- 821 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Şiir Sanatı Üzerine Düşüncelerim-2
Şiir Sanatı Üzerine Düşüncelerim-2
Ben eğer gizlemeyi istiyorsam o gizliliği şiirime gömerim ve okuyucu onu çok yakalayamaz, Şiirdeki gizliliğim tamamıyla çok doğal olarak cereyan eder. Şair çok kez hararet dolu karanlık içinde çalışır. Ama soğuk demircilik yapmanın da yararları var. Net olduğu için daha büyük cesaret sağlar bize. Günün birinde kaçamak bir dalgınlık ve daha sonradan kavrayamayacağımız kontrolsüzlük durumu üzerine olduğu gibi tartışmak zorunda kalmayacağından emin olmalıdır.
Bu düşünsel aydınlığa, yapım itibariyle karanlık oluşumdan çok daha fazla ihtiyaç duyulur. Benim için başlangıç durumunda belli bir karmaşıklığı olmayan şiir yoktur. Onu yaşam gücünü bilinçsizlik içinde kaybetmeden büyük açıklık içinde elde etmeye çalışıyorum. Şair burada bir ya da daha çok kırık çizgilerden düz çizgi oluşturmaya çalışıyor.
Belli şairler sık sık çılgınlıklarının kurbanı olurlar. Kendilerini gevşekliğin zevkine kaptırıp şiirin güzelliği için hiç de özen göstermezler. Yani ikram edecekleri içecekleri kadehlerini ağzına kadar doldurup bu arada okuyucularına ikram etmeyi unuturlar. Şiirlerimde bayağılık korkusunu bilmem, ama pek çok şair bayağılık korkusu altındadır. Mecaz, şair için karanlığı aydınlatan sihirli lamba demektir. Bir imgeden diğerine geçiş aynı zamanda şiir olmalı. Yoruma gelince, onun şiirsel olmadığı iddia ediliyor.. Bu iddia, mantıkçıların anlayacağı biçimde bir açıklama ise o zaman isabetlidir. Düşten taşan anlamlar var; bunlar şiirsel ortamı terk etmeden kendilerini belli ettirebilirler. Ama yorumda bambaşka bir şiirsellik daha vardır.
Yazdığım şiirden imgeleri düzenleyip uyumu sağlamaya çalışırım. Şiir benim iç düşümde yüzdüğü için ona ara sıra anlatım biçimi vermeyi düşünmem. Şiirin bütünündeki bu gerilimli ilişki onun büyüsünü bozmaz, aksine temel oluşumunu sağlamlaştırır. Anlatım düz çizgi üzerinden bir noktadan öbürüne giderken şiirim -genel olarak anladığım gibi- yoğunlaşan ortamlarda gelişir.
Ben yaşamı boyunca düzenli ve dışa gerektiğinden fazla sesi vermeyen bir ailenin mensubuyum. Eğer bütün şiir gözümüzün altında harekete geçecekse en küçük sırların bile şiire saklanıp okuyucuya lezzet vermesi gerekir. Yazmaya başlamak için ilham gelmesini beklemem; onun üzerine gitmek suretiyle yolumu katetmiş olurum. Şair emir altında yazar gibi çok ender anları bekleyemez.
Bana öyle geliyor ki, onun da bilim adamının işe başlamadan önce ilham beklemediği gibi yapması lâzım Şair birkaç eşref saatine bağlı olarak sanat icra edemez. O saatleri kafasında hep var etmelidir. Yani şairin dalgın olduğu ve düşünsel sarhoş yanı hep olmalıdır. Şiir içimize doğsun diye dağlara çıkmak, kırlarda koşmak gerekmiyor. Dağı, kırları ayaklarına getireceksin. Gerekirse gerçek hayatta yapamadığının düşlere gelmesini beklemeden gün ortasında sevgilinin düğmelerini çözebilmeli, hava aydınlıkken bile gecenin en karanlığında yaşanan çılgınlıkları şiirselleştirebilmelisin Sözcükleri mücevher gibi işlemeyi beceren belli şairlerin mükemmel örneklerine karşın çoğunlukla sözcükleri düşünmeden yazanlarda vardır. Zaman zaman başarılı oluyorlar da, Burada söz konusu olan şairane düşünce değil, daha çok ona mümkün olan uygunluk ya da gerçekten bunun istenmesidir. Yaratma duygusu -en azından benim duyumsadığım kadarıyla- burada arka sayfada göstermeye çalışırım, Eğer -kendine uygun- imge, kavramdan daha az doğru ise, o zaman onun yerine daha büyük yansıma gücü olur ve bilinçsiz olanın daha derinlerine nüfuz eder. Şiirde imgeyi somutlaştıran işte budur, bu sırada az çok formül haline getirilmiş kavram, sadece anlaşmaya hizmet edip şiirin derinlerden yavaş yavaş yukarı çıkıp başka bir imge halini almasına yardım eder.
