- 1018 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ahmet Erhan’a ince mektup, “Sol” kulvarda koşan şiirler üzre
Ahmet Abi, benim senin şiirinle geç tanışmama neden olan, bu zalim antolojilerdir. Ne yazık ki, antolojilerin çoğu, sanki şairleri kötülemek için kullanılan bir kirli propaganda aracı gibidir. Hatta, Memed Fuat’ın “Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi” bile.
Ben, işte bu yüzden, çok geç tanıştım mesela Ece Ayhan şiiriyle. Çünkü Memed Fuat’ın antolojisinde görmüştüm ilk kez Ece’nin adını, lisedeyken ve antolojiye alınan şiirlerinden biri, Ece Ayhan’ın post-modernist şiir ucubeliğine en çok savrulduğu şiir örneklerinin başında geliyordu, yani “Kudüslü Fare”. Nefret ettim onu okuyunca Ece’den de şiirlerinden de ve bir daha ilgilenmedim. Derken çok yıllar sonra, bir gün, “Devlet ve Tabiat” geçti elime ve aşık oldum bu şiirlere. Daha önce layıkıyla şiirini tanımama izin vermeyen şiir antolojileri yüzünden ıskaladığım Ece’nin, “Devlet ve Tabiat” dönemi ve sonrası şiirleri, benim okur olarak, yana döne okumaktan en haz aldığım şiirler arasına girdi.
Yeni yeni sıkı şiir okuru olmaya dönüştüğüm günlerde, senin de birkaç şiirini okudum antolojilerin birinde ve ilgimi çekmedi açıkçası, muhtemelen antolojiyi hazırlayanın yanlış ya da sana karşı ard niyetli seçiminden ötürü. Çok yıllar sonra, yani şiire vira bismillah dememin üstünden epey yıllar geçtikten sonra, 2006’ta senin “Şehirde Bir Yılkı Atı” adlı kitabını okudum baştan sona. Senin okuduğum ilk ve tek şiir kitabın da budur, hâlihazırda.
Bak Ahmet Abi, sakın kırılma, alınma, ama kalbim hiç kekelemeden düşüncemi ortaya koyacağım o kitap bağlamında, her zaman, her yerde, kendim dâhil herkese karşı nasıl dibine kadar dürüst davrandıysam. Gayrı sen ister “küstah veled” dersin belki içinden ya da bıyık altından gülersin belki “höst lan cühela” diyerek, ya da başkaca bir tepkin olur, bilemem.
Öznel açıdan, bir şiir okuru olarak, o kitaptan şiir okuma hazzı alamadım. Şimdi gene belleğimi yokladım, ama tek bir dize bile çakamamışsın, o kitaptaki şiirlerinle, ne belleğime ne kalbime. Bak, Veysel Çolak’ın da iki ciltlik toplu şiirlerini okumuştum mesela 5-6 sene önce. Sizi aynı kefeye koymak ya da kıyaslamak babında demiyorum, ama o şiir külliyatından da vallahi tek bir dize bile geçemedi bana, belleğime ve kalbime çakılı.
Şair Serkan Engin olarak, kendi poetik duruşum, kavgam bağlamında bakarsak da durum şudur:
Haberin olmuştur sanırım. “İmgeci Toplumcu Şiir Manifestosu” diye kısa, sade ve ne yazık ki epey yüzeysel (ah şimdiki aklım olsa…) bir bildiri yayımlattım 2004’te Şiir Ülkesi’nde, hatta 2007’de Necmi Selamet’in derlediği, cumhuriyet tarihimizdeki on iki şiir manifestosunu/bildirisini içeren “Şiirimizde Manifestolar” adlı kitaba alındı manifestom. Kısa ve öz ifade edersek, derdim şuydu poetik açıdan: Diyalektik gereği, Şiir de diğer her şey gibi, nasıl değişim/dönüşümden geri duramazsa, Türkçe Şiir’in geçirdiği deneyimlerden sonra –hele ki İkinci Yeni-, bugün artık imge-yoğun olmayan bir metin şiir değil manzume olur. Yani Attila İlhan’ın dediği gibi “Şiir imgelerle” yazılır.
Bu manifesto –aramızda kalsın ki cahil cüreti kısmı da var işin- benim yazdığım ilk poetik metindir. Sonraki yıllarda, giderek daha derinleşen poetik yazılar yazdım ve içlerinde bence en iyisi, Özdemir İnce’nin “Şiir ve Gerçeklik” adlı kitabından yoğun olarak beslendiğim, bunun üstüne, önceden Metin Cengiz’in poetik yazılarından damıttıklarımı kattığım ve okuduğum daha başka pek çok poetik yazıyı da bunların üstüne katıp kendi imgelemimde harmanlayarak yazdığım yazı, yani “Post-modernist Şiir(!)’deki Sefaletin Çözümlenmesi” oldu. Bu yazı, birkaç dergide yayımlandı ve Baki Ayhan T.’nin hazırladığı 2006 YKY Şiir Yıllığı’nda anıldı, yıl içinde dergilerde yayımlanmış nitelikli poetik yazılardan seçmeler arasında, başka bir poetik yazımla birlikte. Ve Arif Damar, Cumhuriyet’teki köşesinde övmüş bu yazıyı meğer, hatta yazının altındaki adımı “müstear” sanıp, “Bu yazının altında imzası bulunan Serkan Engin, eğer müstear bir isim değilse, iyi bir yazar geliyor”, diyerek. Sağ olsun, bana da Hüseyin Alemdar haber vermişti o zaman, çocuklar gibi heyecanla arayarak beni (Ah ki, gelir mi bir daha Türkçe Şiir’e, Hüseyin Alemdar gibi, kalbi serçelerden örülü biri…). Hatta ricam üzerine, üşenmeyip sayfayı taramış ve bana yollamıştı Hüseyin Abi.
Yani özcesi Ahmet Abi, “Kavgası Olmayanın Şiiri de Yoktur” diye, bir şiir bildirisi de yazmış olan bu şiirkardeşinin, hem post-modernist şiirle, hem gerici ve faşizan şiirle, hem de “kaba toplumcular” diye tanımladığı, yani bugün artık, imge-yoğun olmayan bir metnin şiir değil de artık manzume olduğunu; Sosyalist Şiir’de, sadece içeriğe yaslanarak, slogancı, sekter şiir yazmanın çoktan arkaik olduğunu, biçimsel açıdan imge-yoğun şiir yazmanın artık diyalektik bir zorunluluk olduğunu, yani ki, Ali Rıza Ertan’ın yirmi küsur sene önce fark ettiği ve savladığı gibi (ah ki, manifestomu yayımladıktan sonra öğrendim bunu, Ali Rıza Ertan’ın bu sağlam ve diyalektik gereği, o yıllardan itibaren zorunlu olmaya başlayan önermeyi ortaya attığını ve boynu bükük bırakıldığını bu önermenin o yıllarda) “Biçimde İmgeci, İçerikte Sosyalist” bir şiirin olmazsa olmazlığını ıskalayan şairlerle kavgası var, poetik düzlemde.
Selamlar…İçtenliğimle…
Serkan Engin
Kasım 2010
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.