- 2880 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
YORUMLAR
Okuyup bir şeyler öğrenmeye çalıştım. Çok teşekkür ederim, bir kaç bir şey öğrendim de...Ama o kadar akademik bir dil kullandınız ki şahsen bazı yerleri iki kere okumak zorunda kaldım. Yabancı dillerin dilimize ne kadar hakim olduğunu farkettim bir de...
Bunalım edebiyatı...Bence edebiyat bunalımdan doğmuştur...
Kutluyorum emeğinizi. Saygılarımla.
Öncelikle yazı/seçkiyi ve değerli dostumuzu kutlayarak başlayalım. Akabinde yeniyılınızı da kutladığımı belirtiyorum.
Yazı konusunda ise şunları yazabiliyorum. Yazıdaki tespitler son ve somutlaştırılmış derecede doğru, bunalım ve Edebiyat zıtlaştırılmasından oluşturulmuş bir sentezle ve isim başlığı olarak konulmuş olan "Bunalım Edebiyatı" tezinizdeki bunalım ve buna yönelik çırpınmalar-ağlamaların, sadist sınırda (kendine ve karşısındakine acı duyumsatan ve bundan adeta zevk almayı edebiyat bilen) kavramlarla nitelenen ve buna yönelik aşk yanılsamasına varan yazım türünden fazlaca anlamadığım, bu türden kavramlar olması nedeniyle, duygu yoğunluktan ziyade akli yaklaşmayı doğru buluyorum.
Bu noktadan devamla, yapılan, bunalımdan çıkış önerilerini ise hem yetersiz, hem de yer yer ve yanlışı çoklukta bulduğumuzu söylemekle kıfayet ediyorum.
Bu tür Edebiyatın veya genel anlamda bir Edebiyatın, yazıcılık ve zamaneliğine kaynaklık edecek türde belgecilik olarak nitelenip, şimdiki ve ileriki zamanlara da kaynaklık edebilir olmasının önemi dikkate alınmamış.
Edebiyatın ürünlerini verir olan, her alt başlıkta (şiir/nesir gibi), yazıcı; eylemiyle başta öznel, sonra da olabildiğince nenel bir şekilde toplumsal bir tasvir yapar.
Buna farkında olarak veya olmayarak, mecburdur !
Mecburiyet yaşadıklarından yola çıkarak, edebi ürün olarak yine edebi düşün ve duyum psikozunun verilerini okuyana yansıtabildiği ölçüde başarılı bulunur. Çizilen sahne veya bulunulan konum, bireyin iç ve dış çelişkileri sonucu yaşadığı halet-i ruhiyeyi ve genel durumun yazımıdır.
Bunu yazarken edebiyatçı/yazıcı, kendince, ister öznel ve bireysel, isterse nesnel ve bir şekilde toplumsal tasvirler yaparken, sebep ve sonuç illiyetini sorgular, sorgulamak düz bir mantıkla yapılabileceği gibi, çok fazla kullanmadığımız ve bilmediğimiz, değerli bulmadığımız diyelektik bir dizgeleme mantığı ile de denenmiş olabilir. Düz mantıkla yapılanın genelde durağan veya statik, işte o hep şikayet ettiğimiz Bunalım Edebiyatı olarak yapılmış olanınında düz, sabitleyici bir sevimsizliği vardır.
Yazı böyle bir durağanlığı ve sabitleyiciliği kırmayı çok fazlaca düşünmekte ama önemsememektedir. İlginç olan, bu bunalımın temel kaynakları diyebileceğimiz ve bir çok yorumcu tarafından övgüyle nitelenmiş bulunan ama bunalımın temel kaynağı olan kavramsal argümanları daha güçlendirerek, buna daha giriftleşerek; bunalımdan çıkılabileceğini de öngörebilmektedir.
Bireysel bunalımın, toplumsal bunalım olması kaçınılmazlığı akıl yürütmesiyle; bunalımın sebeplerine ekonomik bakıp, sınıfsal bakmamak gibi benzetebileceğimiz bir eksik görü ve çözüm önerilerini, yazıda ve yorumcu çözümlemelerinde rahatlıkla görebiliyoruz. Hem yazan da, hem yorumlayan çoğunluğunda yani...
Fazlaca uzun yazıp, sıkıcı olmamak adına, konuyu burada bırakıyorum. Kalite ve kantite kavramının düşüklüğü ve yoğunluğuyla, buna paralel emek veya özgün emek edebiyatı tamlaması ile sürdürdüğüm yorum katkımı, sosyal ve bireysel geriye götürücü ilericilikten, ayrı düşünmememiz gerektiği soyutlama tamlaması ile sonlandırıyorum
Esenlikler dilerim.