Benim şiirimde biraz olsun insancıllık varsa bunu verimsiz topraklarımın bakımını denenmiş gübre ile, acı ile, besliyor olmam açıklar belki. Vücutla ya da düşüncelerle acı çekmek demek, kendini düşünmek, kendi ben’ine yönelmek demektir. Onun istencine karşı bir şekilde kendini düşünmek, sefalet içinde bulunmak ve büsbütün açıkta kalmak anlamına gelir. Çoğunlukla kendi içimde duyumsadığım korkunçluklarla boy ölçüşmekten az çok korkmuşumdur. Bunları diğerlerinden daha zindeleştirici bir etki bırakan yalın ve günlük sözcüklerle yumuşatırım. (Bizi çocukken büyük korkularımız karşısında sakinleştiren bu kelimeler değil mi?)
Duyulmamış olanın kendini çoğunlukla korku belirtisi olarak gösteren zehrini tarafsızlaştırmak için onların çoğunlukla denenmiş uslulukları ve dostlukları üzerine kurarım. Usluluğumun çoğunu belki de sık sık kimi delilikleri bastırmak zorunda olmama borçluyum. Benim için doğallık önemli olduğunda önceden hangi biçimi kullanacağımın planını yapmam. Seçimi kendisi yapması için bunu şiirime bırakırım. Ama bu, tekniğin küçümsenmesi anlamına gelmez, daha çok onun esnekleştirilmesi demektir. Ama ya da, en iyisi sadece her şiirde kendini sabitleştiren ve onun “şarkısıyla” uyum içine giren hareketli tekniktir. Belki de bu yine buluş için büyük bir hareket alanı sağlar. Tam bilinçlenmeden yazmayı severim ve bunu büyük bir hevesle, sanki doğanın bütün işi kendisi yapıyormuş gibi göründüğü bahçede yaparım. Elbette ki açık yerler, geniş sınırsız alan, insanın dikkatini toplamasını zorlaştırır. Ama bahçe çitle çevrilmiş ise hava ve yer yönlendirici düşünce yıkanmasına olanak verir, bu ise kendi açısından şiirin, gölgenin ve serinletici tazeliğin dostudur. Şiir bir tabiat unsurudur, ne azalır, ne bozulur; etkilere karşı koyar. Deniz gibi o da, söyleyeceği ne varsa, her defasında söyler,- sonra rahat ve vakur, vahdete vergi olan o bitmez tükenmez değişirlikle yeniden başlar. Bu yeknesaklık içindeki değişiklik, sonsuzluğun mucizesidir.
Sanat mükemmelleştirilemez. Hep bir eksik tarafı kalacaktır. Kalmalıdır da. Kalmazsa eğer sanat biter. Şiirde böyledir. Şiirde eksilme olamaz, artış da olamaz. Sanat küçülmeye, büyümeye tâbi değildir. Sanatın mevsimleri, bulutları, karaltıları, hattâ lekeleri vardır, hepsi birer harika belki; birden karanlık çöker üstüne, elinde değildir. Fakat netice itibariyle, o, insan ruhunu hep aynı kuvvetle aydınlatır. Aynı lezzetle doyurur. Aynı ışık yangınından hep aynı şafak söker. Sanatçı karanlığın arkasından doğan güneştir. Her karanlığın bir güneşi vardır. “Sanat bir cürettir; doğacak dâhilerin geçmiş dâhilere eş olabileceklerini inkâr etmek, YARATANIN devamlı kudretini inkâr etmek demektir. “ Sanatçı sıradanlığa göre başka olana verilen addır. Şair de öyle.
(devam edecek)
Bekir Kale Ahıskalı
16 Eylül 2007
www.seheryolcusu.blogspot.com da aktarılmıştır.