- 1309 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
VURUN BENİ!
Benim yaşadığım coğrafyada öyle el ele, göz göze gezmek yoktur. Dört duvar arasında geçer zaman. Müzik, kitaplarım ve sevdiğim en yakın dostumdur. Çoğu zaman sevdiğimin dudaklarında benim için kurduğu cümlelerin dansını seyreder, hayal dünyamda aşk gezintileri yaparım gizlice. Bir tarafta aşkın güzelliğini, diğer tarafta korkunun yürek ezikliğini yaşarım.
Bazen ılık, yağmurlu günlerde kalır aklım, müzik nağmelerinin notalarında yaşadığım, dudaklarımın iz bıraktığı aşk kokulu günlerde... Bazen de sesimin, yağmurun buğusuyla güzelleştiği melodili günlerde... Söylediklerimin cömertce dinlendiği çocuk günlerde kalır aklım... Bedenim yaşamaya çalışır korku cehenneminin ortasında. Bilirim sonumun ne olacağını ve mutluluğu bana çok göreceklerini. Acımasızca dalımdan koparıp, susuz çöl ortasına savuracaklarını bilirim.
Sevmek suçsa; günah sanılan o suça hem kadın hem erkek ortakken, kadın olduğum için ben cezalandırılıyorum? Ölüm benim hakkım, yaşam erkeğin hakkı. Bu adaletsizlik değil mi? Dünyanın düzeni buysa ben yokum bu düzenin içinde.
Geçecek illaki, biliyorum. Yine de başkalarının istediklerini yaşamak zorunda kalmak onurumu yaralıyor. Ben, ben olamıyorum bir türlü. Bensizliğim mutsuzluğum oluyor.
Üzerimdeki ağırlıktan kurtulamıyorum. Hayatım kontrolümde değil, başka ellerce yönetilmekte. Bana ait hayatı kendimce yaşayamıyorsam vurun beni! Vurun da kurtulayım.
İçimdekileri dökmek için derin derin nefes alıyorum, pencereden kafamı uzatıp havayı koklamak istiyorum, iki demir parçası “Dur! Hava senin neyine, suçlusun sen.” diyor. Gözlerimi kapatmak, geri açtığımda her şeyin biteceğini görmek istiyorum nafile. Sen kadınsın bunu verdik, bunu yaşayacaksın diyorlar. Kadın sevmez, kadın gülmez, kadın dediğin eksik etek cümleleri suratıma çarpıyor tek tek.
Evet, kadınım ben. Nazlıyım, cilveliyim, anlaşılmazım. Havva’dan, Cleopatra’dan beri kadınım. Aşkı, acıyı, ağrıyı, sevmeyi, ağlamayı sırtıma yükledim yine de şikâyet etmedim. Ne töre dinledim, ne ölüm. Ölümüne sevdim, düştüm sevdamın peşine. Kardeşlerim, babam, akrabalarım vurdular beni, kulağımı burnumu kestiler, yine de vazgeçmedim. Kadınım ben, cesarettir benim adım.
Kimi zaman; “Erkeğime dokunursan, yaşatmam.” dedim hemcinsime. Ölesiye kavga ettim, kadınım, paylaşamam ben. Bazen de bir kadın çıktı yoluma ve ihaneti yaşayıp, bedelini ben ödedim sessizce. Çocuğuma sarıldım, onun gözlerindeki masum ve suçsuz ifade de kayboldum. Anneyim ben.
Dünya yaşanır kılındı sayemde. Tanrılar bile hükmedemedi bana, sen mi hükmedeceksin zorbalığınla. Kurallar dedin, Allah’ın emirleri dedin, ben böyle istiyorum dedin, sesimi çıkarmadım siyahlara büründüm. Bilmez misin ki kalbimi, beynimi giydiremezsin, pranga vuramazsın. Onlar çıplak, çırılçıplaktır duygular karşısında. Duyguyum ben, kadınım. Anlayın beni.