Göktürkmen tarafından 1/2/2011 1:25:20 PM zamanında düzenlenmiştir.
Stres, çağımızın en önemli sorunu olmasa bile ilk sıralarda olduğu su götürmez gerçek.
hızla yayılan bu hastalığın nedenlerini az çok hepimiz biliyoruz, bunları anlatmama gerek yok sanırım.
Bu hastalığın tinsel, fiziksel etkilerine değinmek istiyorum kısaca hatta dilerseniz uzmanından dinleyelim: "Stres günümüzün en büyük hastalıklarından biridr"
"Stresli bir olay yaşadığınızda vücudunuz bir seri değşiklik hisseder. Bu değişikliklere stres tepkisi denir ve üç evreyde incelenir
1- ALARM TEPKİSİ ( bu evrede daha çok bedensel tepkiler görülür)
2- DİRENÇ EVRESİ (yorgun ve baskı altında hissederiz kendimizi, unutkanlık kaygı vs. belirtiler)
3-TÜKENME EVRESİ"( uykusuzluk, kişilik değşiklikleri,yargılama hataları vs.)"
Değerli şair yazar arkadaşım bizim heybemizde bunlar var; stres var ne yazık ki.
Ne diyor şair: " Kusura bakma sevgilim, heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok"
Heybemizde yazdıklarınıza yakışacak güzel şeyler yok. (istisnalar kâideyi bozmaz)
Güzel insan Yılmaz Güney'in dediği gibi: " Biz de bilirdik sevgiliye karanfil almasını lakin aç idik yedik karanfilin parasını."
Bizde bilirdik güzel şeyler yazmayı lakin tükettiler güzellikleri.
saygı ile .
İlyada odyssiea tarafından 1/2/2011 12:59:06 AM zamanında düzenlenmiştir.
Bunalım edebiyatından kurtulmak?
Nedeni ne ve nasıl?
Bu tarz yazıtlar yazan kişinin hayatı ve etrafında olup bitenlerden kaynaklanan bir olgudur.Burada ondan kurtulmak adına çok okunsada bir nevi kendini kandırmak olmayacak mı?
Bu tarz eserleri olan insanlar her şeye kulak tıkayıp pollyannacılık mı oynamalı?
Diyelim ki yapmayı başardı; kendini kandırmış ve yapay olmayacak mı?
Bir insan istediği kadar araştırmacı, istediği kadar çok okuyan biri olsun, sırf bunalımdan çıkmak adına hissetmediği bir duyguyu yazınca ne kadar inandırıcı olur? Okuyucu bunu algılamaktan asla uzak değil, bu unutulmamalıdır.Ne verirsen onu alırsın gibi bir sebepte ne için deniyor o çok önelmidir.
Ne hissetmediğin acıyı
ne hissetmediğin huzuru
Ne hissetmediğin paylaşımı
Ne hissetmediğin aşkı
Ne hissetmediğin hasreti
Ne hissetmediğin bir neseyi yazmak, okura ne kadar inandırıcı gelir?
Yaşayarak, hissedilerek yazılan eserler her zaman akılda kalıcı olmuştur unutulmamalıdır.Okuyucu kendinden bir parça bulamadığı bir eseri akılda tutmaz ve çabuk unutur...
Araştırmak, okumak ve belli bir birikim dahilinde yazmak haricinde size katılmıyorum...saygımla.
Biz akıl sahiplerine düşen en büyük görev; özgün eserlere rağbet etmekle kalmayıp, bunalım edebiyatıyla kafamızı meşgul etmemektir. İnsanlara faydalı, özgün, hoş bir sada bırakacak eserler oluşturmaktır. Bunun da yolu çok okumak ve araştırmaktan geçer.
Zamanımızda insanlarda kitap okuma zaafı kalmadı.
Çok yerinde bir gerçğe değinmişsiniz.Bir edebiyatçı olarak yazınızı çok beğendim ve altına ben de imzamı attım.
Güçlü kaleminiz daim olsun Tarık Hocam.
Paylaşım için teşekkürler.Selam saygılar.
"Batıdaki felsefi akımların farklı boyutta edebiyata yansımasıyla sonucunda kompleks bir bilgi harmanı oluştu. Edebiyat eğitimi-öğretimi almayan alaylı yazar-şair grubu yeteneklerine güvenerek edebiyat yaptıklarını sanmalarıyla, içlerindeki bunalımları dışarıya vurdular. Bunun sonucunda gerek sanal gerek basılı eser sanılan yığıntılar oluştu. Bunların kahır ekseriyeti bir fındıkkabuğunu doldurmayacak nitelikte ve kesafetsiz şeyler oldu."
