MÜRŞİD-İ KAMİL KİMDİR ?
Ben değilim,eminim değilim.İnsan kendini bilmez mi? Bende Mürşid-i Kamil olacak göz var mı? Yok.
Bende onların üzerine yapışan vasıflardan çok azı mevcut. Bu da yeterli değil.
Bir kere onlar kadar tevazu sahibi değilim. Teslimiyet bende ne gezer. Asla teslim olacak bir kafa yapısı taşımadım,olmadı ne yapabilirim ki?
Daima sorguladım, aradım,sordum, işkillendim,öküzün altında buzağı aradım durdum.
Şüpheci değilim o kadar.
İnancım var Allah’a şükür. Fakat benim aklım almadı bir türlü günümüzün Mürşid-i Kamil’lerinin hallerini.
Tabii ki bu endişelerim hepsi için geçerli değil. Kendini ıspat edenler de var.Onlara sözüm yok .Olamaz da.
Ancak sözüm olanlardan da gerketiği miktarda ve azametteki kelimeleri söylemekten asla imtina etmedim,edemedim.
Zarar gördüm mü ? Gördüm.
Ya söyleyemeseydim ne olurdu ?
O zaman ben olmazdım.
Bir ben olurdu benden içerü, benden kaypak,yalaka, çıkarcı ve en korktuğum vasfı "dilsiz şeytan" olan.
Ben bu yollara asla tevessül etmedim. Doğru bildiğimi söyledim. Yanlış çıkınca da gerisin geriye döndüm,hakikat mecraına koşarak vardım.
Asla yalandan, yağdanlıktan akıp gitmedim ,aklımın beni yanıltabileceğinin idraki içerisinde oldum. Olmaya çalıştım.
İnandıklarımla amel ettim,yaşadım,iman ettiklerimi söyledim.
Ben bu halde iken imana gelebilmem için gayret sarfeden ve beni söz ile değil de ancak bir Mürşid-i Kamil’in tedavi edebileceğine inanan,beni kurtarmak isteyen dostlarımın tavsiyelerine uymak yerine, Kur’an’a başvurdum.
Muhkem kitap Kur’an-ı Kerim’i okudum.hem arapça hem Türkçe.
Bu bana eylemlerin ve söylemlerin hakikat kapılarını araladı ve nihayetinde ayan beyan görebilmemi sağladı.
Yok öyle keramet değil.
Kur’an’a uymayana uymamaya gayret ettim.
Nihayet dostlarım beni cehennem ateşinden kurtarabilmek için elimden tutup, Mürşid-i Kamil olduğuna anandıkları, karşısında el pençe divan durdukları, hakkında türlü kerametler anlattıkları post sahibi bir şeyhin dizleri dibine atıverdiler.
Biçare ben, adam olmak için hiç bir gayret göstermeden şeyh efendinin uzattığı eli sıktım.Bana "öpsene be" diye çimcik atan dostlarımın ikazlarına aldırmadan, boş ve aptali bakışlarla çevremi süzerek yanına oturdum.
Üzerine sürdüğü hacı yağlarının örtemediği kibir kokusunu burnuma çekince Peygamberimin "Kalbinde hardal tanesi kadar iman bulunan bir kimse cehenneme girmez. Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan kimse de cennete girmez" dediğini anımsayıp, orayı terk ettim.
Dostlarım bana kızdılar.
Tıpkı yazdıklarıma kızan sizler gibi.
Bana sitem ettiler.
Yüzleri değişti,morardı,sarardı ve beni umutsuz vak’a olarak bir köşeye ayırdılar.
Ben o köşede hala mes’ut ve bahtiyar olduğumu açık yüreklilikle ifade etmekten zevk alıyorum her fırsatta.
Dostlarım Mürşid-i Kamil’in ellerinden bir buse alabilmek için onca gayret sarfederken,adeta bir el öpme meydan muharebesi yaşarken ben, en çok ihtiyacı olduğuma kanaat getirdikleri ben, halerine gülüyordum.
Bu onların baktığı yerden "münafıklık" alameti olarak görünüyordu maalesef.
Onlar yıllarca o elleri öptüler yaladılar.