Saçımın bir teli göründü diye yüzlerce tekme yedim senden. Neden vuruyorsun? demedim. Kadınca haklarımın iadesi için seninle mücadele edemedim. “Ben erkeğim izin vermem.” dedin. Ailem; “O senin kocan, ne yaparsa katlanacaksın. Bu eve ancak ölün gelir.” dediler, itiraz edemedim. Böylesi yaşamın temelini beni okutmayarak atmışlardı zaten. Beğenmediğim hiçbir şeye itiraz edemedim. Çünkü sadece kadınlar için var olan töreyim ben. Kadın olmanın e halindeyim. Hani sofrada yeri öküzünden sonra gelen kadın. Hani kadın dediğin sigara gibidir, içip içip atacaksın dediklerinden.
Beni kötülüklerden koruduğunu zanneden erkek; sen, ezilenlerin hakkını savunurken, eziyordun da... Etrafında binlerce taraftarın var. Aynı şeyleri düşünüp, aynı şeyleri uygularsınız. Ben, tek başınayım, azınlığım. Ne ezendim, ne de ezilen... Ne aittim, ne de sahip. İstendiğinde varım, istenmezse yokum. Ben gölgeyim.
Ve sen beni tekmeleyen kocam. Senin annen, kız kardeşin, kadın değil mi? Sen benim gözüme yumrukları savururken büyüdüm ben. Kendimi yıkıp yeniden kurmayı, sevmenin, mutlaka sevmenin ne demek olduğunu, sen beni acımasızca döverken bir kez daha öğrendim. Ve öğrendim ki sevmekten, sevilmekten, aşktan vazgeçemem.
İran’da, Afganistan’da, Sudan’da kadın olmak ne demektir bilir misin? Bilemezsin. Sen ezensin sormazsın. Yapamadıklarımın, yaşayamadıklarımın hırsıyla yumulan parmaklarımı siyah çarşafımın kollarına sakladım. Ağlamıyorum, gözyaşlarımı biriktiriyorum. Konuşmuyorum, kelimeler biriktiriyorum. Şimdilik susuyorum. Siz konuşun, ben en son konuşacağım.
Kadın olmak böyle bir şey. Düz yolda, kaybolup, eğri büğrü yollarda yolunu bulmak gibi… Yapmak istediklerimi bu dünya da yapamazsam, öte dünyada yakanızdadır ellerim.
Üzerime toprak atıp, beni yarı belime kadar toprağa gömenler, ölümümü seyretmek için etrafıma toplananlar ve daha çabuk öleyim diye ölümüme taş atanlar biliniz ki; Ben kadınım, ben cesaretim, ben sabırım. Bedenim, duygu ve aşkla yoğrulmuştur. Tüm varlığımla , ruhum ve inancımla çıkarım savaşa...
Ben kadınım; Fırtınalar, girdaplar bendedir. Dağlarda aramayın dorukları uçurumları, onlar içimdedir. Savrulurum rüzgârlarla ve savururum tüm gerçeklerinizi. Çoğu zaman saçı uzun, aklı kısa deseler de, aptal saysalar da, ben kadınım; huzur ve mutluluk isterim, suskunluğum bundandır, asaletimdendir. Ölümün bir son olmadığını bilirim, ölür ölür yeniden doğarım. Şimdi siz beni yok ettiniz ya, ben yeniden var olacağım. Kadınım ben, kendimin bütünü dışında, erkeğin yarısıyım ben. Ben mutlu olabilmenin, önyargısız, bedel ödemeden yaşayabilmenin yollarını, bütün erkek egemen güçlere rağmen mutlaka bulacağım. Şimdi neden bu mutsuzluk? diye sormayın bana. Sebebini siz de biliyorsunuz. Ben kadınım, sadece inanıyor olabilmenin varlığı ile yaşarım. Umutlarım yok olursa bende yok olurum. Sevgi dolu cümleler ve mırıldandığım aşk şarkıları örtün üstüme ne olur… Ruhumu dinlendirin. Beni doğrularımla buluşturun. Her acıya katlanırım. Aşkım ben.