Öncelikle yazınızın çok gerekli bir yazı olduğu hakkını teslim etmekle birlik, tamamına katıldığım söyleyemem... Yazınızın arasından örnekmele çektiğim paragrafın rahatsızlığımın ürünü olmadığını söylemeliyim. Sizin çizdiğiniz çerçeveye göre bende alaylı sayılırım. Bundan asla gocunmam da; görüşünüzün özü bir hakikati tam anlamıyla yansıtmıyor. Çünkü dünyanın hiç bir edebiyatını, edebiyat fakültesinden mezun olanlar yapmadığı gibi, edebiyat yapan insanlar arasında da, akademik ünvanlı çok edebiyatçı bulunmaz. Önce yaratılışla şekillenen, sonra çevre ve zamanın ve özel cehtin-çabanın sonucu, belki çekilen ıstırap ve yaşanan büyük çalkantıların ürünü olarak doğar edebiyatçılar. Prf.Ünvanı taşıyan edebiyatçı sayısı dünyada bile parmakla sayılacak kadar azdır. Yani bu işin; eğitim ve öğretimden ibaret bişey olmadığını düşünüyor ve biliyorum.
Edebiyat neden sizin olumsuzladığınız kanala akmıştır, bu bir normalin dışına çıkmak mıdır? Buna da kısmen katılacağım Sevgili Hocam. Edebiyatında iki ucu vardır; hem normalin ve güzelin, hemde anormalin ve çirkinin yapılabildiği bir düzlemdir edebiyat. Tabi benim algılama dünyamda edebiyat nerdeyse hayatın tümüne karşı gelen bişey...Nerdeyse mekaniğin dışında kalan tüm hal ve tavırlar ve duygular edebiyatın sahası içindedir. Büyük edebiyatları, zamanın ve toplumların travmaları yaratır daha çok. Bu bizde de, dünyadada böyledir. Dünyayı fazla karıştırmadan kendi edebiyatımızdan örnek verirsem. Bizim milli ürünlerimiz olan Mevlana ve Yunus, Moğol istilasının yarattığı bir toplumsal travma sonucu doğmuşlardır. Divan edebiyatımızın önderi sayılabilecek isimler de, gerek yergide ve gerek sevgide böylesi dönemlerin ürünüdür. Daha dün andığımız Akif'i çileden çıkaran ve onu şair yapan, topyekun işgal edilen bir milletin yaşadığı derin travma ve kültür değişmesinin sonucudur. Kısaca tüm edebiyatlar olumluluktan çok olumsuzluklara isyan şeklinde kendini varetmiştir.
Zamanımızı bunalım edebiyatının bir tür işgal etmesinin anlamı ise, insanlığın eşiğinde bulunduğu belirsizliktir. Başdöndürücü gelişmeler insanlığın hayatını kolaylaştırmakla birlik, aynı güçte emniyet telkin etmemektedir. "Ya düğmeler dört delinin eline geçerse!" korkusu bütün insanlarda vardır. Çünkü teknolojinin bir yansıması olan felaketlerinde yeterli örneğini yaşamıştır insanlık. Birinci, ikinci dünya savaşları, Nagazaki, Hiroşima insanlığın hafızasındaddır...Kanımca bunalım edebiyatını aslı besleyen bu belirsizliktir. Ve insanın kendine yetmemesi...
Güzel emeğinizi yürekten kutladım Sevgili Hocam..Selam,saygı...
hyazici58 tarafından 12/31/2010 10:47:32 PM zamanında düzenlenmiştir.
Göktürkmen
Neden mi, neden şudur: Gerekbizimde çok sevdiğimiz şiirleriyle Yunus, gerekse Mesnevileri ile Romalı Mevlana Hazretleri yine bizim de bölümsel ve ( ki içinde ilkinde yerel ulusal, ikincisinde müpemlik ve evrenseli kat'ilik vardır) yerel-ulusal ve evrensel beğeni zincirimize girmesine rağmen, bunalımın kaynağı olanlar, sizce sebeb-i asli olan Moğol saldırısına bir tepki geliştiremiyor. Tepkiden kasıt, yine sizce, ne şekilde nitelenir bilemiyorum ama dinsel içerik ve temelli bir tepki dahi vereniyor, olamıyor...
Bunu, uzun sayabileceğimiz bir site üyelik tarihçemiz ve de sizin değerli yorum katkılarınızdan çıkardığımızı izlem ve gözlemlemelerimizden bilebiyoruz.