O elleri öperek makamlarını,gelirlerini yükseltip güç sahibi oldular.
Tahmin edemeyeceğiniz kadar yetki ve sorumluluk sahibi oldular.
Bazılarını televizyonlardan seyrettiğiniz bu dğerli müridler bir zaman sonra Mürşid-i Kamillerinin, mürşidlik kısmını icra etmeyip sırf "Kamil" takıldığını gazetelerden ve o "Kamil"’in mahkemedeki izahatlarından öğrenince beni görünce ya semaya ya da zemine bakar oldular,hafiften yüzleri kızararak.
Oysa biraz dikkat etmiş olsalardı, kendine evliya süsü veren, yalandan kendini kaybeden ve gözleri fıldır fıldır dönen adamın sırf kibrinden ne düzenbaz olduğunu yakalayabilirlerdi.
Ben evliyalara inanırım.
Allah’ın veli kulları olduğuna da.
Ama hiç kimse bana velilerin belediyelerde ihale kovalamasını ve çok yüksek karlarla iş almasını keramet olarak yutturamaz.
Bir arkadaşımın ısrarıyla evliya olduğunu inandığı bir hoca’yı ziyarete gitmiştik. Arkadaşım gidene kadar hoca efendi hakkında o kadar keramet anlattı ki, bir zaman sonra gittiğimizde hocayı bulamayacağımızı zannettim.
Zira anlattığına göre hoca efendi paso keramet takılıyor,yere hiç inmiyordu.
Gittiğimizde hoca efendi camiden çıkmış doğu istikametinde yavaş yavaş yürüyordu.
Müridler etrafında yarım ay şeklinde intizamlı bir şekilde o’nu takip ediyorlardı.
Adamcağızın yanına gelmeye,bir şey sormaya cesaret edemiyen bu topluluğu yarıp ,hoca efendinin yanına gittim. Selam verdim,hoş bir şekilde aldı. Gülerek ve bana dönerek.
Çok memnun olmuştum. Tıpkı Peygamberimiz gibi,insanla muhatap olurken bütün vücuduyla muhatabina dönüyordu.
İçimden elini öpmek geldi. Öptüm.
"Nasılsınız hocam" ile başlayan bir saate yakın bir sohbetimiz oldu.
Çok delikanlı,açık sözlü, baba bir adamdı.
Emin olun sohbetin bir yerinde elimle sarılır gibi yapınca o da bana eliyle sarıldı.
Alçak gönüllü, tevazu sahibi, ve güzel yüzlü bir adamdı.
İkindi vakti yaklaşıyordu ve herkes abdest almak için şadırvanda kuyruğa girmişti.
Ben o sırada caminin içerisine daldım. Bir derviş minberin içerisindeki kutudan arızalı bir sigortayı çıkarıp eline aldı. tam o sırada Hoca Efendi oraya geldi ve "Ne olmuş?" diye sordu. Derviş heyecanlı bir şekilde " Efendim, bu sigortaarızalı" deyip, arızalı parçayı Hoca efendinin eline bıraktı.
Hoca elinde bir iki evirip çevirdikten sonra arızalı parçayı dervişe uzattı ve " Bunu bir elektrikçiye gösterin " dedi.
Oysa Hoca efendiden beklenen aline aldığı parçaya bir iki mırıldandıktan sonra, hafifçe bir üflemek ve arızanın giderilmesiydi.
Oradakilere göre "Keramet icraati " gerçekleşememişti.
Oysa ben o davranışta büyük bir keramet yakaladım.
Ben sözlerin insanların ağırlıklarıyla ,kişilikleriyle değerlendiğine ve etkili olacaklarına inanırım.
Ve en güzel en etki söz yaşamın kendisidir.
Söyleyene değil eyleyene bakarım.
Bu kadar aşk nağmeleri düzülen bir ülkede işlenen akıl almaz cinayetlerin, katliamların sebebi nedir sizce ?
Bakınız Peygamberimiz Veda hutbesinde "Ey mü’minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi muhafaza ediniz. Müslüman müslümanin kardesidir ve bütün Müslümanlar kardestir. Din kardesinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz, baskasina helal degildir" demiştir.