Özgürlüğüm, ölümüm mü olmalıydı. Kadındım ben kadın. İki adım arkanda değil de seninle yan yana yürüyemeyeceksem, aynı şeyleri düşünüp, senin gibi yaşayamayacaksam; Toprağa gömmeyin, taş atmayın kafama, doğduğumda vurun beni! Vurun da kurtulayım!
Hülya TÜRK
YORUMLAR
Enteresan...
Burka giyen kadınların yaşadığı coğrafyaların kadınlarıyla empati kurulmaya çalışılmış diye düşünmeye başlamışken aslında başka bir hesabın olabileceği ve başka türlü bir mesaj verilmeye çalışıldığını düşünerek bitirdim okumayı.
Türkiye Cumhuriyeti sınırları dahilinde kılık kıyafet özgürlüğü ile ilgili kimi kadınların örtünmeyi seçmesi, bunu inançları sebebiyle ve hür iradeleriyle kendi özel tercihleri olarak yaptıklarını beyanları, nedense inanılmaz geliyor bazılarına. Okul yıllarımda böyle tercihler yapan arkadaşlara bin bir güçlük yaşatırdı kimi hocalar. Hep kıyıda köşede yaşarlardı, fakültedeki mutlu çoğunluğun baskıları yüzünden. En dramatik olanı ise bölüm ikincisi olan arkadaşımıza bu tercihinden dolayı törene katılmaması için uyarıda bulunulmuş olmasıydı. Komik geliyor uzaktan izleyenlere. Komik değil trajedik bir durumdu. Evet bölüm ikinci olacak kadar da zeki ve aklı selim hanımlardı doğrusu kimsenin lafıyla örtünmeyecek kadar da inatçı ve güçlüydüler.
Özetle...
"Kadınca haklarımın iadesi için mücadele edemedim. Oysa mücadelenin içine girip, hırpalanmak, protestolar yapmak isterdim. Yapamadım. İzinsiz adım atamazdım. Beğenmediğim hiçbir şeye itiraz edemedim. Çünkü, sadece kadınlar için var olan töre’yim ben. Kadın olmanın e halindeyim. Hani sofrada yeri öküzünden sonra gelen kadın. Hani "kadın dediğin sigara gibidir, içip içip atacaksın" dediklerinden. "
cümlenizden yola çıkarak, kadınları tercihlerinde baskılamak, örtün, örtünme, pantolon giy, etek olsun diyen her türlü zihniyetin reddedilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu tür telkinleri olan hangi zihniyet olursa olsun, kadını sizin tabirinizle “sofrada yeri öküzünden sonra gelen kadın” sınıfına taşıyor.
Erkek dünyasında Kadın olmak işte böyle bir şeydir: Siz, namusun bekçisinizdir. Siz, iffetin ismisinizdir. Siz, insan değilsinizdir. Siz, KADINSINIZDIR.
Biz, aslında, o kadar çok şeyizdir ki; çokluğumuzdan korkmayan için. Biz, KADINIZ. Varlığın da, yokluğun da tek hakimiyizdir. Bizi bükemeziniz, eğemezsiniz. Taşlarsınız, coplarsınız; yapabileceğiniz bu'dur. Canımı yakabilirsiniz. Ama ruhumu ele geçiremezsiniz. BEN, KADINIM...
Güne düşmesini istediğim ender yazılardan biriydi.
Kaleminizle can bulan muhteşem bir yazıydı. Kutluyorum, yüreğinizi. Sevgiler, saygılar.
HÜLYA TÜRK
Sevgiler, saygılar
Özgürlüğüm, ölümüm mü olmalıydı. Kadındım ben kadın. İki adım arkanda değil de seninle yan yana yürüyemeyeceksem, aynı şeyleri düşünüp, senin gibi yaşayamayacaksam; Toprağa gömmeyin, taş atmayın kafama, doğduğumda vurun beni! Vurun da kurtulayım!.
söz bitti......eski bir asker olarak ayakta esas duruşta cephe alarak bu nadide kalemi....selamlıyorum.....sitedeki bayanlar bu yazıyı mutlaka ama mutlaka okuyun diyorum....selam ve saygılar bacım.....kalemin daim olsun....