Bilindiği gibi gerek Yunus, gerekse Romalı Mevlana hazretleri, sizin tam görünüzde ortodoks ve yer yer batinilikleriyle hetorodoksalliğe meyilli olarak kabul edilirler. Hetorodoksiye, buradada batini/sünni ve sufi bir anlam yüklüyoruz. Bu nedenle dinsel kaynaklı tepki de vermemişlerdir.
Bunalımın sebeb-i mucibi saydığınız Moğol istilası sonundaki Selçuki otoritenin, kuklalaşması ve özellikle Romalı Mevlana hazretlerinin başta, sonra da takipçilerinin Moğol egemen işbirlikçi sarayla uzlaşabildiğini rahatlıkla veve terihsel olarak tespit edebiliyoruz.
Yunus Emre bölümünü, sünnizm ve batiniliğini tam hetordoksi veya volk nitelebileceğimiz İslam anlayışına çektiğimizde, belki sizdeki verileri haklı bulabiliriz. Ama böyle bir ihtimali değersiz bulduğunuzu da katkınızda göremiyoruz. Bu örnekleme anlatımızımızı, Babailik ve İlyas- İshak reng-i Türkmani kızlıbaşlığıyla anlatabileceğimiz umuyorum.
Gelelim daha çağdaş başka bunalımlardan biri olan ve sizin de yazdığınız Atom bombası ve Abd- Japonya Tragedyasına...
Bence Moğolların yaptığıyla, Abd'nin yaptığı aynıdır. Korku salıyorlar, güçlü korku ve buna bağlı bir jeneratörlük etkileyiciliği hali bulabiliriz, yaptıklarında...
Yapanı egemen-hegomon yapıyor, adete haklıya sevkediyor, diğer halk katmanların da, -güçlü haklıdıra- indirger bir düşün ve duygu toplumsal bunalımına sokuyor !
Aslında terör yaptığından, korku halinin verili değeri olan, aklı durdurması ile terör hali sanki haklılık kazanıyor. Böyle anlatabiliyorum. Asıl sebebi alalıyor, saklıyor.
Yunus'da, Romalı Mevlana hazretleride buna, yani zulme bunalıma nedensellik sayılana yönelik, sadece Birtengri'ye sığınmayı, tekkede batın, cifir, huruf ve zikre sarılmayı çare olarak, öneriyorlar ve bunu tek çare görebiliyorlar, asıl yapan , sıfat kaydırmasıyla bir canavara önüştürülüyor.
Canavar diyorsak aslında şöyle; çizgi filmlerdeki gibi etki bırakıyor. Ya da zamanımızdaki gibi, Kredi kart canavarı, kart mağdurlarını ve dramlarını haksızlaştırıyor, asıl sebep alalanıyor, trafik canavarı oluyor. Bununda asıl sebebi ve bu duruma yönelik asıl tedbirler, animik ve totemik bir anomalizmle bir tür gaz alıcı,"canavara" dönüştürülerek normalleşiyor. Örnekleri çoğaltabiliyoruz, Enflasyon canavarı gibi karikatürlerde sevimli çizimlerle asıl kavramsallığı "ligth"leştırılıyor, bilirsiniz hani....
Asıl sebepler ve tali sebeplere karşı olması gerekn toplumsal tepki duruyor. Tarihsel var bilimsel yok demek, işte budur. Böylelikle oluyor, bunalımdan çıkaramıyor, daha koyu manacılık mamülü bir ekonomizm önriyor (meşhur stres önermesi de, bir canavar türüdür ve/ama yine çözümsüzdür) ama sınıfsal olana yönelik bireyi ve toplumu daha körleştiriyor...
Esenlikler dilerim.
'' İnsanlara faydalı, özgün, hoş bir sada bırakacak eserler oluşturmaktır. Bunun da yolu çok okumak ve araştırmaktan geçer.''
faydalı bir yazı okunursa yeteri kadar elbette.
Okumak ve öğrenmek temel meselemizken , büyük şair olduğunu iddia eden üstelikte vakti zamanında şiir sitesi bile olan zat-ı muhteremin biri ;bırakın sitesindeki şiirleri ünlü ve başarılı şahsiyetlerin şiirlerini bile okumadığını söylemişti.
Tehlike çok derinden geliyor Tarık bey , seyretmeyi ve konuşmayı seven bir toplumuz.Dinlemek gibi bir erdemden yoksunuz.Başkalarınca bir şekilde başarılı bulunmuş bir yapıta laf olsun diye anlamadım ben diyen şuaara (?) topluluğu gerçekten vahim durumda olduğumuzun belirtisi.
Okumayan, anlamayan velhasıl anlatamayan gittikçe içine kapanan başarısız insanlardan ne bekleyebiliriz ki.
Sadece mazeret üretip, saklanacaklardır.
uzun mesele.
saygılar