Bu sözü Türk’ler Kürt ve Kürt’ler de Türk meselesinin çözümünde anahtar olarak kullanamazlar mı?
Haklısınız . Kullanmazlar !
Peki ya "Ashabim! Cahiliyet devrinde güdülen kan davalari da tamamen ortadan kaldirilmistir " diyen bir peygamberin ashabı değil mi kan davalası güden ve işi çoluk çocuk toplu katliama kadar dayandıran bu millet.
Barışın anahtarı elimizde.
Kapısını açacak Mürşid-i Kamil nerede ?
Kamil insanımız nerede ?
YORUMLAR
Gayb bilgisi Allah'a aittir. Ancak Allah’ın kendilerine özel ilim verdiği insanlar, Allah’ın dilemesiyle geçmişe ve geleceğe dair haber verebilirler. Bu kişiler ilimleri vesilesiyle olayların iç yüzünü görür ve farklı sonuçlar çıkarabilirler. Örneğin Kur'an’da, Hz. Musa’nın kendisine ilminden öğretmesi için tabi olduğu ilim sahibi kişinin kıssası anlatılır. Bu kişinin Hz. Hızır olduğu kabul edilir. Allah peygamber ve elçilerinden seçtiklerine gayb hazinesinin dilediği kadarını açtığını bildirir. Bizim için ölçü ise Allah'ın buyruğu olan, Bana 'gönülden-katıksız olarak yönelenin' yoluna tabi ol..."(Lokman Suresi, 15) ayetiyle dikkat çekildiği üzere O'nun yoluna tabi olanı görebilmek.
"... Öyleyse dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yoluna uymayın." (Yunus Suresi, 89) Allah, doğrularıyla yaşamamızı nasip etsin.
Bakınız Peygamberimiz Veda hutbesinde "Ey mü’minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi muhafaza ediniz. Müslüman müslümanin kardesidir ve bütün Müslümanlar kardestir. Din kardesinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz, baskasina helal degildir" demiştir.
keşke okuyup anlayabilsek......yine bir güzellik erolabiden yeni yılın kulu olsun gardaşım saygılar
erolabi
erolabi
Çok üzüldüğümü belirteyim öncelikle.
Küçük Kedicik adlı hikayemde kız kardeşimi anlattım.
O da doğduğunda çocuk felci olmuştu.
Sonra iyileşti ve şimdi dört çocuğu var.
Allah yardımcınız olsun.
Saygılarımla.
Peygamber efendimiz zamanında bile sahte peygamber çıktı hatta taraftarı ümmetimizi bile geçecekti....zor bela atlatıldı...yüzyıllardır hakikatın özü ile sahtekarlık ince ayrıntılarla beraber örtülü yaşarı....evliya-i kümbelin denen İrşad makamında olmayan ama keramet sahibi gönül erleri olduğu gibi....çok az sayıda Mürşidi kamil vardır...tabi sahteleri de olacak tıpkı her kurumda elvan çeşidinin olması gibi...
.Rical-ül gayb denen nükeba-nüceba-ebdal gibi tasniflerle bu zatların sayısı bellidir...sadece kalben layık olanların bulacağı çok özel bir landır..tasavvuf ilmin görünmeyen manevi kısmını temsil eder...zahiri pozitif ilimden sadece tıp ilminde bile yüzlerce dal varken....tasavvuf ilmini bir çırpıda anlamak anlamaya çalışmak komik olur....
Tasavvuf hikmet ilmi olduğundan zahir ilimle ölçülemeyen nüansları ve hikmetleri var....Hakiki mürşidi kamilin vasıflarını ben 1 yıl araştırdım ...acaba dişi dokunur oeriyodik sıralama varmı diye...4 ana vasıf yada 10 vasıf yada 13 vasıf la tanzim edenler oldu ..Yüzyılları aşmış ve dünyada en çok baskı ve şerh edilen büyük üstadların eserlerinden faydalınabilir....
erolabi
Kıymetli yorumunuza teşekkür ederim.
Haklısınız.
Ve daima kıtmetli mücheverlerin taklitleri olur.
Selam ve dua ile.