- 1761 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BEN SUÇLUYUM
Acaba suç sadece; Yasalara, örf, adet, gelenek, görenek ve törelere aykırı davranmak mı? Yoksa! Yerine getirmek zorunda olduğumuz ödevleri bir kenara bırakıp ilgisiz kalmak mı? Bence her ikisi de suç, biri yargı önünde, diğeri vicdan önünde.
Belki yargı önünde suç işlemedik, belki iki Polisin, iki Jandarmanın arasında, kafamız öne eğik, bildik, tanıdıklarımızdan saklanarak yargıç karşısına çıkmadık. Belki de karakola hiç yolumuz düşmedi ama yargıç karşısına çıkana da iyi gözle bakmadık. Herhangi bir işi için karakol kapısına gelen insanları da hep içimizde yargıladık. Hep başkaları tarafından yargılanmaktan korktuk, dıştan içe dönük suçlu olduk. Hep başkalarını yargıladık, nedense kendimizi yargılamak hiç aklımızdan geçmedi. Empati kelimesini duyunca manasını merak edip, bir kez olsun sözlüğü açıp bakmadık, çünkü bilinçaltımıza kayıt etmiş olduğumuz “Ben Suçsuzum “ şartlanmasına sıkı sıkıya bağlı kaldık. Bırakınız işlenen suçu, bunu itiraf edeni korkaklıkla ikinci kez suçlu kabul ettik. İhbar edenleri hainlikle suçladık.
Suç işlememekle hadi yargı önünde suçsuzluğumuzu ispat ettik, peki vicdanen kaç kişimiz “ Ben suçsuzum! “ diye haykırdı bilinçaltına. Gerçekten suçsuz, masum insanların duyabildiği o hazzı, o mutluluğu ve gönül ferahlığını kaç kişi hissedebildi yüreğinde.
Kimsesiz sokak çocuklarını; Parklarda, bahçelerde kuru bankların üzerinde, pejmürde bir vaziyette yatarken gördüğünde yüreğin sızlıyorsa, kışın yırtık postalından dışarı çıkan morarmış parmaklarına baktığında içinde acıma duygusu kıpırdıyorsa, sabahın erken saatlerinde soğuk kaldırımlara oturmuş, önüne sermiş olduğu kirli mendiline düşecek üç-beş kuruşa ümitle bakıp boynunu büken dilenci çocuğu gördüğünde ah deyip iç çekebiliyorsan, sabahın ayazında küçük simitçi çocuğun parmaklarını ağzına götürüp ısıtmaya çalıştığını gördüğünde içinden bir şeylerin kopup geldiğini fark edebiliyorsan, fiili değil failleri ortadan kaldırmak aklından geçiyorsa kabul etsen de etmesen de suçlusun... Yüce Yargıç karşısında sen, ben, o, hepimiz inan hepimiz suçluyuz.
Ben suçluyum diyebilmek, ne mukaddes, ne ulvi bir erdem. Yasalar karşısında ben suçsuzum demek sana ne kadar gurur veriyorsa vicdanen ben suçsuzum demek de o kadar gurur vermeli.
Çocuklar, çocuklarımız. Umudumuz, yarınımız onlar. Onların incecik bileklerine takılan kelepçeyi gördüğümde; ilkokul öğretmenimin şu sözleri aklıma gelir hep : “ Hayatta kolunuzda taşıyacağınız mutlaka bir altın bilezik olmalı.” Düşünüyorum da acaba bu sözü yanlış mı anlattılar, yoksa biz mi yanlış anladık. Yoksa değerli altın zamanla basit bir metale dönüşüp kelepçe mi oldu? Hayır, hayır! Ne altın değerini kaybetti, ne de metale dönüştü, değişen bizler evet bizler olduk.
Hiç suçlu bir çocuğun doğduğunu duydunuz mu? Hep bir ağızdan “ Hayır” dediğinizi duyar gibiyim. Çünkü çocuklar suçlu doğmaz. Yaradan tarafından onun adına açılan fıtrat sayfası, boş ve tertemizdir. Çocuk onu ailenin, okulun ve toplumun kendisine verdikleriyle doldurur. Eğer buradan aldıkları güzel ve doğru ise tablo gül bahçesine döner, çirkin ve yanlış ise elbette ki bataklığa benzeyecektir. İşte “ Ne ekersen onu biçersin” sözünün de doğruluğu burada gizlidir.
Çocuk önceden hazırlanmış bir program çerçevesinde eğitim almamış olabilir ancak bizim Milletimize has o güzel hasletlerimize ne oldu? Evde, işte, sokakta, hayatın içinde öğrendikleri örf, adet ve geleneklerimize dayalı eğitimimize ne oldu peki. İşimize geldiği zaman örfümüze, âdetimize, töremize sığınırız, işimize gelmediği zaman sırtımızı döneriz.
Hadi, “ Ben Suçluyum “ diyelim artık. Ailede, okulda, sosyal çevrede, hayatın içinde bir şey veremediysek, bir şey öğretemediysek, örf ve adetlerimizi sadece çıkarlarımız uğruna kullandıysak “ Ben suçluyum “ diyelim.
Kan davası uğruna, on yaşındaki çocuğun eline silahı verip; “ Yaşın küçük, sen ceza almazsın” diyerek yasalardan medet uman insanın acaba vicdanı karşısında hangi makamlardan medet umacak merak ediyorum doğrusu. Dışımızdan içimize, içimizden dışımıza suçluyuz.
Minicik, körpe bedenlerin mahkeme koridorlarında başı önüne düşmüş, pişmanlık içerisindeki hali beni rahatsız ettiği kadar, yaşın küçük deyip eline silah verdiğin çocuğun itiraz etmesi seni rahatsız etmiyor mu? Şimdi vicdanen rahat mısın? Geleceğini kararttığın, yarınını yok ettiğin, henüz filizken dalından koparıp aldığın çocuk “ Yaptıklarımdan pişmanım “ dediğinde sen de çıkıp “ Gerçek suçlu benim “ diyebilecek misin?
Analar, babalar, öğretmenler, idareciler, toplum hayatına yön veren yöneticiler!
Suçlu aranıyorsa, suçlu kim? diye soruluyorsa hadi hep birlikte ayağa kalkıp “ Suçlu benim “ diyelim. Yarın için hala vakit var ve yarın gelecek. Öyle ise yarın için çekilen çile kutsaldır.
Birecik, 1999
Yüksel Erentürk YILMAZ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.