri ; "pekmez yapılması" . Komşumuzun büyük iki tane tut ağacı vardı.Dalları bizden tarafa sarkardı.Tutlar olgunlaştığında kazanlara konulup pekmez yapmaya başlanırdı.Bizler de çocuğuz ya;kazanın dibindeki pekmezi ekmeğimizle sıyırıp yemesi çok hoşumuza giderdi.
Dostluklar harikaydı... Bir gün ağbeyim sinemada kavga yapıp birisini bıçaklamış,nezarethaneye atmışlar. O gece annemin derdine ortak olmak için komşumuz Cevriye teyze,sabaha kadar yanından ayrılmamıştı.Daha neler neler...
Ya şimdi? Herkes birbirinin suratına endişeyle bakıyor!..
Son zamanlarda evlerde şark köşesi tanzim ediliyor;maziyi anmak için...Ama yaşananları geri getiriyor mu hayır...
Yazı,her zamanki gibi eksiksiz...Yine tam puan kaptın benden.
Selamlar...
Aynur Engindeniz
Teşekkür edeim Ayhan abi. Sevgiler.
kesinlikle yarınki günün yazısını ben şimdiden okudum....
bayıldım kaleminize.
iltifat değil....
haberiniz ola....
gerçek........
su gibi içtimmmm.
içime sindi........
eski mahallemi........
çocukluğumu özledim.......
kutlarım arkadaşım.........
si orom tarafından 1/12/2011 1:11:10 PM zamanında düzenlenmiştir.
Aynur Engindeniz
harika bir yazıydı...
istemeden de olsa mizansenin içinde buldum kendimi.. farkında olmadan asmışım yüzümü.. ve çatmışım kaşlarımı
melankolim tavamn yaptı sayenizde.
acaba bu günlerin çocukları da bir gün "ah ah! bizim zamanımızda..." diyecekler mi?
tebrik ederim
Aynur Engindeniz
Teşekkür ederim katkınızdan dolayı. Sayfama koş geldiniz.